16 Şubat 2016 Salı

KAPİTALİZMİN YAPILANDIRILMASI… YİNE YENİ YENİDEN…

1980’lere kadar gelip kenan evren’le sona erdiği iddia edilen kemalizm daha dikkatli incelenmeli. kemalizm zamanla Mustafa Kemal’in kendisini de aşan ve çeşitli kesimlerce farklı farklı algınansa da devletin yönetim anlayışı her zaman aynıdır. Değişmemiştir.

Emperyalizm -evet çekinmeyin korkmayın emperyalizm diye bir şey var- “1980’den sonra yeşil kuşak anlayışını devreye soktu” diye bilinse de bu bahsi geçen proje daha köklüdür. Sadece yeşil kuşak adıyla bilenen dar, lokal bir anlayış değil bu. Esası 1950’ler civarına kadar gider. Sosyalist blokun Enternasyonalizm anlayışına karşı şimdilerde de çok moda olan çeşitli çevrelerinde ağzına sakız ettiği “küreselleşme, globalleşme” adına ki bunun esas adı emperyalizmdir ve yeni strateji ve taktik planlaması yapılıyordu ki bu planın ilk adımları 1929 “sözde büyük buhran” diye uydurulan altı kazıldığın da sahte kriz öncesinde başlamıştır.

Evet, ilk kez yazıyorum 1929 sözde krizi denilen sahte kriz ki yeni versiyonu hazırlanıyor küçük krizlerle ayak sesleri duyurulsa da bunlar kriz değildir. Bunlar kapitalizmin yeniden yapılandırılmasıdır.

1929 sözde kriziyle daha detaylı paylaşımlar yapacağım ilerde. Öncelikle kriz diye kamuoyuna ilan edilen her ne varsa bunlar, bilinmelidir ki kapitalizmin yeniden yapılandırılması ve daha güçlü olması için uydurulan oyunlardır.

Şimdilik çok kısa değineceğim 1929’larda abd’de kriz olduğunda iddialara göre 14 milyon işsiz, 2 milyon evsiz var ve yaklaşık birkaç yıl sonra roosvelt başkan olur olmaz keynes’in tavsiyeleri de dikkate alınarak birden bire abd sihirli bir değnekle milyonlar sessiz, sedasız devletin yardımıyla, yeni yol, baraj, inşaat vs projeleriyle birden bire devrim yapmaktan vazgeçiyor -ki öyle bir şeye yeltenmedikleri halde- sisteme entegre oluyorlar ve bir gecede neredeyse bu evsizler bu işsizler iş ve ev sahibi oluyorlar.  Onlarca yıldır da ev ve işlerini kaybetmemek için sisteme öylesine entegre oluyorlar ki değil bir isyan, değil bir ayaklanma, hepsi televizyonlarının karşısına geçip bol bol “obez” olma yarışı yapmaya başlıyorlar. Yaşadığımız coğrafyada dikkat edilirse özellikle son on yıldır pek farklı bir durum yaşanmıyor. Yaşanan ekonomik ve siyasal krizler sonrasında uygulanan ekonomik ve siyasal politikalar birden bire nasılda halkı bir refaha, mutluluğa, huzura kavuşturdu, görülmeye değer! Bu huzur ve mutluluk tablosu gerçek mi, illüzyon mu, sahte mi, montaj mı? Son yıllarda yaşanılan ekonomik ve siyasal ortamı doğru tahlil etmeden ezberde ne varsa onunla bu sorulara kim cevap verirse versin sınıfta kalır.

1940’lar da İkinci emperyalist parçalama, yok etme, sömürme savaşı sonrası ise abd ki açlıktan, yoksulluktan, evsizlikten, işsizlikten kırılanlar birden bire dünyanın hâkimi olacak kadar zenginleşiyor.

İktisatçılar, ekonomistler, istatistikçiler, maliyeciler de öve öve bitiremedikleri serbest piyasa ekonomisine hem kendilerini hem de halkı sıkı sıkıya bağlıyorlar. 1929 öncesi ekonomiye müdahale etmeyen devlet “kimin ne hali varsa görsün”, “serbest rekabet nasıl isterseniz onu yapın”, “ister kazanın, ister batın” diyen devlet 1929 sonrası artık merak etmeyin devlet olarak “batsanız da ben kurtarırım”, “aç kalsanız da ben doyururum”, “evsiz, işsiz kalsanız da ben bulurum hepsini” diyerek toplumu daha da bir sisteme bağlıyor. Sıkı sıkı sisteme sarılanlar bir daha evsiz, işsiz kalmayalım korkusuyla “aman devletimiz, sistemiz ayakta dursun tek biz gece gündüz çalışırız” diye günümüze kadar gelmiştir. Esasında kısaca kapitalist sistemin toplumu nasıl bir korku çemberine aldığının da göstergesidir bunlar.

“Biraz mal, biraz mülk, biraz iş, biraz maaş, biraz gelir, biraz özgürlük sarılın ha sarılın devlete, sarılın ha sarılın kapitalizme” diyerek toplumu çarmıha geriyorlar.

Kaybedecek malı, mülkü, parası, pulu, serveti olanın ne eşitlikle, ne özgürlükle, ne adaletle, ne insanlaşmayla işi olmaz. O artık en ağır kölelik bağlarıyla zincirlenmiştir kapitalizmin firavunlarının dizinin dibine. 

Bu sistemin modern hali yaşadığımız coğrafya da gerçekleştirildi son dönemde, herkese hayırlara vesile olsun! Kısacası kriz denilen emperyalist kapitalist oyun tuttu, durmaksızın yoluna devam ediyor. Neden çünkü halen karşısında güçlü ENTERNASYONALİST BİLİMSEL SOSYALİZM güçleri yok. Var olan güçlerin birliği sağlanmadan da uzunca bir süre özel mülkiyet sahibi olanların –kısaca mal, mülk, servet sahibi olanlar- firavunların dizinin dibinden ayrılmayacağı ortada.

Dağılan sosyalist devletlere sevinenler, “bak çöktüler” diyenler, sosyalist devlet kalmayınca “ kapitalizm mutlu ediyor toplumu” diyenler, işini gücünü bırakıp Marks, Engels, Lenin, Stalin, Mao ve daha nice sosyaliste, üretici güçlerin ideologlarına, teorisyenlerine, önderlerine, öncülerine küfür etmeyi kapitalizm karşısında ya da mevcut düzen karşısında mücadele sayanlar, sözde sol, sosyalizm, demokrasi, eşitlik, özgürlük adına mücadele edenler unutmasın ki tarih pek çok kere bu oportünist, revizyonist, reformist işbirlikçileri karşımıza çıkarmıştır ve her defasında üretici güçler ve onların öncüleri bunu bertaraf etmiştir.

Engels’in “Antiduhring”  ve Lenin’in “Materyalizm ve Ampriyokritizm” adlı eserleri bu hesaplaşmanın, karşı devrimcileri yerle bir etmenin en önemli eserlerindendir. Her iki eserde de görülecektir ki devrimci saflarda durduğu iddia edilenlerin gerçekte üretici güçlere karşı kapitalistlerle nasıl işbirliği yapıldığı daha net görülecektir.


HASAN HÜSEYİN BEYDİL
02.09.2011 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder