13 Şubat 2016 Cumartesi

YETMEZ AMA ELDE VAR SIFIR

Seçimler bitti. Gerçi bu kaçıncı seçim o da ayrı bir seçim. Önümüzde de bir kaç seçim daha var. Özellikle son on yıldır neredeyse her iki yıla bir seçim düşecek şekilde seçimler ayarlanıyor. Koştura koştura oy kullanmaya gidiliyor. Evetti, hayırdı, boykottu, o partiydi bu partiydi, bloktu, belediyeydi, milletvekilliydi, cumhurbaşkanlığıydı vs. vs. koştura koştura seçimlere gidiyor geliyoruz. Dahası var mı, olmaz mı? Hep bir umut, bir umut daha, bir beklenti, bir beklenti. Sonuç elde var sıfır. Seçimlere gidilmeli mi, oy kullanılmalı mı, elbette duruma göre değişebilecek bir soru-cevap durumu, bu durum. Sonuçta mevcut sistem içerisinde muhalif olmak ve hâkim güçlere karşı mücadelenin birçok yolundan biri de seçim ve seçimlere yönelik alınacak tavırdır. Bu yadsınamaz. Elbette ki mücadelenin çeşitli alanları vardır onlardan biri de mevcut sistemin yasalarının izin verdiği ölçülerde yasal mücadeledir. Bunun sonuçları kazanımları da vardır bu da yadsınamaz. Peki, sonuç elde var sıfır. Şimdi bu sıfır meselesine gelelim.

Yaşadığımız coğrafyada oligarşik cumhuriyet devam ediyor mu, evet, ya da askeri faşist darbe rejimi devam ediyor mu, evet, ya da işbirlikçi tekelci burjuvazi devam ediyor mu, evet, “ya da” yı çoğaltabilir miyiz, evet. Herkes önünde duran menüye baksın kendisine göre yaşadığımız coğrafyadaki rejimi, sistemi, tanımlasın. Bunu uzun uzun tartışmaya şimdilik gerek yok. Sonuçta elde var sıfır. “Okuyoruz, yazıyoruz, direniyoruz, mücadele ediyoruz, yılmadan usanmadan. Düzenin, sistemin çarklarına takılmadan, düzenin, sistemin parçası olmadan, ezen, sömüren, inkâr ve imha eden sisteme karşı duruşumuzdan taviz vermeden son nefesimize kadar maratona devam ediyoruz. Aldığımız devrimci mirası en onurlu şekilde devam ettiriyoruz. Örgütlenmeyse evet, gelişmeyse evet, geliştirmeyse evet, aç kalmaysa evet, ikna etmekse evet, gerekirse bir nefer gibi, gerekirse sorumluluk bilinciyle soluksuz mücadeleye devam ediyoruz. Öncülerimizin bayrağı devrettikleri yerden olağanüstü eforlarla (gayretlerle) devam diyoruz inadına.” Sonuç elde var sıfır.

Elbette bu sıfır kişisel bir sıfır durumu değil. Sistem halklarımızın iradesine karşı gelmeye devam ediyor, saldırganlığa devam ediyor, iç savaşa devam diyor, ırkçı faşist saldırılara devam diyor, silah kullanma yetkisi olan her kurumunun ölüm ve yaralamaları devam ediyor, şiddet ve saldırılar devam ediyor, her türlü operasyona devam ediyor, hem de durmaksızın. Ne zamandır tam tarihini bilen var mı elbette ki bu da herkesin kendi önündeki menüsüne bakarak kararlaştırılacak bir soru.

Yaşadığımız coğrafyanın nüfusunun ne kadar olduğu tartışmalı bir durumdur aslında. Çok fazla kimsenin bu konuda kafa yorduğunu da pek düşünmüyorum. Neden mi, bu rakam şimdilik 70 kusur milyon denilse de bu rakamın doğruluğunu ispat için sokaklara, caddelere, parklara vs bakmak lazım. Her yer ne de güzel gelişmiş, büyümüş, her yer park bahçe hem de koca koca parklar, sokaklar, caddeler, evler, siteler, vs peki insan var mı buyurun gidin bakın bir gününüzü değil bir saatinizi ayırın sokaklara, caddelere, parklara, bakalım 70 kusur milyon nerede. En kalabalık olan şehirlerden başlayın yine bulamazsınız. Neden mi, bunu gidince öğrenirsiniz ancak. Hani derler ya anlatılmaz yaşanır.

Mevcut sistem durmaksızın şiddeti, saldırganlığını besliyor mu, evet. Bunun karşısında 70 kusur milyon ne yapıyor, elbette ne yaptığını bilmeyen bilinçsizlik içinde yuvarlanıp gidiyor. Neden çünkü artık moda bilinç taşımak ya da bilinç taşımadan bilinçli olduklarını iddia edenlerin kendi localarında bol bol “kaçaklık” ediyor olması. Şimdi uzun uzun toplum, topluma bilinç taşımak, bilinçsizliği ortadan kaldırıp muhalefeti güçlendirip alternatif olmak üstüne de yazmadan geçelim burayı. Ne de olsa topluma bilinç taşıma denilen düsturunda modası geçmiş! Memleket çoktan burjuva siyasetine teslim olmuş. “Ne kadar burjuva partisi gibi olursak o kadar iyidir” kimse demiyor, demez de! Dört tane akademisyenin, üç tane gazetecinin, iki tane aydının, bir kaçta aktivistin ağzına bakar olan siyasetten ancak bu kadar mücadele olur, ancak bu kadar sonuç alınır. Liberalizmin bataklığı uzaktan bakınca çok güzel görünür bunu herhalde herkes çok iyi bilir. Özel mülkiyet öylesine bir uyuşturucudur ki esrar eroin halt eder yanında. Özel mülkiyet bağımlılığına bir kere yakalandı mı bir toplum kolay kolay tedavisi olmaz. İstediğin kadar madde bağımlılığı tedavisi görsün iflah olmaz kolay kolay. 70 kusur nüfusun ne kadarı 500-600 tl arasında ücretle çalışıyor bilen var mı, hadi bir tahminde bulunalım evet 14-15 milyon. Şaşırmaya gerek yok açıp bakılabilir. Memlekette kaç tane taşeron şirket var kaçında kaç kişi çalışıyor, yetmez ama yetmez bir de kayıt dışı çalışanları da ekleyelim, üç aşağı beş yukarı bu rakam elde edilir mi, evet.

Savaş devam ediyor mu, yetmez ama evet, devam ediyor. Hatırlarsanız uzun zamandır barış barış diye diye dilimizde tüy bitmişti. Sonuç elde var sıfır. Mevcut sistem ne diyor yetmez diyor, neden, malum daha ezilecek, sömürülecek çok insan ve çok doğa var. Yetmez onun için savaşa devam.

Peki, mevcut sistemin hâkim güçleri sorunu çözmek istiyor mu, ne diyor “bu işi öyle bir hale getirmeliyim ki tek yön olmalı, çıkmaz sokak olmalı ve orada hepinizi teker teker ya da toplu halde kıstırmalıyım ve inkâr ve imhaya devam etmeliyim.” Neden mi, yetmez çünkü.

Demokratik-barışçıl çözümde ısrar insan ve doğa adına atılan değerli bir adımdır. Bu adımda ısrar insana ve doğaya yaşama hakkı adınadır. En temel haktır yaşama hakkı. Peki, bunu isteyen 70 kusurdan kaç kişi, nicelik, nitelik, aritmetik çoğunluk, kafa sayısı, oy sayısı vs bunlara da girmeyeceğim. Nasıl olsa herkes her şeyin farkında ne de olsa! Teori, kuram, ideoloji, politika, ilkeli mücadele, ilkeli siyaset ne de olsa tavan yapmış nasıl olsa! Demokrasi, sosyalizm, insan hakları, temel hak ve özgürlükler kimlerin eline kalmış dönüp bakılırsa bu inkâr ve imha daha ne kadar devam edilir görülür. Sitem mi, kaygı mı, umutsuzluk mu, oynamıyorum mu bu, elbette hayır. Sadece tespit olsun diye. Kimseyi muhatap almak, kimseyi karşına almak adına değil sadece uykudan yeni uyandım, pencereyi açtım manzaraya baktım deme adına olsun bu da!

Bu coğrafya da kaçıncı sil baştan durumudur bu durum bileniniz oldukça çoğunluk da buna şüphe yok! “Halkların ortak yaşam ve ortak geleceğine dair bu sil baştan modelleri kolay kolay tedavülden kalkmayacak gibi duruyor bu gidişle” diyenlerin çoğunluk da olduğu gerçeği da ayrı bir gerçek.

Şöyle bir gün sokağa, caddeye, parka, bahçeye çıktığınızda önümüzden gelen geçenlere kaçımız kaç kere “memlekette neden şikâyetçisiniz, neyin değişmesini isterdin vs” gibi sorular sorsanız ne cevap alırdınız merak edeniniz var mı, yoksa panellerle, sempozyumlarla, basın açıklamalarıyla vs zaten bu sorulara cevap alıyor musunuz, öyleyse “sözüm yok”, demiyorum, elbette!

“Liberalleşme, özel mülkiyet bağımlılığı, burjuva partilerinin kuyrukçuluğu ile memlekette her şey düzelir sen merak etme” diyenler ne de çoğalmış. Neden, çok düşünmeye gerek yok ilkesiz siyaset anlayışı liberal bataklığa sürüklenmenin başlangıcıdır.

“Şiddet ve saldırılar sıradan gündelik yaşamın bir parçası haline gelmiş.” Günaydın. Ne aşkına diyeyim bilmiyorum ki. Bu coğrafyada şiddet, saldırı ne zaman sistematik hale gelmedi ki. Hangi dönem, hangi çağ da şiddet ve saldırılar gündelik hayatın bir parçası değildi. Kaldı ki şiddet ve saldırı illa ki eli silah tutanlar tarafından, üniformalılar tarafından olmasına da gerek yok, şiddet ve saldırı bu toplumun sabah kalkınca elini yüzünü yıkaması kadar alışkanlık. Her an, her yerde herkes tarafından şiddete ve saldırıya maruz kalabiliriz ki. Neden mi alışkanlık, evet bu çok komik oldu, değil mi, sokaklar, caddeler, parklar, bahçeler neden boş sanıyorsunuz, her an her yerden üniformalı üniformasın fark etmez şiddet ve saldırı var ki. Yakmak mı, yıkmak mı, öldürmek mi, zehirlemek mi, kaybetmek mi, gömmek mi, bunların hepsi sabah kalkıp dişlerinizi fırçalamak gibi sıradan alışkanlıklar ki bu coğrafya da. Neden bu şaşkınlık, neden bu şok, anlaya bilen bir adım öne gelsin. Irkçı, şoven, faşist saldırılar vs bunlar bu coğrafyanın sıradan, basit, gündelik, tuvalet ihtiyacını görmek için her sabah kalkınca tuvalete gitmek gibi bir şey. Neden bu şaşkınlık, neden bu şok. Ne bekleniyordu, bin yıllardır göçebe akıncı kabile topluluklarının bir araya gelerek sonrasında oluşturdukları devlet denilen göçebe akıncı kabile devletlerinin tarih boyunca yaptığı barbarlığa neden şaşırılıyor ki! Barbarlık demeyeceğim bu coğrafyada hala barbarlığı ya avrupalının küfür edebiyatı ya da berberlik olarak anlayanlar var. Ne kadar mı, nüfusa bakın yıllardır hâkim olan iktidar anlayışlarına bakın oradan da bir sonuç çıkaramazsanız, sokaklara, caddelere, parklara, bahçelere çıkın, çok değerli sonuçlar elde edebilirsiniz. Tabi büyük bir çoğunluğu o sırada çadırlarında kımız içmiyorsa!

Irkçı, faşizan, katliamcı bir dille kalemşörlükler yapanlar varmış bu memlekette, ne o yoksa şaşırdınız mı, olmasa mıydı, ne yapsalardı onca parayı alacaklar, onca malı mülkü alacaklar, onca reklam geliri sağlayacaklar, onca malın mülkün satılmasına hizmet eden medyada basında boy gösterecekler bir de susacaklar mı, olur mu öyle şey, aç mı kalsınlar, ekmek parası ne de olsa! Bu neymiş, nasıl bir şeymiş, bu ekmek meselesi nedir bir türlü çözülemedi gitti. “Ne için yapıyorsun bu işi, ekmek parası için, ne için çoluk çocuk için, ne için yapıyorsun, gelecek için” bu böyle devam eder gider. Hiç bunlar bir gün olsun pasta yemeyi düşünmezler o da ayrı bir iş! Ne işi, ne ekmeği, ne geleceği, ne çoluğu ne çocuğu ilgisi yok. Bilinçsizliğin, köleliği benimsemenin, tanrı-devlet-güç üçgenine tapınmanın ötesinde bir şey değil esasında durum. Ekmek için katlanıyoruz ne de olsa “midesi boş olanın beyni çalışmaz” demiş ataları odur budur habire işkembeyi büyütmeye devam. Kalemşörlük ve daha pek çok iş sistemin devamı adına çadır kültürünün daha da güçlenmesi adınadır. Küçük bir not “anayasa” mı ne dedi birileri tabi tabi hem de en yenisini yapacaklar bekleyin görün yetmedi çünkü. Yeni operasyonlara, yeni katliamlara, yeni inkâr ve imhalara hazırlık olsun diye elbette. Yetmez durun bekleyin değişecek bütün darbeciler yargılanacak, torlayıp toplayıp kim var kim yok hepsinden hesap sorulacak bekleyin yetmez ama bunlar. Hiç ama hiç yanmaya niyetim yok dokunmayacağım merak etmeyin!

Özel savaş lobileri devreye mi girdi, ne zaman çıktılardı ki devreden, hangi pencereydi o baktığınız merak ettim, yok öyle bir şey özel savaş lobileri devreden çıkar mı, akıl var mantık var, ekmek yoksa pasta yiyin o zaman ne desin saraydan, balkondan daha!
Çocuklar ölüyor hem de kaç tanesi, kıştı yağmurdu önlükler çekilmişti de çocuklar ölmesin diye elde var 300-500 çocuk ölümü, yetmez ama iyi de!

Seçimler bu yana mı hangisi son mu yoksa seçimsiz seçimlerden bu yana mı devam ediyor saldırgan ve şiddet dolu politikalar, berberler üstüne alınmasın “berberlik” yok yok barbarlıktı değil mi! Başlayalı beri devam ediyoruz yola, ama yetmez dur hele daha gerisi var.
“Hadi bu kadarı yeter şuradan manzaralı serin bir yerlere gidelim birkaç ay sonra tekrar konuşuruz bunları ardından da bir basın açıklaması çekeriz bir duble bak nasıl mücadele ediliyormuş alayına gösteririz” diyenler ne de çok olmuşlar memlekette bir de irticacı, şeriatçı, yobaz arıyorlar yazık, ne geldiyse başımıza bu pasta meselesinden geldi o da ayrı bir durum!

Filistin’e gösterilen, bilmem daha nerelere gösterilen hassasiyeti sana da gösterileceğini bekliyorsun öyle mi, o da güzel, yanlış pencereden bakarsan üşütürsün iyi de! Yok, öyle bir şey. Sokak köpeklerinin, kedilerin değeri var ki olmalı sonuna kadar ama senin öyle bir değerin yok. Sokak köpekleri kedileri için bir tas su bir tabak yemek diyenler sana değil bir bardak su değil bir lokma ekmeği layık görmez bunu kafana mıh gibi çakmalısın! Senin değerin kıymetin onlar kadar bile yok bu memlekette ta ki kendi memleketine sahip olana kadar!

Neyi katliamları mı, soykırımı mı, işkenceleri mi, faili belli katliamları mı, çocuk ölümlerini mi, soygunları mı, yolsuzluğu mu, işsizliği mi, saklıyorlarmış. Olur, mu öyle şey merak etmeyin hiçbir şeyin saklandığı yok herkes her şeyin farkında. Ama yine de bir bardak su için bunların üstüne, olmadı mı öyleyse bir panel daha yapın, olmadı seçimlere devam edin, o da mı olmadı avrupa birliği uyum yasaları var ona bakın, o da mı olmadı yetmez değil mi, evet yetmez, o zaman sabah kalkın çay yerine süt için, akşam da ekmek yerine pasta yiyin anlaşıldı sizin balkonunuz yok ondan konuşamadınız!

Tabi ki bu durum karşısında oturup düşünmek, taşınmak, kafa yormak lazım. Öyleyse üçüne beşine bakmayalım, maaşımız yerinde, gelirde var, e bir iki de yatırım yaptık ufakta olsa, çoluk çocukta okulunu bitirdi, bir ikisini de evlendirdik, e o zaman bir araya gelelim bir toplantı yapalım, bir de basın açıklaması yapalım ardından da bir miting bak gör nasıl titriyor egemenler gör sen! Hiç sormayın nasıl tedirgin oldular nasıl korktular, nasıl çekindiler, nasıl ellerindeki işleri bir anda bıraktılar bir bilseniz!

Onca ihale, onca rant, onca kar, onca kira, onca faiz, onca gelir, onca makam, onca mevki, onca unvan, onca apolet, onca koltuk, onca koruma, onca yasa, onca mal mülk sen istedin bende bıraktım mı diyecekler, oldu başka isteğin var mı!

Faşizan saldırılara, katliamlara, inkâra imhaya yarın sabah robdöşambrını giyerler hemen vazgeçerler, neden olmasın ki, olur olur. Ne de olsa onlarda insan, onlar da düşünüyor, onlarda üzülüyorlar, onlarda istiyorlar bu durumun değişmesini ne de olsa! Gece gündüz oturmuşlar nasıl daha demokratik bir ülke oluruz, nasıl özgür bir ülke oluruz, nasıl eşit, adil kardeşçe yaşarız diye düşünüyorlar bir bilseniz! Sabah kalkıp dişlerini fırçalar fırçalamaz bunları düşünüyorlar ne de olsa! Yok, canım ne rantı, ne karı, ne faizi, ne kirası ne sömürüsü, ne inkârı, ne imhası senin ki laf, düşünmez onlar saraylarında bunları!

Faşizmden, sömürüden, ırkçılıktan, ezilmeden, inkârdan, imhadan kurtulmanın yolu var mı, evet. Ama bu kafayla olmaz. “Bunu herkes biliyor iyi de senin ki de laf mı” diyenleri duyuyorsunuz. Ama hala “yetmez ama bu düzenin faşizmi, sömürüsü, ırkçılığı, ezmesi, inkârı, imhası daha çoğuz, daha çok güçlüyüz, daha dayanırız” diyenler daha çoğunlukta.

HASAN HÜSEYİN BEYDİL
29.07.2011 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder