ZAMAN ZAMANAŞIMINA UĞRAMADAN, FAŞİZME
KARŞI MÜCADELE CEPHESİNDE BİRLEŞELİM
13
Mart’ta yapılan sözde mahkeme açık, net ortaya koydu ki bu coğrafyada “Kızılbaş
Alevileri katledilebilir” yani “katli vaciptir” emri çıkmıştır. Artık mevcut
sistemden herhangi bir konuda “yüzleşme, hesaplaşma, gerçeklerin açığa
çıkarılması, müzakere, barış vs beklentilerinde bulunmak nedir?” diye herkes
kendisine bir kere daha sorsun. Mevcut sistem açık açık her türlü muhalif
unsuru katletmenin yolunu yasallaştırmıştır. Keza Hrant Dink’i katledenlerle
verdiği karar, Roboski katliamıyla ilgili yapılanlar, son olarak da Uğur
Kaymaz’la ilgili AİHM’de yapılan savunmada 13 kurşunun orantısız güç olmadı ve
Uğur’un çocuk olmadı karşı savunmada gösteriyor ki mevcut sistem açık açık
“katlederim, yakarım, yıkarım, tutuklarım, sesini soluğunu keserim, her türlü inkâr
ve imhayı yaparım” demekten öteye gitmemektedir. Halen mevcut sistemden
“adalet, demokrasi, eşitlik, özgürlük, barış” istemek ne kadar doğrudur? Bu her
şeye iyimser havayla, uzlaşmacı havayla liberal çözümlerle bakanlar o
ağızlarından düşürmedikleri “hukuk devleti ”nden daha ne bekleyecekler merakla
göreceğiz.
13
Mart’ta cıa başkanı neden buradaydı ve o giderken havaalanını yolunun açılıp
temizlenmesi adına Ankara adliyesi önündeki zamanaşımına karşı toplanan halka
saldıranlar görevlerini yerine getirdiler mi? Elbette hayır, esas görevleri bu
değildi, Adıyaman’da ve İzmir’de yapılan Kızılbaş Alevilere yönelik baskı,
şiddet, saldırı uyarıları sadece çoluğun çocuğun yaptığı işler değildir,
Suriye’de daha etkin ve ileri demokrasi adına görev almak adına “bakın bakın
sayın patronum ben burada kendi Alevilerime neler yapıyor izin verin Suriye’de
daha alasını yapayım” adına yapılan bir görev talebinin adıdır bu yapılanlar.
Bunu anlamak adına âlim olmaya gerek yok.
Daha
dün bir yandan Libya’dan getirilen askerler, bir yandan Suudi Arabistan’dan
getirilen silah ve mühimmatlar ve buna destek ve doğrudan sevk ve idare etme
talebinde bulunan mevcut sistemin eliyle Hatay/Altınözü’ne yerleştirenler
Suriye’de gerçekleşecek olan bir katliamın ayak sesleridir. Katliamlar olup
bittikten sonra yapılacak olan anmalar, mitingler, eylemler sadece karnaval ve
festivalden başka bir şey olmayacaktır. Mevcut sistem topyekûn olabilecek bir katliamın
topyekûn sorumlusu olacaktır. Bu sorumluluğu engellemek ne demektir? Halen bunu
anlamayanlar 13 Mart’ta yine yeniden bir katliam provası yapmaya çalıştığını
unutmamalıdır! Ayrıca yaşadığımız coğrafyada adım adım yaklaşan Kızılbaş Alevi
katliamını görmezden gelmek dünya siyasal konjonktürünü okumamaktan
geçmektedir. Son dönemde gelişen Arap baharı adı altında yürütülen emperyalist
işgallere karşı gelişebilecek daha güçlü bir muhalefetin önünü şimdiden
kesmenin de zamansallığıdır. Yani mevcut sistem açısından Koçgiri, Dersim,
Maraş, Çorum, Sivas, Gazi vs katliam deneylerinden tecrübeyle yeni katliamların
hazırlığı yapılmaktadır. Denilebilir ki bu panik, telaş, kışkırtma tarzında bir
yaklaşım diye düşünenler öncelikle “Hepimiz Kızılbaş Aleviyiz” başlıklı dile
getirmeye çalışılan çağrıyı anlamaya çalışsınlar.
Çok
uzağa, tarihin derinliklerine gitmeye gerek yok hatta hatta uzun uzun teorik
tartışmalara gerek yok. Daha dün kanları, külleri, etleri, kemikleri soğumamış
olan Roboski Katliamı’nda parça parça edilenler neyin, nerede, nereye kadar,
kimlere karşı yapılacağını açık net göstermektedir. Yaşlarının,
cinsiyetlerinin, kimliklerin, soylarının vs ne olduğu önemli değil “kafanıza
bombaları yağdırırım, katlederim” bunu yaparken de “yalandan yere de başsağlığı
da dilerim” diyenlere dönüp bakılmalıdır. Roboski bu coğrafyadaki ne son ne de
ilk katliamdır ancak zamanlaması pek çok şeyinde startıdır. Bunu doğru
okumadığımız ve buna göre üretici güçlerin ve halkların birlik, blok, cephe
tarzında örgütlenmesi adına çok geç kalınmış olunacaktır.
Önümüzdeki
süreçteki hemen şimdi! Yakınlaşan adım adım daha büyük katliamların ayak
seslerini hiç kimsenin duymama hakkı yok! Bugün illaki geceli gündüzlü onlarca
yüzlerce insanın birden bire katledilmesini beklemenin sadece birlik, blok,
cepheden kaçmaktan başka bir şey değildir.
Hala
içinde bulunduğumuz durumu anlamakta zorluk çekenler daha dün Arap ülkelerinde
özellikte de Irak’ta yaşananları ve son olarakta Roboski Katliamı’nda
emperyalist kapitalist faşist sistemin nereye kadar neleri yapacağını artık
görmesinin zamanı gelip de geçmekte. Yarın tek bir insanın bile sokağa
çıkmayacağı, yarın bir tek insanın bile düşüncelerini ifade edemeyeceği,
tamamen biat, itaat, kul haline gelmeyi beklemenin bedelinin hitler faşizmi
döneminde tek bir muhalif kalmayana kadar en sıradan, basit, küçük politik
unsurların bile gaz odalarında, toplama kamplarında katledilişlerini ve birlik,
blok, cephe tarzında örgütlenemedikleri için neler yaşandığını bir kere daha
gözümüzün önünden eksik etmeyelim.
Bu
coğrafyada üretici güçlere ve halklara yapılan katliamları alt alta koyalım bunların
hiçbirinin din, dil, mezhep, cinsiyet, ulus vs ayrımı yapmaksızın yapıldığını
hiç kimse unutmasın.
Panik,
telaş, heyecan, coşku, kışkırtma adına yapıldığı iddia edilen birlik, blok,
cephe çağrılarına sırtını dönenler unutmasınlar ki tarih önünde insanlık
onuruna sahip çıkmamakla yargılanacaktır.
Bizler,
ölümü de açlığı da yoksulluğu da katliamları da inkârı da imhayı da gözaltını
da tutuklamaları da infazları da çok iyi biliriz hem günümüzde hem de tarih
boyunca. Bilmeyenlere bilenlerin duyurusudur diyelim. Bugün üretici güçlerin ve
halkların karşı karşıya kaldığı emperyalist kapitalist faşist kuşatma açık ve
net ortadadır bunu inkâr etmek ve buna sırtını dönmek sadece ve sadece burjuva
liberalizmin ipine tutunmaktır. Halen liberalizmden medet uman kimi sözde sol,
sosyalist vs. çevreler bir kere daha başlarını ellerinin arasına alıp
düşünsünler tarih önünde insanlık onurunun yanında yer almadıkları için bunun
hesabını vereceklerdir tarih içinde.
Hrant’ın
katillerinin serbest bırakılmasına kadar giden davaya, Sivas Katliamı davasının
zamanaşımına uğramasına, Roboski Katliamı’nın akıbetinin belirsizliğe
terkedilmesine, Uğur Kaymaz davasının da “13 kurşunla katledilişinin orantılı
güç olarak savunulması ”na ve daha pek çok güncel ya da tarihsel katliamlara,
baskılara, şiddete vs sırtını dönenler insanlıklarından çıkmış insanlık onurunu
terk etmiş olanlardır. Bu katliamların ve daha pek çoğunun ortak özelliği aynı
merkezden, aynı güçler aynı sistem, aynı ideoloji, tarafından yapıldığını
bilmek gerekiyor. Kapitalizmin ayrımsız kendisine muhalif olan, onun gücünü ve
iktidarını tanımayan herkese hak gördüğü sadece katliamdır.
Dar,
kısır, basit, kelime, kavram, teori tartışmalarına girmeden ideolojik politik
farklılıklarımızı emperyalizmi kapitalizmi faşizmi yerle bir ettikten sonrada
yapabiliriz.
Gün
emperyalizm karşı mücadele cephesi,
Gün
kapitalizme karşı mücadele cephesi,
Gün
faşizme karşı mücadele cephesi günüdür.
Tarihsel,
siyasal, uluslararası gelişmeler hepimizden bu görev ve sorumluluk bilinciyle
örgütlenmemizi, örgütlememizi ortaya koymaktadır. Aksi halde hitlerin toplama
kamplarını, gaz odalarını aratmayan faşizmin daha şiddetli katliamlarının
yaşanmasına sebep olacaktır. hitler döneminde sosyal demokratlar, demokratlar,
yahudiler, hristiyanlar, sosyalistler, komünistler hitlerin yaptığı sözde
açılımlara aldandılar, hitlerin ve propaganda güçlerinin sözde sosyalist
söylerine aldandılar, hitlerin açmış olduğu yeni iş sahalarına, sözde istihdam
alanlarına aldandılar, hitlerin sözde kalkınma, özgürlük, adalet söylemlerine
aldandılar, ve her geçen gün biraz ondan biraz bundan toplaya toplaya katlede
katlede Almanya da neredeyse tek bir muhalif güç kalmadı. Yaşadığımız
coğrafyada uzun yıllardır da tek bir parti, tek bir lider, tek bir hükümet aracılığıyla
olmasa da süreklilik ve devamlılık arz ederek devam eden katliam ve tutuklama
faşizmin kesintisizliğini göstermektedir. Mevcut sistemin iktidarlarının,
hükümetlerinin, partilerinin isimlerinin ya da kadrolarının değişmesi sürekli
ve kesintisiz faşizmi gizlememiştir. Ancak halen faşizme karşı mücadele
cephesinden geri adım atan unsurlar artık kendilerine gelmelidir. Ermeniler
katledilince sadece Ermeniler değil, Kürtler katledilince sadece Kürtler değil,
Kızılbaş Alevileri katledilince sadece Kızılbaş Alevileri değil, İşçiler
Köylüler katledilince sadece İşçiler Köylüler değil, Öğrenciler, Kadınlar vs
katledilince sadece Öğrenciler ve Kadınlar yürümemeli, isyan etmemeli, karşı
koymamalı topyekûn tüm Üretici Güçler ve Halklar birlikte hareket etmelidir.
Evet, “birlik kelimesi ne kadar soyut kalıyor” denilebilir ama şu da
unutulmamalı, bu coğrafyada defalarca pek çok zaman ve koşulda bu birlik
sağlanmışsa da hep bir yanı eksik kalmıştır ve her seferinde faşizm galip
gelmiştir. Egolarınızı aşın, şefler diktatörlüğünü aşın, mezhepçiliği aşın, dar
marjinal ideolojik tartışmaları aşın ve Üretici güçlerin ve Halkların birlikte
mücadelesini örgütleyin, örgütlenin daha fazla geç olmadan!
Emperyalizme
kapitalizme faşizme karşı mücadele ancak ve ancak Üretici güçlerin ve Halkların
birleşik cephesiyle mümkündür.
Seyirci
kalmak, susmak, sessiz kalmak, bana değmeyen yılan bin yaşasın demek hiç
birinizin kurtuluşu olmayacaktır.
Yaşasın
işçilerin ve halkların birleşik cephesi
Yaşasın
faşizme karşı mücadele cephesi
HASAN HÜSEYİN BEYDİL
18.03.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder