YETMEZ AMA ELDE VAR SIFIR
Seçimler bitti. Gerçi bu
kaçıncı seçim o da ayrı bir seçim. Önümüzde de bir kaç seçim daha var.
Özellikle son on yıldır neredeyse her iki yıla bir seçim düşecek şekilde
seçimler ayarlanıyor. Koştura koştura oy kullanmaya gidiliyor. Evetti, hayırdı,
boykottu, o partiydi bu partiydi, bloktu, belediyeydi, milletvekilliydi,
cumhurbaşkanlığıydı vs. vs. koştura koştura seçimlere gidiyor geliyoruz. Dahası
var mı, olmaz mı? Hep bir umut, bir umut daha, bir beklenti, bir beklenti.
Sonuç elde var sıfır. Seçimlere gidilmeli mi, oy kullanılmalı mı, elbette
duruma göre değişebilecek bir soru-cevap durumu, bu durum. Sonuçta mevcut
sistem içerisinde muhalif olmak ve hâkim güçlere karşı mücadelenin birçok
yolundan biri de seçim ve seçimlere yönelik alınacak tavırdır. Bu yadsınamaz.
Elbette ki mücadelenin çeşitli alanları vardır onlardan biri de mevcut sistemin
yasalarının izin verdiği ölçülerde yasal mücadeledir. Bunun sonuçları
kazanımları da vardır bu da yadsınamaz. Peki, sonuç elde var sıfır. Şimdi bu
sıfır meselesine gelelim.
Yaşadığımız coğrafyada
oligarşik cumhuriyet devam ediyor mu, evet, ya da askeri faşist darbe rejimi
devam ediyor mu, evet, ya da işbirlikçi tekelci burjuvazi devam ediyor mu,
evet, “ya da” yı çoğaltabilir miyiz, evet. Herkes önünde duran menüye baksın
kendisine göre yaşadığımız coğrafyadaki rejimi, sistemi, tanımlasın. Bunu uzun
uzun tartışmaya şimdilik gerek yok. Sonuçta elde var sıfır. “Okuyoruz,
yazıyoruz, direniyoruz, mücadele ediyoruz, yılmadan usanmadan. Düzenin,
sistemin çarklarına takılmadan, düzenin, sistemin parçası olmadan, ezen,
sömüren, inkâr ve imha eden sisteme karşı duruşumuzdan taviz vermeden son
nefesimize kadar maratona devam ediyoruz. Aldığımız devrimci mirası en onurlu
şekilde devam ettiriyoruz. Örgütlenmeyse evet, gelişmeyse evet, geliştirmeyse
evet, aç kalmaysa evet, ikna etmekse evet, gerekirse bir nefer gibi, gerekirse
sorumluluk bilinciyle soluksuz mücadeleye devam ediyoruz. Öncülerimizin bayrağı
devrettikleri yerden olağanüstü eforlarla (gayretlerle) devam diyoruz inadına.”
Sonuç elde var sıfır.
Elbette bu sıfır kişisel bir
sıfır durumu değil. Sistem halklarımızın iradesine karşı gelmeye devam ediyor,
saldırganlığa devam ediyor, iç savaşa devam diyor, ırkçı faşist saldırılara
devam diyor, silah kullanma yetkisi olan her kurumunun ölüm ve yaralamaları
devam ediyor, şiddet ve saldırılar devam ediyor, her türlü operasyona devam
ediyor, hem de durmaksızın. Ne zamandır tam tarihini bilen var mı elbette ki bu
da herkesin kendi önündeki menüsüne bakarak kararlaştırılacak bir soru.
Yaşadığımız coğrafyanın
nüfusunun ne kadar olduğu tartışmalı bir durumdur aslında. Çok fazla kimsenin
bu konuda kafa yorduğunu da pek düşünmüyorum. Neden mi, bu rakam şimdilik 70
kusur milyon denilse de bu rakamın doğruluğunu ispat için sokaklara, caddelere,
parklara vs bakmak lazım. Her yer ne de güzel gelişmiş, büyümüş, her yer park
bahçe hem de koca koca parklar, sokaklar, caddeler, evler, siteler, vs peki
insan var mı buyurun gidin bakın bir gününüzü değil bir saatinizi ayırın
sokaklara, caddelere, parklara, bakalım 70 kusur milyon nerede. En kalabalık
olan şehirlerden başlayın yine bulamazsınız. Neden mi, bunu gidince
öğrenirsiniz ancak. Hani derler ya anlatılmaz yaşanır.
Mevcut sistem durmaksızın
şiddeti, saldırganlığını besliyor mu, evet. Bunun karşısında 70 kusur milyon ne
yapıyor, elbette ne yaptığını bilmeyen bilinçsizlik içinde yuvarlanıp gidiyor.
Neden çünkü artık moda bilinç taşımak ya da bilinç taşımadan bilinçli
olduklarını iddia edenlerin kendi localarında bol bol “kaçaklık” ediyor olması.
Şimdi uzun uzun toplum, topluma bilinç taşımak, bilinçsizliği ortadan kaldırıp
muhalefeti güçlendirip alternatif olmak üstüne de yazmadan geçelim burayı. Ne
de olsa topluma bilinç taşıma denilen düsturunda modası geçmiş! Memleket çoktan
burjuva siyasetine teslim olmuş. “Ne kadar burjuva partisi gibi olursak o kadar
iyidir” kimse demiyor, demez de! Dört tane akademisyenin, üç tane gazetecinin,
iki tane aydının, bir kaçta aktivistin ağzına bakar olan siyasetten ancak bu
kadar mücadele olur, ancak bu kadar sonuç alınır. Liberalizmin bataklığı
uzaktan bakınca çok güzel görünür bunu herhalde herkes çok iyi bilir. Özel
mülkiyet öylesine bir uyuşturucudur ki esrar eroin halt eder yanında. Özel
mülkiyet bağımlılığına bir kere yakalandı mı bir toplum kolay kolay tedavisi
olmaz. İstediğin kadar madde bağımlılığı tedavisi görsün iflah olmaz kolay
kolay. 70 kusur nüfusun ne kadarı 500-600 tl arasında ücretle çalışıyor bilen
var mı, hadi bir tahminde bulunalım evet 14-15 milyon. Şaşırmaya gerek yok açıp
bakılabilir. Memlekette kaç tane taşeron şirket var kaçında kaç kişi çalışıyor,
yetmez ama yetmez bir de kayıt dışı çalışanları da ekleyelim, üç aşağı beş
yukarı bu rakam elde edilir mi, evet.
Savaş devam ediyor mu, yetmez
ama evet, devam ediyor. Hatırlarsanız uzun zamandır barış barış diye diye
dilimizde tüy bitmişti. Sonuç elde var sıfır. Mevcut sistem ne diyor yetmez
diyor, neden, malum daha ezilecek, sömürülecek çok insan ve çok doğa var.
Yetmez onun için savaşa devam.
Peki, mevcut sistemin hâkim
güçleri sorunu çözmek istiyor mu, ne diyor “bu işi öyle bir hale getirmeliyim
ki tek yön olmalı, çıkmaz sokak olmalı ve orada hepinizi teker teker ya da
toplu halde kıstırmalıyım ve inkâr ve imhaya devam etmeliyim.” Neden mi, yetmez
çünkü.
Demokratik-barışçıl çözümde
ısrar insan ve doğa adına atılan değerli bir adımdır. Bu adımda ısrar insana ve
doğaya yaşama hakkı adınadır. En temel haktır yaşama hakkı. Peki, bunu isteyen
70 kusurdan kaç kişi, nicelik, nitelik, aritmetik çoğunluk, kafa sayısı, oy
sayısı vs bunlara da girmeyeceğim. Nasıl olsa herkes her şeyin farkında ne de
olsa! Teori, kuram, ideoloji, politika, ilkeli mücadele, ilkeli siyaset ne de
olsa tavan yapmış nasıl olsa! Demokrasi, sosyalizm, insan hakları, temel hak ve
özgürlükler kimlerin eline kalmış dönüp bakılırsa bu inkâr ve imha daha ne
kadar devam edilir görülür. Sitem mi, kaygı mı, umutsuzluk mu, oynamıyorum mu
bu, elbette hayır. Sadece tespit olsun diye. Kimseyi muhatap almak, kimseyi
karşına almak adına değil sadece uykudan yeni uyandım, pencereyi açtım
manzaraya baktım deme adına olsun bu da!
Bu coğrafya da kaçıncı sil
baştan durumudur bu durum bileniniz oldukça çoğunluk da buna şüphe yok!
“Halkların ortak yaşam ve ortak geleceğine dair bu sil baştan modelleri kolay
kolay tedavülden kalkmayacak gibi duruyor bu gidişle” diyenlerin çoğunluk da
olduğu gerçeği da ayrı bir gerçek.
Şöyle bir gün sokağa, caddeye,
parka, bahçeye çıktığınızda önümüzden gelen geçenlere kaçımız kaç kere
“memlekette neden şikâyetçisiniz, neyin değişmesini isterdin vs” gibi sorular
sorsanız ne cevap alırdınız merak edeniniz var mı, yoksa panellerle,
sempozyumlarla, basın açıklamalarıyla vs zaten bu sorulara cevap alıyor
musunuz, öyleyse “sözüm yok”, demiyorum, elbette!
“Liberalleşme, özel mülkiyet
bağımlılığı, burjuva partilerinin kuyrukçuluğu ile memlekette her şey düzelir
sen merak etme” diyenler ne de çoğalmış. Neden, çok düşünmeye gerek yok ilkesiz
siyaset anlayışı liberal bataklığa sürüklenmenin başlangıcıdır.
“Şiddet ve saldırılar sıradan
gündelik yaşamın bir parçası haline gelmiş.” Günaydın. Ne aşkına diyeyim
bilmiyorum ki. Bu coğrafyada şiddet, saldırı ne zaman sistematik hale gelmedi
ki. Hangi dönem, hangi çağ da şiddet ve saldırılar gündelik hayatın bir parçası
değildi. Kaldı ki şiddet ve saldırı illa ki eli silah tutanlar tarafından,
üniformalılar tarafından olmasına da gerek yok, şiddet ve saldırı bu toplumun
sabah kalkınca elini yüzünü yıkaması kadar alışkanlık. Her an, her yerde herkes
tarafından şiddete ve saldırıya maruz kalabiliriz ki. Neden mi alışkanlık, evet
bu çok komik oldu, değil mi, sokaklar, caddeler, parklar, bahçeler neden boş
sanıyorsunuz, her an her yerden üniformalı üniformasın fark etmez şiddet ve
saldırı var ki. Yakmak mı, yıkmak mı, öldürmek mi, zehirlemek mi, kaybetmek mi,
gömmek mi, bunların hepsi sabah kalkıp dişlerinizi fırçalamak gibi sıradan
alışkanlıklar ki bu coğrafya da. Neden bu şaşkınlık, neden bu şok, anlaya bilen
bir adım öne gelsin. Irkçı, şoven, faşist saldırılar vs bunlar bu coğrafyanın
sıradan, basit, gündelik, tuvalet ihtiyacını görmek için her sabah kalkınca
tuvalete gitmek gibi bir şey. Neden bu şaşkınlık, neden bu şok. Ne
bekleniyordu, bin yıllardır göçebe akıncı kabile topluluklarının bir araya
gelerek sonrasında oluşturdukları devlet denilen göçebe akıncı kabile
devletlerinin tarih boyunca yaptığı barbarlığa neden şaşırılıyor ki! Barbarlık
demeyeceğim bu coğrafyada hala barbarlığı ya avrupalının küfür edebiyatı ya da
berberlik olarak anlayanlar var. Ne kadar mı, nüfusa bakın yıllardır hâkim olan
iktidar anlayışlarına bakın oradan da bir sonuç çıkaramazsanız, sokaklara,
caddelere, parklara, bahçelere çıkın, çok değerli sonuçlar elde edebilirsiniz.
Tabi büyük bir çoğunluğu o sırada çadırlarında kımız içmiyorsa!
Irkçı, faşizan, katliamcı bir
dille kalemşörlükler yapanlar varmış bu memlekette, ne o yoksa şaşırdınız mı, olmasa
mıydı, ne yapsalardı onca parayı alacaklar, onca malı mülkü alacaklar, onca
reklam geliri sağlayacaklar, onca malın mülkün satılmasına hizmet eden medyada
basında boy gösterecekler bir de susacaklar mı, olur mu öyle şey, aç mı
kalsınlar, ekmek parası ne de olsa! Bu neymiş, nasıl bir şeymiş, bu ekmek
meselesi nedir bir türlü çözülemedi gitti. “Ne için yapıyorsun bu işi, ekmek
parası için, ne için çoluk çocuk için, ne için yapıyorsun, gelecek için” bu
böyle devam eder gider. Hiç bunlar bir gün olsun pasta yemeyi düşünmezler o da
ayrı bir iş! Ne işi, ne ekmeği, ne geleceği, ne çoluğu ne çocuğu ilgisi yok.
Bilinçsizliğin, köleliği benimsemenin, tanrı-devlet-güç üçgenine tapınmanın
ötesinde bir şey değil esasında durum. Ekmek için katlanıyoruz ne de olsa
“midesi boş olanın beyni çalışmaz” demiş ataları odur budur habire işkembeyi
büyütmeye devam. Kalemşörlük ve daha pek çok iş sistemin devamı adına çadır
kültürünün daha da güçlenmesi adınadır. Küçük bir not “anayasa” mı ne dedi
birileri tabi tabi hem de en yenisini yapacaklar bekleyin görün yetmedi çünkü.
Yeni operasyonlara, yeni katliamlara, yeni inkâr ve imhalara hazırlık olsun
diye elbette. Yetmez durun bekleyin değişecek bütün darbeciler yargılanacak,
torlayıp toplayıp kim var kim yok hepsinden hesap sorulacak bekleyin yetmez ama
bunlar. Hiç ama hiç yanmaya niyetim yok dokunmayacağım merak etmeyin!
Özel savaş lobileri devreye mi
girdi, ne zaman çıktılardı ki devreden, hangi pencereydi o baktığınız merak
ettim, yok öyle bir şey özel savaş lobileri devreden çıkar mı, akıl var mantık
var, ekmek yoksa pasta yiyin o zaman ne desin saraydan, balkondan daha!
Çocuklar ölüyor hem de kaç
tanesi, kıştı yağmurdu önlükler çekilmişti de çocuklar ölmesin diye elde var
300-500 çocuk ölümü, yetmez ama iyi de!
Seçimler bu yana mı hangisi
son mu yoksa seçimsiz seçimlerden bu yana mı devam ediyor saldırgan ve şiddet
dolu politikalar, berberler üstüne alınmasın “berberlik” yok yok barbarlıktı
değil mi! Başlayalı beri devam ediyoruz yola, ama yetmez dur hele daha gerisi
var.
“Hadi bu kadarı yeter şuradan
manzaralı serin bir yerlere gidelim birkaç ay sonra tekrar konuşuruz bunları
ardından da bir basın açıklaması çekeriz bir duble bak nasıl mücadele
ediliyormuş alayına gösteririz” diyenler ne de çok olmuşlar memlekette bir de
irticacı, şeriatçı, yobaz arıyorlar yazık, ne geldiyse başımıza bu pasta
meselesinden geldi o da ayrı bir durum!
Filistin’e gösterilen, bilmem
daha nerelere gösterilen hassasiyeti sana da gösterileceğini bekliyorsun öyle
mi, o da güzel, yanlış pencereden bakarsan üşütürsün iyi de! Yok, öyle bir şey.
Sokak köpeklerinin, kedilerin değeri var ki olmalı sonuna kadar ama senin öyle
bir değerin yok. Sokak köpekleri kedileri için bir tas su bir tabak yemek
diyenler sana değil bir bardak su değil bir lokma ekmeği layık görmez bunu
kafana mıh gibi çakmalısın! Senin değerin kıymetin onlar kadar bile yok bu
memlekette ta ki kendi memleketine sahip olana kadar!
Neyi katliamları mı, soykırımı
mı, işkenceleri mi, faili belli katliamları mı, çocuk ölümlerini mi, soygunları
mı, yolsuzluğu mu, işsizliği mi, saklıyorlarmış. Olur, mu öyle şey merak
etmeyin hiçbir şeyin saklandığı yok herkes her şeyin farkında. Ama yine de bir
bardak su için bunların üstüne, olmadı mı öyleyse bir panel daha yapın, olmadı
seçimlere devam edin, o da mı olmadı avrupa birliği uyum yasaları var ona
bakın, o da mı olmadı yetmez değil mi, evet yetmez, o zaman sabah kalkın çay
yerine süt için, akşam da ekmek yerine pasta yiyin anlaşıldı sizin balkonunuz
yok ondan konuşamadınız!
Tabi ki bu durum karşısında
oturup düşünmek, taşınmak, kafa yormak lazım. Öyleyse üçüne beşine bakmayalım,
maaşımız yerinde, gelirde var, e bir iki de yatırım yaptık ufakta olsa, çoluk
çocukta okulunu bitirdi, bir ikisini de evlendirdik, e o zaman bir araya
gelelim bir toplantı yapalım, bir de basın açıklaması yapalım ardından da bir
miting bak gör nasıl titriyor egemenler gör sen! Hiç sormayın nasıl tedirgin
oldular nasıl korktular, nasıl çekindiler, nasıl ellerindeki işleri bir anda
bıraktılar bir bilseniz!
Onca ihale, onca rant, onca
kar, onca kira, onca faiz, onca gelir, onca makam, onca mevki, onca unvan, onca
apolet, onca koltuk, onca koruma, onca yasa, onca mal mülk sen istedin bende
bıraktım mı diyecekler, oldu başka isteğin var mı!
Faşizan saldırılara,
katliamlara, inkâra imhaya yarın sabah robdöşambrını giyerler hemen
vazgeçerler, neden olmasın ki, olur olur. Ne de olsa onlarda insan, onlar da
düşünüyor, onlarda üzülüyorlar, onlarda istiyorlar bu durumun değişmesini ne de
olsa! Gece gündüz oturmuşlar nasıl daha demokratik bir ülke oluruz, nasıl özgür
bir ülke oluruz, nasıl eşit, adil kardeşçe yaşarız diye düşünüyorlar bir
bilseniz! Sabah kalkıp dişlerini fırçalar fırçalamaz bunları düşünüyorlar ne de
olsa! Yok, canım ne rantı, ne karı, ne faizi, ne kirası ne sömürüsü, ne inkârı,
ne imhası senin ki laf, düşünmez onlar saraylarında bunları!
Faşizmden, sömürüden,
ırkçılıktan, ezilmeden, inkârdan, imhadan kurtulmanın yolu var mı, evet. Ama bu
kafayla olmaz. “Bunu herkes biliyor iyi de senin ki de laf mı” diyenleri
duyuyorsunuz. Ama hala “yetmez ama bu düzenin faşizmi, sömürüsü, ırkçılığı,
ezmesi, inkârı, imhası daha çoğuz, daha çok güçlüyüz, daha dayanırız” diyenler
daha çoğunlukta.
HASAN HÜSEYİN BEYDİL
29.07.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder