DEMOKRASİ
HİÇ BİR KEMALİST FRANKSİYONA UYGUN OLMAMIŞTIR
ABD
herhangi bir ülkeye dayatmada bulunmaz. Dayatma ABD’ye göre bir davranış değildir.
ABD için ya onun çıkar ve menfaatleri için onunla işbirliği yapacaksındır ki bu
aynı zamanda emperyalizm ve kapitalizmin çıkarlarıdır ya da ABD’nin çıkar ve
menfaatlerine karşıysa işgal edilecektir. İşgal ve işbirliği ABD’nin temel iki
politikasıdır. Biri olmazsa diğeri devreye girer. Bu zaman zaman tersine de
olabilir. İşbirliği halinde olanların topraklarına yapılan askeri üslerde
esasında bir çeşit işgal ya da işgal tehdididir. Sözde bu askeri üsler o ülkeye
yönelik herhangi bir saldırıya karşı konumlandırılsa da üslerin bulunduğu
bölgeler ve önem sırası dikkate alındığında esasında neyin neresinin koruması
için yapılandırıldığını anlamak için âlim olmaya gerek yok. Füze menzillerinin
ve olabilecek sözde hedeflere yönelik alınan tedbirlerdir. Her ne kadar reel
sosyalizm denilen bürokratik sosyalizmden ayrılıp yarı devlet kapitalizmine
yarı reformlar yaptığı iddia edilen Rusya, Çin bunlardan ayrı İran ve Hindistan’a
karşı çeşitli işbirlikçi ülkelerde ABD emperyalizmin ve kapitalizmin geleceğini
tehdit edeceğini düşündüğü ülkelere karşı bir savunma kalkanı oluşturmaktadır.
Rusya ve Çin’de ne kadar bürokratik sosyalizm çökmüşse de emperyalizm her an bu
ülkelerden oluşabilecek bir yeni sosyalist dalgaya karşı şimdiden tedbir
almaktadır.
Ayrıca
bu füze rampaları vs nedense hatırlanacak olursa özellikle “soğuk savaş”
(savaşın soğuğu sıcağı olmaz) döneminde yoğunlaşmış ilerleyen zamanlarda
emperyalizmin sözde nükleer silah ve füzelerin azaltılması ve zamanla da
kaldırılması adına başlattığı kendince kampanyaya tarafların pek çoğu
katılmışken kendisi hem buna sözde katıldığını ifade etse de halen pek çok
ülkede devam eden füze rampaları, füze kalkanları, üsleri devam etmekte ve
yaygınlaşmaktadır. Neden? Çok basit en büyük benim demek için. En büyük benim demek
sadece bir çocuk oyunu değildir. İnsanlığın ve doğanın sömürüsüne daha güçlü
devam etmek adınadır.
*
ABD
1960’lardan beri eğittiği kadroları değiştiriyor. Yeni geliştirmekte olduğu
konsepte uygun kadrolarla yoluna devam etmekte. Kemalist olarak bilinen ancak
ABD’ye geçmişte biat etmiş kadrolar yeni konsepte uygun olmadıklarından kimi
emekli edildi, kimi tutuklandı, kimi de kaçak konumunda. Ancak dikkat edilmeyen
bir nokta var ki yeni kadroların Kemalist olmadığı gibi bir iddia var oysa ne
kadar sözde ılımlı islamcı denilse de bu kadroların da Kemalistlerden farklı
bir yanı yok. Bu arada bu kemalizm, kemalistlik falan denilince kimse tek
başına Mustafa Kemal’i anlamasın. Kemalizm ittaat terakkiden ayrılma bir fraksiyondur.
Bu fraksiyonda kendi içinde zamanla farklı fraksiyonlara dönüşerek yoluna devam
etmiştir. Kemalizm başlangıçta ittaat terakkiden kopan ama onun pek çok
özelliğini de barındıran bir siyasal akımdı. Önceleri antiemperyalist bir evre
yaşadıysa da zamanla İzmir iktisat kongresi vs tekrar kapitalizme ve
emperyalizme yüzünü dönmüştür. Zamanla Kemalist akım İnönücü bir çizgiye oturdu
ve bu çizgi yer yer daha sonraki liberal Kemalistlerle çatışmalı durumlara
girdiyse de günümüze kadar geldi. Liberalist yani daha çok daha fazla
emperyalizmle işbirliği ve uyumu destekleyen menderes, kısa süreli bu akımı
ilerletti sonrasında uzunca bir sürece demirelist model yerleşti ve oldukça da
karşılık buldu bundan cesaret alan işbirlikçi güçler özalist fraksiyonlar
doruğa çıkardılar. Ancak ne kadar sözde laisizmi savunanlar bu fraksiyonları Kemalizm’in
dışında tutsalar da hatta pek çok sol, sosyalist çevrede bu fraksiyonları
farklı gibi görse de hepsinde de Kemalizm’in temel ilkeleri şu ya da bu şekilde
şu kadar ya da bu kadar uygulanmıştır. Esasında dikkat edilirse Mustafa Kemal
sonrası sadece antiemperyalizm hariç neredeyse aşağı yukarı pek çok ilkede aynı
davranılmıştır. Elbette sözde birkaç reform kırıntısı sayılmazsa.
Üretici
güçlerin sömürülmesi, Kızılbaş Alevi ve Kürt katliamları, hak ve özgürlüklerin
kısıtlanması, darbeler ve darbeler karşısındaki tutum, ABD ve ittifaklarıyla
olan ilişkiler, üretim ve tüketim tarzı, amerikanlaşma, tarım ve hayvancılığa
yönelik politikalar, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının neredeyse bedavaya
satılması, özelleştirmeler, belediyelerde özellikle imar politikaları, tek
devlet, tek millet, tek dil anlayışı, sözde yurtta sulh cihanda sulh şiarıyla
ABD’nin çıkarı neredeyse oraya asker göndermeler ve içerde de darbe üstüne
darbe yapmak ve desteklemek, anayasal ve yasal vatandaşlık haklarının ihlali,
yargısız infazlar, faili belli cinayetler, sürgün, zorunlu göç, burjuvazinin
çıkar menfaatleri ve daha pek çok konuda hiçbir iktidar, hiçbir hükümet, yani
hiçbir Kemalist fraksiyon farklı bir uygulama yapmamıştır. Her fraksiyon bazı
konularda sanki farklı, sanki demokrat, sanki halktan yana yenilikçi
davrandıysa da dikkat edilirse mevcut tek devlet, tek millet, tek dil, yani tek
tipçi Kemalist devlet modelinden vazgeçmemiştir. Demokrasi konusunda da sınıfta
kalmamıştır, çünkü o asla o sınıfa değil o okula gitmemiştir. Demokrasi hiçbir Kemalist
fraksiyona uygun olmamıştır. Halende mevcut sistem demokrasiye uygun değildir.
Demokrasiyi sadece burjuvazinin ve emperyalizmin çıkarları olarak görmektedir.
Üretici güçler ve halklar için demokrasi sadece burjuva diktatörlüğüdür.
HASAN
HÜSEYİN BEYDİL
03.10.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder