14 Şubat 2016 Pazar

EMPERYALİZMİN EMRİNDE ÖLMENİN NERESİ “ŞEHİTLİK” “SURİYE’DE PİŞER BİZE DE DÜŞER” MANTIĞI EMPERYALİZMLE İŞBİRLİĞİDİR

Kabil’de meydana gelen “helikopter kazasında” 12 askerin öldüğü haberleri sanki bu ülkenin askerleri nato emrinde ilk kez ölüyormuş gibi karşılanıyor. Her zaman ki gibi dün olanlar dünde kalıyor, hemen bugün olanlara kilitleniliyor. Öncelikle “helikopter kazası” denilen ve “şehit” denilen ve şu sıralarda çoktan cenaze töreni yapılmış bitmiş askerler, tıpkı yıllar öncesinde Komünist Kore’ye karşı emperyalist işgalde de ölenler arasında yerlerini aldılar. Öncelikle “Türk bayrağı”nın altında öldüğü iddia edilen askerlerin ne Kore’de ne de Afganistan’da neden bulunduklarını bilmiyorlardı. Tıpkı otuz yıldır süren savaşta da neden öldüğünü bilmedikleri gibi.

Kore’de ve Afganistan’da ölen askerler abd ve İngiltere’nin emperyalist işgalleri adına ölmüştür. Bu askerlerin hiç birine sorulmadan her iki işgale de zorunlu asker olarak götürülmesi ve ölümlerinin sorumlusu nato ve işbirlikçileridir.

Emperyalist işgalde ölmenin neresi "şehitlik” diye sorulabilir, ancak unutulmamalıdır ki şehitlik meselesi yasayla belirlenmiştir, yani mevcut sistem kendi sisteminin devamı ve işbirliği yapmış olduğu emperyalizmle birlikte girdiği savaşlarda ölen askerleri “şehit” ilan etmektedir ki bunda hiç de şaşırılacak durum yok, doğal ki “şehitlik” söylemiyle dinsel ve milli duyguları hassas olan insanlar bu şekilde ölümleri kanıksıyor, sıradanlaştırıyor, normal karşılıyor, “takdiri ilahi”, “ne mutlu oğlum cennetlik oldu”, ayrıca da şehitlik maaşları, şehit ailelerine yönelik sağlanan çeşitli kolaylık vs bunların hepsini üst üste koydumuzda kimsenin bu duruma karşı çıkması, bu durum karşısında tavır almaması oldukça doğal.

Yaşadığımız coğrafyada toplumun geniş kesimleri yıllardır Türk-islam sentezi ile uyuşturulmuş, afyonlanmış, belli bir kalıba getirilmiştir. Buradan hareketle Türk-islamcı ideolojisinde “şehitlik” müessesiyle her daim kendisine asker, polis vs teşkilatlarına güç bulmuştur. Zorunlu olan askerlik, maaşların, imkânların, ayrıcalıkların oldukça yüksek olduğu askerliği ve polisliği bir de “mekânınız cennet olacak” nidalarıyla daha bir cilalayıp boyayıp topluma kabul ettirmiştir. Şimdi buradan ya da şuradan avazımız çıktığı kadar bağırsak “ hayır şehit değilsiniz, hayır siz kendi vatanınız, kendi milletiniz, kendi bayrağınız için ölmediniz” desek de –ki çoğunlukla vatan, millet bayrak uğruna ölenlere şehit derler-  genelde bu kabul göremeyecektir, “emperyalizm için ölüyorsunuz” desek de bunun toplumun çeşitli kesimlerinde hiçbir karşılığı yok. Toplum Türk-islam ideolojisiyle yıllardır öylesine ince ince işlenmiş ki sizin dedikleriniz sadece “teröristlik, komünistlik, bölücülük, moskofluk, dinsizlik vs” diye tanımlanacaktır. Sokağa çıktığınızda konuşacağınız tartışacağınız yüz kişiden doksan dokuzu sizi aynı tanımla tanımlayacak. Yani Türk-islam ideolojisinin yaratmış olduğu bu toplumda “şehitlik” müessesesinin esasında sahtekârlık olduğunu, düzenbazlık olduğu ve ölenlerin bir hiç uğruna öldüğünü anlatmanın hiçbir karşılığı yok.

Türk-islam sentezi sadece bir sentez değildir, bir devlet ideolojisi bir devlet politikasıdır. Bu ideolojinin arka planını ve tarihsel köklerini anlamadan kavramadan bu konu hakkında yapılan tüm değerlendirmeler yanlıştır. Bu sentez muaviye islam ideolojisinin günümüzdeki karşılığıdır, devamıdır. Bunu anlamadan, kavramadan günümüzde ne devlet, ne şehitlik, ne ordu, ne bürokrasi, ne islam, ne sömürü, ne emperyalizm anlaşılamaz. Türk-islam ideolojisi sünnilik kavramıyla daha yaygın, daha kabul edilir, daha anlaşılır hale getirilmiştir. Sünnilik islamın mezheplerinden değil muaviye islamın fraksiyonlarından biridir. Bunu anlamadan kavramadan mevcut sistemi ve durumu anlamanın da imkânı yok.

Yaşadığımız coğrafya da halen saf duygularla, sünniliği, Türk-islam sentezini, islam olarak anlayan, yaşayan milyonlar mevcuttur. Hatta hatta halen bu kavramlarla kendini tanımlayan sol, sosyalist, komünistler bile oldukça fazla. Daha önceki makalelerimde de değinmiştim, örneğin Aleviliği ve sünniliği mezhep sayan her ikisinin de islam olduğunu sananlar oldukça fazladır oysa böyle bir durum söz konusu değildir.

Muhammedi islamla, muaviye islamı arasındaki temel farklardan biridir bu durum esasında. Muhammedi islam da hiçbir mezhep, tarikat, cemaat söz konusu değildir. Muaviye islamı ise sünniliği adeta islamın ta kendisiymiş gibi sunmuştur. Bu yanlıştır, bu sakattır, bu eşyanın tabiatına aykırıdır. İslam eşittir sünnilik değildir. Sünnilik eşittir muaviye islamıdır.

İslam ise eşittir Muhammedi islamdır.

Herhangi bir sosyalist, hem sosyalist, hem sünni olarak tanımlayamaz kendisini, herhangi bir komünist hem kendisini komünist hem de sunni olarak tanımlayamaz. “ben hem sunniyim hem komünistim”, “ben hem sunniyim hem sosyalistim” denilemez. Bir sosyalist ya da komünist bilmiyorsa ya da inkâr ediyorsa ya da bilmemezlikten geliyorsa bilmelidir ki sünnilik, muaviye islamıdır. Hem sömürüye, hem eşitsizliğe, hem sınıfa, hem devlete, hem zalime zulme vs karşı geleceksin hem de sünni olacaksın yani muaviye islamını savunacaksın bu çelişki değildir, bu bilmemezliktir, bu inkârdır, bu uydurmadır, bu kendi ideolojisini bilmemektir, bu sünniliği bilmemektedir. Bu sorun bu coğrafyanın en temel sorunlarından biridir bu sorun tarihsel, kültürel, ideolojik, politik geçmiş ve kavramlar araştırılıp, incelenmediği sürece bu durum kavranamaz. Zaman zaman konuşmalarda, yazılarda Alevilikle, sünniliği yan yana saymak çok büyük bir yanlıştır. Bu ne elma ile pırasanın toplanmasıdır ne de portakalla ıspanağın çıkarılmasıdır. Bu kavramlar düşünce olarak, felsefe olarak, ideoloji olarak birbirinden farklıdır. Öncelikle şu bilinmelidir ki bu makalede bahsi geçen kavramları dinsel, teolojik, ilahiyat vs açısında ele alınmamaktadır. Burada bahsi geçen Muhammedi islam, muaviye islamı, sünnilik, Alevilik bu kavramlar tamamen ideolojik, politik, felsefi, siyasal kavramlar çerçevesinde ele alınmaktadır. Bin yıllardır bu kavramları sadece din, mezhep vs kavramları arasında ele alınmıştır ki bu bunların kutsanmasını, dokunulmazlığını, hatta hatta konuşulamaz hale getirmiştir, oysa durum kimilerince bu şekilde görünse de durum tam da bu değildir ya da tek başına bu değildir. Devlet, iktidar, güç, tanrı, ganimet, özel mülkiyet, bürokrasi perspektifli ele alındığında özellikle muaviye islamı ve sunniliğin devletçi, tekçi, iktidarcı yanı açık net görülecektir. Muaviye dönemiyle başlayıp günümüze kadar gelen süreci adım adım tarihsel izlerini takip ettiğimizde birbiriyle eşgüdümlü hareket ettiği görülecektir.

 “ 'Türk askeri Afganistan'da ne yapıyor?'

Açıklamada, Türk askerinin Afganistan'da ulusal güvenlik güçlerini eğitmek, Afgan halkına güvenlik ve istikrar konusunda yardım etmek amacıyla bulunduğu vurgulandı.

Asker sayısı hakkında bilgi verilen açıklamada, yapılan görevlere de yer verildi.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“05 Aralık 2001 tarihli Bonn Anlaşması ve BM Güvenlik Konseyinin 20 Aralık 2001 tarih ve 1386 sayılı Kararı ile NATO bünyesinde Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti (UGYK-ISAF) teşkil edilmiş ve 16 Ocak 2002 tarihinde İngiltere’nin liderliğinde göreve başlamıştır.

NATO, UGYK Harekâtını 2014 sonuna kadar sürdürmeyi planlamaktadır.

UGYK; Brunssum/Hollanda’da konuşlu NATO Müşterek Kuvvet Komutanlığının emir ve komutasında görev yapmaktadır.

UGYK’nın sorumluluk sahası başlangıçta sadece Afganistan’ın başkenti Kabil ve çevresi ile sınırlıyken, BM Güvenlik Konseyinin 18 Ekim 2003 tarihli ve 1510 sayılı Kararı ile tüm Afganistan’ı kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Halen, Afganistan’ın tamamında UGYK’ya bağlı altı bölge komutanlığı bulunmakta ve UGYK Harekâtına 50 ülkeden 130.018 personel katılmaktadır.

Ülkemiz; TBMM’nin 10 Ekim 2001 tarihli 722 sayılı Kararına istinaden, Afganistan’da yürütülen harekâta katkıda bulunmaya başlamıştır.

TSK mensupları, Afganistan’da; Afganistan Ulusal Güvenlik Güçlerini eğitmek ve Afganistan halkına güvenlik, istikrar ve gelişme konusunda yardım etmek maksadıyla bulunmaktadır.”

Açıklama açık ve net dikkat edilirse, ne deniyor Afganistan’ın ulusal güvenlik güçlerinin eğitilmesi gerekiyordu, çünkü kendileri eğitemiyor, Afgan halkının güvenlik ve istikrarı için yardıma ihtiyacı vardı ona yardımcı oluyoruz, güven ve istikrarı ortadan kaldıran emperyalizm ve onun adına güven ve istikrar sağlamak amaçlı, bm güvenlik konseyinin de kararı üstüne nato’nun ulusal güvenlik yardım kuvveti olmak yetmez üstüne bir de İngiltere’nin liderliği oldu mu sana şimdi görev, sorumluluk tamam mı, e artık askere de “şehit” olmak düşer. Öncelikle Türkiye müslüman olduğunu iddia eden bir ülke! Hatta ileri gidenler yüzde doksan dokuzunun müslüman olduğunu iddia ederler! Afganistan müslüman mı o da tamam, bm millet güvenlik konseyi üyeleri çoğu hristiyan, yahudi, mi o da tamam, İngiltere o da hristiyan mı o da tamam ne mutlu size müslüman bir ülke askeri, müslüman bir ülkenin işgalinde hristiyanlarla, yahudilerle işbirliği yapmıştır. Adı da “insanı yardım, barış ve huzur götürmek amacıyla “ 12 asker öldü. Ölümleri de bir kaza ki ne kadar kaza olduğu da belli değil! Buradaki müslümanlık, hristiyanlık, yahudilik kavramlarının emperyalist işbirliği ve işgalleri açısında sadece bir sosyolojik belirleme olduğunu belirtelim, çünkü işgal, sömürü, imha, inkâr, katliamının dini imanı fark etmez.

Peki, bu işbirliği ve işgale şaşıranlar müslüman, hristiyan, yahudi sözde din savaşları dışında karşılıklı işbirliği yaparak tarih boyunca ortak yaşam ve ortak mülkiyeti savunan pek çok hareketi, isyanı, ayaklanmayı birlikte saldırmışlardır. Zenc isyanında, Karmatilere karşı, Hallacı Mansur’a,  şeyh Bedrettin’e karşı bu ve benzeri ittifaklar bilinmektedir. Vietnam’a, Çin’e, Rusya’ya, Küba’ya, Kore’ye de farklı farklı ülkelerde gelişen sosyalist devrimlere karşı savaşta ittifak devam etmiştir. Ayrıca aynı işbirliği Sovyetlerin ve Doğu Avrupa’nın da yıkılmasında her türlü askeri, istihbari, diplomatik, dini kurumlar üzerinden işbirliğiyle gerçekleşmiştir. Keza Afganistan işgali de unutulsa da Afganistan gelişmekte olan sosyalist muhalefetin ve gelişmelerin ardından Rusya’nın buna yardımına karşı emperyalist işgalin nedenlerinden biridir, yine emperyalizmin desteklediği taliban ve el-kaide bu işbirliğin yerli işbirlikçi islamcı unsurları idi. Günümüzde de ulusal güvenliği, istikrarı sağlamak, insanı yardım ve barışı sağlamak amaçlı Afganistan’da bulunan askeri güçler şimdilerde emperyalizmin kendi yarattığı islami örgütlerle mücadele etmek güya! Bu senaryoyu anlamak kavramak için uluslararası ilişkiler okumanıza gerek yok, diplomat olmanıza da gerek yok, strateji ve taktik eğitimi almanıza da gerek çok basit iki tane fazla değil biri yedek olsun diye hollywood filmi izleyin her şeyi neden, niçin, nasıl yapıldığını anlarsınız. Her şey bu kadar basit ve sıradan çünkü emperyalizm bunu hep yapıyor. Ardından ölen askerler de bu filmde ölünce memleketlerine “şehit” olarak gönderiliyor. Elbette ki tek bir insanın bile hayatını kaybetmediği bir dünya özlemi hepimizin özlemi olsa da gerçek bu özlemden de daha farklı emperyalizm için hangi taraftan olduğu önemli değil ölen ölmüştür durmak yol devam der.

Açıklamada ayrıca açıklama da deniliyor ki “Türkiye’nin millî kısıtlamaları gereği; birliklerimize sorumluluk sahası dışında görev verilmemekte ve mayın temizleme, terörle mücadele, uyuşturucu ile mücadele faaliyetlerinde görevlendirilmemektedir.” Evet, Türk askerine bu görev verilmedi diyelim ama sonuçta bunlarla mücadele eden birileri var, peki gerçekten bu bir mücadele mi yoksa tekrar filme mi dönelim, peki, geçmişte Pakistan ve Afganistan da üretilen uyuşturucu ki bu uyuşturucunun miktarını ve piyasalardaki değerini dünya uyuşturucu piyasasının en büyük rantının olduğu yerlerden biridir. Bu trafik İran oradan Türkiye ve avrupa ve amerika ve dünyanın çeşitli ülkeleri. Bunu da herkes biliyordur zaten kesin! Dikkat edilirse trafik müslüman ülkelerinde geçiyor, müslümanların uyuşturucuyla, mafyayla ne işi olur, bunu da biliyorsunuzdur kesin! Hatta Susurluk dosyasının ana arka planını bu trafikte ki paylaşım savaşı olduğunu da biliyorsunuzdur kesin! Trafikte bir dönem günlük 250 milyon dolar gibi bir rant trafiği olduğunu ve burada 2,5 milyon dolarını Afganistan’da ve Pakistan’da şimdilerde sözde mücadele edilenlere dağıtıldığını ve bu rakamın esas rakamdan ne kadar düşük olduğunu öğrenince canları sıkılanların ana parayı götüren emperyalist kahramanlarla nasıl ters düştüğünü güya komünizme karşı güya barış, iktidar, güvenlik vs sağlamak adına Afganistan işgali gerçekleştiğini de herkes biliyordur kesin! Susurluk’taki kavganın da o dönemde bu trafikten kaynaklanabilecek trafik lambalarının düzenli yanıp sönmesini sağlayanlara da o dönemde günlük 75 milyar ki bu günümüz aşağı yukarı 7,5 trilyonuna denk gelir komisyonun kavgasının açığa çıkması keza bunu da herkes bilir, kesin! Susurluk’la Afganistan işgali arasındaki ilişki araştırılmazsa ve Türkiye’de trafik lambalarını düzenleyenlerin şu an nerede olduğunu anlamadan “şehitlik” kavramlarını tartışmanın hiçbir anlamı yok.

“İngiltere’nin liderliğinde göreve başlamıştır.” Afganistan’daki görev dağılımını da dair hiyerarşinin tepesinde kim varmış İngiltere, İngiltere kimdir, nedir, -güçlü olmak gerekiyor, sabırlı olmak gerekiyor, hangi yanlışı hangi bir bilgisizliği, hangi bir hatayı düzelteceğiz demeden ne var ne yoksa gücümüzün, soluğumuzun yettiği kadar değiştirmeliyiz, mücadele etmeliyiz- İngiltere’yi nasıl bilirsiniz desek bu topluma herhalde pek çoğu, Londra der, futbolun anası-babası der, kırk tane futbol takım sayar, bir kaçta müzik grubu, dil kursu, neyse daha bir kıyamet kavramla açıklamaya çalışır. Bu arada geçerken son dönem hollywood filmlerinin hemen hepsinin mekânı ingiltere’dir keyif için herhalde! Şimdi İngiltere’yi anlatmalıyız, ancak kimi arkadaşım şimdiden ne kadar uzattın, ne kadar çok şeyden bahsettin Afganistan nerede kaldı şehitler nerede kaldı muaviye islam nereden çıktı dediklerini şimdiden duyuyorum hatta Susurluk’u nereden çıkardın diyenleri de duydum ne deyim emperyalizmin oyunlarındaki kahramanların, mekânların, zamanın, fon müziklerinin nereden nereye kadar uzadığını anlatmanın başka yolu yok. Aslında birkaç slogan atıp bıraksa mıydık bu konuyu diye düşünenlerde var hatta böyle şeylerde istenmişti. Hatta kimi arkadaşlar kimse bu kadar uzun yazıları okumuyor kısa sözler, mesajlar olsa daha rahat olurmuş. Bu arada yazıya devam ederken sayın başbakanınız açıklama yapıyor Afganistan’daki şehitlerle ilgili açıklama yapıyor, kazanın hemen derhal araştırıldığını açıklıyor, aynı helikopterin ülkesinde de düştüğünü düşebileceğini, nato’ya bağlı orada olduklarını, operasyonlarda olmadıklarını, çatışmalarda olmadığı bu kaza ile askerlerine hiçbir şey olmadığını, Afgan halkının kendilerini sevdiğini askerlerini de sevdiğini hatta hatta yıllardır Afgan halkıyla birlik olduklarını hatta istiklal muhaberesinde Afgan halkının Türkiye yanında olduğunu söyledi ve devam ediyor ama devama gerek yok düşünün ki bir zamanlar osmanlı topraklarını işgal eden İngilizler ve işbirlikçileri osmanlı topraklarını bölen, parçalayan, yağma eden, yerle bir eden bir ülke İngiltere ve bu işgale karşı mücadele edenlere o dönemde destek eden Afgan halkı o dönemde Türkiye’yi kurmaya çalışanlarla emperyalizme karşı mücadele eder, gün olur harman savrulur ve yıllar geçer aynı ölücü, işgalci, sömürgeci ingilizlerin emriyle ve komutasıyla Afganistan işgal ediyor Türkiye’de bu işgal karşısında Afgan halkı yanında yer alıyor mu tabi ki İngilizler komutasında güvenlik, istikrar, barış, insanı yardım sağlamak adına orada! tarih evet tarih sadece her şey tarih. Şimdi soru şu kendine kemalistim diyen, milliyetçiyim diyen, islamcıyım diyen, Türk-islamcıyım diyen, ülkücüyüm diyen, vatansever diyen kısaca mevcut sistemin parçaları olanlar vatanı, milleti, islamı, vs gibi kavramları nereye koyuyor, nasıl okuyor nasıl anlıyor daha iyi anlaşılır olsa gerek. Kimse kendini kandırmasın, mevcut sistemin parçaları için bir zamanlar İngilizlerin işgalciliği, sömürgeciliği, osmanlıyı paramparça etmeleri, ardından yıllar içinde pek çok Türk ve islam ülkesini işgal etmesi ve sömürmesinin hiçbir önemi yok, bunlar sadece bizim uydurduğumuz boş laflar. Vatanseverlik, milliyetçilik, islamcılık, Türk-islamcılık, ülkücülük, kemalistlik böyle hiç kimse şaşırmasın, İngiliz bölücülüğü, parçalayıcılığı, işgalciliği, sömürgeciliği mubahtır çünkü kimse şaşırmasın. Bu coğrafyada mevcut sistem İngiliz politikalarını birebir uygulamak üzere inşa edilmiştir bunu kavramdan bunu anlamadan sokağa bile çıkmayın. Kemalizm’i savunanlar İngilizlere karşı başlangıçta mücadele ederek şu an ki Türkiye cumhuriyetini kuran Mustafa Kemal Sovyetler Birliği’nden Lenin’in emriyle askeri, lojistik, mühimmat desteği almasaydı, doğu cephesini kapatmasaydı, 9. Ordu komutanlığının komutanı Kazım Karabekir askerleriyle batıya geçmeseydi acaba şu an vatan, millet diyenler ve kafaların hemen üstünde dalgalanan bayrakların dalgalanmasının sovyet desteği sayesinde olduğunu görebilmesi ve anlayabilmesi için kaç yüz yıl geçmelidir. Şimdi sormak gerekiyor İngilizlere karşı savaşan ve emperyalizme karşı mücadele edenler Sovyetlerin desteği olmasaydı o çok övündükleri ve “şehitler ”ini sardıkları bayrağı kime borçlular elbette ki İngilizlere borçlular onun içindir İngilizlerin emrinden çıkmıyor! İngilizlerin ve ittifaklarının parçalaya parçalaya böle böle sadece Türkiye’nin şu an ki topraklarını bırakan ve daha sonra da yıllar sonra nato aracılığıyla bir zamanlar işgale karşı savaşmış orduyu da kendine jandarma yapanlar senden benden daha kabul görür, senden benden daha müslüman dostu olur, senden benden daha çok alkış alır. Sana da komünizme karşı mücadele adı altında katliam, sürgün, işkence, idam vs kalır. Yıllardır o küfür ettiğin, katlettiğin, inkâr ettiğin, terörist ilan ettiğin, bölücü ilan ettiğin, komünist düşüncenin ilk ve en büyük devriminin mimarı olan Lenin olmasaydı ve Sovyetler Birliği kurulmasaydı doğu cephesi kapanmasaydı Polatlı ya kadar gelmiş olan işgal güçlerini ve daha sonrasında işgalden kurtulduğunda yediğin ekmeğin ununu, yemeğine attığın tuzu, çayın attığın şekerin ve daha nice fabrikayı yapmana destek olan yiyecek ekmeğin yokken ayağına giyecek ayakkabın yokken bunları bu imkânları karşılıksız sana sağlayan sovyet sosyalist cumhuriyetler birliğine sırtını döneceksin, ne kültürünü, ne tarihini, ne dilini, ne içerde halklarla barış içinde yaşamanı, ne üretici güçlerin sömürmekten geri kalmayan, ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını kan emer gibi emdireceksin sonra İngilizlerin komutası altına gireceksin öleceksin adında “şehit” olacak allah rahmet eylesin!
Son dönemlerde de halen Suriye’de olup bitenleri anlamamakta ısrar edenler yakın gelecekte emperyalizm adına aynı senaryolar gerçekleştiğinde ölen askerlere yine “şehit” diyecektir. Ne hikmetse emperyalizmin bu işgallerine en çok maruz kalan islam ülkeleri ne hikmetse de bu işgaller öncesinde de en çok bu işgalleri isteyenlerde islami kesimden gelmekte. Şimdi burada bahsi geçen islam ülkeleri ve islami kesimin Muhammedî islamla ne sözde, ne ideolojik, ne politik olarak ilgisi söz konusu değildir. Muhammedi islam hristiyanlarla, yahudilerle yapılan bir işbirliğiyle bir başka islam ülkesine saldırma, işgal etmeyi asla savunmaz. Çok kısa geçerek uzatmadan bu son cümle dışında hiçbir şeye gerek yok esasında. Afganistan, Pakistan, Irak, Mısır, Fas, Libya, Tunus ve adım adım Suriye’de gerçekleştirilenler unutulmasın ki emperyalizm tarafından yapılmaktadır ve yüzde doksanının müslüman olduğu bir Türkiye de bu işgaller desteklenmektedir. Hangi müslümanlık, hangi islam, hangi işbirliği bakalım. Hangi islami parti, dernek, sendika, kurum hadi dün diğerlerinde olan oldu deyip bari Suriye’de olabilecek bir işgali, katliamı, savaşı engelleyelim diyor, elbette hiç biri tam tersine yapılan onca eylem izlendiğinde görülecektir ki amerikan medya ve basının sözlerini sloganlaştırarak eylemler yapmaktadır. Bunun neresi islamdır diye gece gündüz soranlar çok iyi bilmelidir ki bu muaviye islamıdır. Aynı tarz Kayseri’de, Malatya’da, Antep ‘de, İzmir’de, Adıyaman’da en son 13 Mart’ta da Ankara adliyesi önünde aynı sloganları aynı katliam provalarını aynı tehditleri savurmaktadır. Her şey açık ve net ortada durmakta iken Suriye’ye yönelik saldırıların planları yapılırken Ankara adliyesi önünde katliam provalarının yapılması tesadüf değildi, kapıların işaretlenmesi tesadüf değildi, tehdit mektuplarının dağıtılması tesadüf değildir, Libya’dan getirtilen paralı askerlerin Suriye sınırına yerleştirilmesi tesadüf değildi. Yıllardır israil’in Filistin’e uyguladığı soykırım ve katliam karşısında sadece cılız cılız eylemler yapanlar, sadece yardım toplayıp sözde israil’e karşı duruş geliştirenler ne hikmetse birden bire Suriye’de emperyalizmin işgal ve katliam planlarına paralel destek eylemleri yapmalarına kimse şaşırmasın bu coğrafya da islam demek amerikan emperyalizmine biat, itaat, kulluk demektir, kimse kimseyi kandırmasın, dün 6. Filo’ya defol diyen devrimcilere saldıran islamcılarla bugün emperyalizmin Suriye’ye girmesine hatta bizzat silahaltına alınıp Suriye’de katliama destek olmak isteyen islam anlayışı aynı islamdır. Baştan beri söylediğimiz bu anlayış “çağdaş” Türkiye’nin Türk-islam-sünni ideolojisinin bir ürünüdür. Bu ürünün kökleri de muaviye islamındadır. Sözde islam coğrafyası diye bilinen coğrafyada Muhammedî islam yaşanıyor olsaydı her ne olursa oldun hiçbir müslüman ülke hiçbir müslüman ülkenin katliama, işgale, sömürüye hele hele bunun emperyalizm tarafından yapılmasına asla izin vermezdi.
Özellikle islam olduğunu iddia eden ülkelerde askerlerinin ölümünden sonra nerede, nasıl, kimin için öldüğüne bir kez daha baksınlar ve gerçekten “şehit” mi değil mi ona göre karar versin. Emperyalizm komutası altında bir müslüman ülkeye karşı savaşırken ya da oturduğu yerde ölmek “şehitlik” mi değil mi bir kere daha sorsun herkes. Yarın Suriye üzerine düzenlenmek istenen seferde emperyalizm yeni görevler verdiğinde yine askerleri öldüğünde “şehit” olacak mı olmayacak mı? Bu ülkede hangi ideolojiden, hangi dinden, hangi mezhepten, hangi ulustan olduğuna bakılmaksızın emperyalizme karşı mücadelede birleşilmediği takdirde bilinmelidir ki “komşuda pişer size de düşer!”.

HASAN HÜSEYİN BEYDİL
20.03.2012 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder