16 Şubat 2016 Salı

DEMOKRASİ HİÇ BİR KEMALİST FRANKSİYONA UYGUN OLMAMIŞTIR

ABD herhangi bir ülkeye dayatmada bulunmaz. Dayatma ABD’ye göre bir davranış değildir. ABD için ya onun çıkar ve menfaatleri için onunla işbirliği yapacaksındır ki bu aynı zamanda emperyalizm ve kapitalizmin çıkarlarıdır ya da ABD’nin çıkar ve menfaatlerine karşıysa işgal edilecektir. İşgal ve işbirliği ABD’nin temel iki politikasıdır. Biri olmazsa diğeri devreye girer. Bu zaman zaman tersine de olabilir. İşbirliği halinde olanların topraklarına yapılan askeri üslerde esasında bir çeşit işgal ya da işgal tehdididir. Sözde bu askeri üsler o ülkeye yönelik herhangi bir saldırıya karşı konumlandırılsa da üslerin bulunduğu bölgeler ve önem sırası dikkate alındığında esasında neyin neresinin koruması için yapılandırıldığını anlamak için âlim olmaya gerek yok. Füze menzillerinin ve olabilecek sözde hedeflere yönelik alınan tedbirlerdir. Her ne kadar reel sosyalizm denilen bürokratik sosyalizmden ayrılıp yarı devlet kapitalizmine yarı reformlar yaptığı iddia edilen Rusya, Çin bunlardan ayrı İran ve Hindistan’a karşı çeşitli işbirlikçi ülkelerde ABD emperyalizmin ve kapitalizmin geleceğini tehdit edeceğini düşündüğü ülkelere karşı bir savunma kalkanı oluşturmaktadır. Rusya ve Çin’de ne kadar bürokratik sosyalizm çökmüşse de emperyalizm her an bu ülkelerden oluşabilecek bir yeni sosyalist dalgaya karşı şimdiden tedbir almaktadır.

Ayrıca bu füze rampaları vs nedense hatırlanacak olursa özellikle “soğuk savaş” (savaşın soğuğu sıcağı olmaz) döneminde yoğunlaşmış ilerleyen zamanlarda emperyalizmin sözde nükleer silah ve füzelerin azaltılması ve zamanla da kaldırılması adına başlattığı kendince kampanyaya tarafların pek çoğu katılmışken kendisi hem buna sözde katıldığını ifade etse de halen pek çok ülkede devam eden füze rampaları, füze kalkanları, üsleri devam etmekte ve yaygınlaşmaktadır. Neden? Çok basit en büyük benim demek için. En büyük benim demek sadece bir çocuk oyunu değildir. İnsanlığın ve doğanın sömürüsüne daha güçlü devam etmek adınadır.
*
ABD 1960’lardan beri eğittiği kadroları değiştiriyor. Yeni geliştirmekte olduğu konsepte uygun kadrolarla yoluna devam etmekte. Kemalist olarak bilinen ancak ABD’ye geçmişte biat etmiş kadrolar yeni konsepte uygun olmadıklarından kimi emekli edildi, kimi tutuklandı, kimi de kaçak konumunda. Ancak dikkat edilmeyen bir nokta var ki yeni kadroların Kemalist olmadığı gibi bir iddia var oysa ne kadar sözde ılımlı islamcı denilse de bu kadroların da Kemalistlerden farklı bir yanı yok. Bu arada bu kemalizm, kemalistlik falan denilince kimse tek başına Mustafa Kemal’i anlamasın. Kemalizm ittaat terakkiden ayrılma bir fraksiyondur. Bu fraksiyonda kendi içinde zamanla farklı fraksiyonlara dönüşerek yoluna devam etmiştir. Kemalizm başlangıçta ittaat terakkiden kopan ama onun pek çok özelliğini de barındıran bir siyasal akımdı. Önceleri antiemperyalist bir evre yaşadıysa da zamanla İzmir iktisat kongresi vs tekrar kapitalizme ve emperyalizme yüzünü dönmüştür. Zamanla Kemalist akım İnönücü bir çizgiye oturdu ve bu çizgi yer yer daha sonraki liberal Kemalistlerle çatışmalı durumlara girdiyse de günümüze kadar geldi. Liberalist yani daha çok daha fazla emperyalizmle işbirliği ve uyumu destekleyen menderes, kısa süreli bu akımı ilerletti sonrasında uzunca bir sürece demirelist model yerleşti ve oldukça da karşılık buldu bundan cesaret alan işbirlikçi güçler özalist fraksiyonlar doruğa çıkardılar. Ancak ne kadar sözde laisizmi savunanlar bu fraksiyonları Kemalizm’in dışında tutsalar da hatta pek çok sol, sosyalist çevrede bu fraksiyonları farklı gibi görse de hepsinde de Kemalizm’in temel ilkeleri şu ya da bu şekilde şu kadar ya da bu kadar uygulanmıştır. Esasında dikkat edilirse Mustafa Kemal sonrası sadece antiemperyalizm hariç neredeyse aşağı yukarı pek çok ilkede aynı davranılmıştır. Elbette sözde birkaç reform kırıntısı sayılmazsa.

Üretici güçlerin sömürülmesi, Kızılbaş Alevi ve Kürt katliamları, hak ve özgürlüklerin kısıtlanması, darbeler ve darbeler karşısındaki tutum, ABD ve ittifaklarıyla olan ilişkiler, üretim ve tüketim tarzı, amerikanlaşma, tarım ve hayvancılığa yönelik politikalar, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının neredeyse bedavaya satılması, özelleştirmeler, belediyelerde özellikle imar politikaları, tek devlet, tek millet, tek dil anlayışı, sözde yurtta sulh cihanda sulh şiarıyla ABD’nin çıkarı neredeyse oraya asker göndermeler ve içerde de darbe üstüne darbe yapmak ve desteklemek, anayasal ve yasal vatandaşlık haklarının ihlali, yargısız infazlar, faili belli cinayetler, sürgün, zorunlu göç, burjuvazinin çıkar menfaatleri ve daha pek çok konuda hiçbir iktidar, hiçbir hükümet, yani hiçbir Kemalist fraksiyon farklı bir uygulama yapmamıştır. Her fraksiyon bazı konularda sanki farklı, sanki demokrat, sanki halktan yana yenilikçi davrandıysa da dikkat edilirse mevcut tek devlet, tek millet, tek dil, yani tek tipçi Kemalist devlet modelinden vazgeçmemiştir. Demokrasi konusunda da sınıfta kalmamıştır, çünkü o asla o sınıfa değil o okula gitmemiştir. Demokrasi hiçbir Kemalist fraksiyona uygun olmamıştır. Halende mevcut sistem demokrasiye uygun değildir. Demokrasiyi sadece burjuvazinin ve emperyalizmin çıkarları olarak görmektedir. Üretici güçler ve halklar için demokrasi sadece burjuva diktatörlüğüdür.


HASAN HÜSEYİN BEYDİL
03.10.2011 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder