EMPERYALİZMİN EMRİNDE ÖLMENİN
NERESİ “ŞEHİTLİK” “SURİYE’DE PİŞER BİZE DE DÜŞER” MANTIĞI EMPERYALİZMLE
İŞBİRLİĞİDİR
Kabil’de meydana gelen
“helikopter kazasında” 12 askerin öldüğü haberleri sanki bu ülkenin askerleri
nato emrinde ilk kez ölüyormuş gibi karşılanıyor. Her zaman ki gibi dün olanlar
dünde kalıyor, hemen bugün olanlara kilitleniliyor. Öncelikle “helikopter
kazası” denilen ve “şehit” denilen ve şu sıralarda çoktan cenaze töreni
yapılmış bitmiş askerler, tıpkı yıllar öncesinde Komünist Kore’ye karşı
emperyalist işgalde de ölenler arasında yerlerini aldılar. Öncelikle “Türk
bayrağı”nın altında öldüğü iddia edilen askerlerin ne Kore’de ne de
Afganistan’da neden bulunduklarını bilmiyorlardı. Tıpkı otuz yıldır süren
savaşta da neden öldüğünü bilmedikleri gibi.
Kore’de ve Afganistan’da ölen
askerler abd ve İngiltere’nin emperyalist işgalleri adına ölmüştür. Bu
askerlerin hiç birine sorulmadan her iki işgale de zorunlu asker olarak
götürülmesi ve ölümlerinin sorumlusu nato ve işbirlikçileridir.
Emperyalist işgalde ölmenin
neresi "şehitlik” diye sorulabilir, ancak unutulmamalıdır ki şehitlik
meselesi yasayla belirlenmiştir, yani mevcut sistem kendi sisteminin devamı ve
işbirliği yapmış olduğu emperyalizmle birlikte girdiği savaşlarda ölen askerleri
“şehit” ilan etmektedir ki bunda hiç de şaşırılacak durum yok, doğal ki
“şehitlik” söylemiyle dinsel ve milli duyguları hassas olan insanlar bu şekilde
ölümleri kanıksıyor, sıradanlaştırıyor, normal karşılıyor, “takdiri ilahi”, “ne
mutlu oğlum cennetlik oldu”, ayrıca da şehitlik maaşları, şehit ailelerine
yönelik sağlanan çeşitli kolaylık vs bunların hepsini üst üste koydumuzda
kimsenin bu duruma karşı çıkması, bu durum karşısında tavır almaması oldukça
doğal.
Yaşadığımız coğrafyada
toplumun geniş kesimleri yıllardır Türk-islam sentezi ile uyuşturulmuş,
afyonlanmış, belli bir kalıba getirilmiştir. Buradan hareketle Türk-islamcı
ideolojisinde “şehitlik” müessesiyle her daim kendisine asker, polis vs
teşkilatlarına güç bulmuştur. Zorunlu olan askerlik, maaşların, imkânların,
ayrıcalıkların oldukça yüksek olduğu askerliği ve polisliği bir de “mekânınız
cennet olacak” nidalarıyla daha bir cilalayıp boyayıp topluma kabul
ettirmiştir. Şimdi buradan ya da şuradan avazımız çıktığı kadar bağırsak “
hayır şehit değilsiniz, hayır siz kendi vatanınız, kendi milletiniz, kendi
bayrağınız için ölmediniz” desek de –ki çoğunlukla vatan, millet bayrak uğruna
ölenlere şehit derler- genelde bu kabul
göremeyecektir, “emperyalizm için ölüyorsunuz” desek de bunun toplumun çeşitli kesimlerinde
hiçbir karşılığı yok. Toplum Türk-islam ideolojisiyle yıllardır öylesine ince
ince işlenmiş ki sizin dedikleriniz sadece “teröristlik, komünistlik,
bölücülük, moskofluk, dinsizlik vs” diye tanımlanacaktır. Sokağa çıktığınızda
konuşacağınız tartışacağınız yüz kişiden doksan dokuzu sizi aynı tanımla
tanımlayacak. Yani Türk-islam ideolojisinin yaratmış olduğu bu toplumda
“şehitlik” müessesesinin esasında sahtekârlık olduğunu, düzenbazlık olduğu ve
ölenlerin bir hiç uğruna öldüğünü anlatmanın hiçbir karşılığı yok.
Türk-islam sentezi sadece bir
sentez değildir, bir devlet ideolojisi bir devlet politikasıdır. Bu ideolojinin
arka planını ve tarihsel köklerini anlamadan kavramadan bu konu hakkında
yapılan tüm değerlendirmeler yanlıştır. Bu sentez muaviye islam ideolojisinin
günümüzdeki karşılığıdır, devamıdır. Bunu anlamadan, kavramadan günümüzde ne
devlet, ne şehitlik, ne ordu, ne bürokrasi, ne islam, ne sömürü, ne emperyalizm
anlaşılamaz. Türk-islam ideolojisi sünnilik kavramıyla daha yaygın, daha kabul
edilir, daha anlaşılır hale getirilmiştir. Sünnilik islamın mezheplerinden
değil muaviye islamın fraksiyonlarından biridir. Bunu anlamadan kavramadan
mevcut sistemi ve durumu anlamanın da imkânı yok.
Yaşadığımız coğrafya da halen
saf duygularla, sünniliği, Türk-islam sentezini, islam olarak anlayan, yaşayan
milyonlar mevcuttur. Hatta hatta halen bu kavramlarla kendini tanımlayan sol,
sosyalist, komünistler bile oldukça fazla. Daha önceki makalelerimde de
değinmiştim, örneğin Aleviliği ve sünniliği mezhep sayan her ikisinin de islam
olduğunu sananlar oldukça fazladır oysa böyle bir durum söz konusu değildir.
Muhammedi islamla, muaviye
islamı arasındaki temel farklardan biridir bu durum esasında. Muhammedi islam da
hiçbir mezhep, tarikat, cemaat söz konusu değildir. Muaviye islamı ise sünniliği
adeta islamın ta kendisiymiş gibi sunmuştur. Bu yanlıştır, bu sakattır, bu
eşyanın tabiatına aykırıdır. İslam eşittir sünnilik değildir. Sünnilik eşittir
muaviye islamıdır.
İslam ise eşittir Muhammedi
islamdır.
Herhangi bir sosyalist, hem
sosyalist, hem sünni olarak tanımlayamaz kendisini, herhangi bir komünist hem
kendisini komünist hem de sunni olarak tanımlayamaz. “ben hem sunniyim hem
komünistim”, “ben hem sunniyim hem sosyalistim” denilemez. Bir sosyalist ya da
komünist bilmiyorsa ya da inkâr ediyorsa ya da bilmemezlikten geliyorsa
bilmelidir ki sünnilik, muaviye islamıdır. Hem sömürüye, hem eşitsizliğe, hem
sınıfa, hem devlete, hem zalime zulme vs karşı geleceksin hem de sünni
olacaksın yani muaviye islamını savunacaksın bu çelişki değildir, bu
bilmemezliktir, bu inkârdır, bu uydurmadır, bu kendi ideolojisini bilmemektir,
bu sünniliği bilmemektedir. Bu sorun bu coğrafyanın en temel sorunlarından
biridir bu sorun tarihsel, kültürel, ideolojik, politik geçmiş ve kavramlar
araştırılıp, incelenmediği sürece bu durum kavranamaz. Zaman zaman
konuşmalarda, yazılarda Alevilikle, sünniliği yan yana saymak çok büyük bir
yanlıştır. Bu ne elma ile pırasanın toplanmasıdır ne de portakalla ıspanağın
çıkarılmasıdır. Bu kavramlar düşünce olarak, felsefe olarak, ideoloji olarak
birbirinden farklıdır. Öncelikle şu bilinmelidir ki bu makalede bahsi geçen
kavramları dinsel, teolojik, ilahiyat vs açısında ele alınmamaktadır. Burada
bahsi geçen Muhammedi islam, muaviye islamı, sünnilik, Alevilik bu kavramlar
tamamen ideolojik, politik, felsefi, siyasal kavramlar çerçevesinde ele alınmaktadır.
Bin yıllardır bu kavramları sadece din, mezhep vs kavramları arasında ele
alınmıştır ki bu bunların kutsanmasını, dokunulmazlığını, hatta hatta
konuşulamaz hale getirmiştir, oysa durum kimilerince bu şekilde görünse de
durum tam da bu değildir ya da tek başına bu değildir. Devlet, iktidar, güç,
tanrı, ganimet, özel mülkiyet, bürokrasi perspektifli ele alındığında özellikle
muaviye islamı ve sunniliğin devletçi, tekçi, iktidarcı yanı açık net
görülecektir. Muaviye dönemiyle başlayıp günümüze kadar gelen süreci adım adım
tarihsel izlerini takip ettiğimizde birbiriyle eşgüdümlü hareket ettiği
görülecektir.
“ 'Türk askeri Afganistan'da ne yapıyor?'
Açıklamada, Türk askerinin
Afganistan'da ulusal güvenlik güçlerini eğitmek, Afgan halkına güvenlik ve
istikrar konusunda yardım etmek amacıyla bulunduğu vurgulandı.
Asker sayısı hakkında bilgi
verilen açıklamada, yapılan görevlere de yer verildi.
Açıklamada şu ifadelere yer
verildi:
“05 Aralık 2001 tarihli Bonn
Anlaşması ve BM Güvenlik Konseyinin 20 Aralık 2001 tarih ve 1386 sayılı Kararı
ile NATO bünyesinde Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti (UGYK-ISAF) teşkil
edilmiş ve 16 Ocak 2002 tarihinde İngiltere’nin liderliğinde göreve
başlamıştır.
NATO, UGYK Harekâtını 2014
sonuna kadar sürdürmeyi planlamaktadır.
UGYK; Brunssum/Hollanda’da
konuşlu NATO Müşterek Kuvvet Komutanlığının emir ve komutasında görev
yapmaktadır.
UGYK’nın sorumluluk sahası
başlangıçta sadece Afganistan’ın başkenti Kabil ve çevresi ile sınırlıyken, BM
Güvenlik Konseyinin 18 Ekim 2003 tarihli ve 1510 sayılı Kararı ile tüm
Afganistan’ı kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Halen, Afganistan’ın tamamında
UGYK’ya bağlı altı bölge komutanlığı bulunmakta ve UGYK Harekâtına 50 ülkeden
130.018 personel katılmaktadır.
Ülkemiz; TBMM’nin 10 Ekim 2001
tarihli 722 sayılı Kararına istinaden, Afganistan’da yürütülen harekâta katkıda
bulunmaya başlamıştır.
TSK mensupları, Afganistan’da;
Afganistan Ulusal Güvenlik Güçlerini eğitmek ve Afganistan halkına güvenlik,
istikrar ve gelişme konusunda yardım etmek maksadıyla bulunmaktadır.”
Açıklama açık ve net dikkat
edilirse, ne deniyor Afganistan’ın ulusal güvenlik güçlerinin eğitilmesi
gerekiyordu, çünkü kendileri eğitemiyor, Afgan halkının güvenlik ve istikrarı
için yardıma ihtiyacı vardı ona yardımcı oluyoruz, güven ve istikrarı ortadan
kaldıran emperyalizm ve onun adına güven ve istikrar sağlamak amaçlı, bm
güvenlik konseyinin de kararı üstüne nato’nun ulusal güvenlik yardım kuvveti
olmak yetmez üstüne bir de İngiltere’nin liderliği oldu mu sana şimdi görev,
sorumluluk tamam mı, e artık askere de “şehit” olmak düşer. Öncelikle Türkiye
müslüman olduğunu iddia eden bir ülke! Hatta ileri gidenler yüzde doksan
dokuzunun müslüman olduğunu iddia ederler! Afganistan müslüman mı o da tamam,
bm millet güvenlik konseyi üyeleri çoğu hristiyan, yahudi, mi o da tamam, İngiltere
o da hristiyan mı o da tamam ne mutlu size müslüman bir ülke askeri, müslüman
bir ülkenin işgalinde hristiyanlarla, yahudilerle işbirliği yapmıştır. Adı da
“insanı yardım, barış ve huzur götürmek amacıyla “ 12 asker öldü. Ölümleri de
bir kaza ki ne kadar kaza olduğu da belli değil! Buradaki müslümanlık, hristiyanlık,
yahudilik kavramlarının emperyalist işbirliği ve işgalleri açısında sadece bir
sosyolojik belirleme olduğunu belirtelim, çünkü işgal, sömürü, imha, inkâr,
katliamının dini imanı fark etmez.
Peki, bu işbirliği ve işgale
şaşıranlar müslüman, hristiyan, yahudi sözde din savaşları dışında karşılıklı
işbirliği yaparak tarih boyunca ortak yaşam ve ortak mülkiyeti savunan pek çok
hareketi, isyanı, ayaklanmayı birlikte saldırmışlardır. Zenc isyanında,
Karmatilere karşı, Hallacı Mansur’a,
şeyh Bedrettin’e karşı bu ve benzeri ittifaklar bilinmektedir.
Vietnam’a, Çin’e, Rusya’ya, Küba’ya, Kore’ye de farklı farklı ülkelerde gelişen
sosyalist devrimlere karşı savaşta ittifak devam etmiştir. Ayrıca aynı
işbirliği Sovyetlerin ve Doğu Avrupa’nın da yıkılmasında her türlü askeri,
istihbari, diplomatik, dini kurumlar üzerinden işbirliğiyle gerçekleşmiştir.
Keza Afganistan işgali de unutulsa da Afganistan gelişmekte olan sosyalist
muhalefetin ve gelişmelerin ardından Rusya’nın buna yardımına karşı emperyalist
işgalin nedenlerinden biridir, yine emperyalizmin desteklediği taliban ve el-kaide
bu işbirliğin yerli işbirlikçi islamcı unsurları idi. Günümüzde de ulusal
güvenliği, istikrarı sağlamak, insanı yardım ve barışı sağlamak amaçlı Afganistan’da
bulunan askeri güçler şimdilerde emperyalizmin kendi yarattığı islami
örgütlerle mücadele etmek güya! Bu senaryoyu anlamak kavramak için uluslararası
ilişkiler okumanıza gerek yok, diplomat olmanıza da gerek yok, strateji ve
taktik eğitimi almanıza da gerek çok basit iki tane fazla değil biri yedek
olsun diye hollywood filmi izleyin her şeyi neden, niçin, nasıl yapıldığını
anlarsınız. Her şey bu kadar basit ve sıradan çünkü emperyalizm bunu hep
yapıyor. Ardından ölen askerler de bu filmde ölünce memleketlerine “şehit” olarak
gönderiliyor. Elbette ki tek bir insanın bile hayatını kaybetmediği bir dünya
özlemi hepimizin özlemi olsa da gerçek bu özlemden de daha farklı emperyalizm
için hangi taraftan olduğu önemli değil ölen ölmüştür durmak yol devam der.
Açıklamada ayrıca açıklama da
deniliyor ki “Türkiye’nin millî kısıtlamaları gereği; birliklerimize sorumluluk
sahası dışında görev verilmemekte ve mayın temizleme, terörle mücadele,
uyuşturucu ile mücadele faaliyetlerinde görevlendirilmemektedir.” Evet, Türk
askerine bu görev verilmedi diyelim ama sonuçta bunlarla mücadele eden birileri
var, peki gerçekten bu bir mücadele mi yoksa tekrar filme mi dönelim, peki,
geçmişte Pakistan ve Afganistan da üretilen uyuşturucu ki bu uyuşturucunun
miktarını ve piyasalardaki değerini dünya uyuşturucu piyasasının en büyük
rantının olduğu yerlerden biridir. Bu trafik İran oradan Türkiye ve avrupa ve
amerika ve dünyanın çeşitli ülkeleri. Bunu da herkes biliyordur zaten kesin!
Dikkat edilirse trafik müslüman ülkelerinde geçiyor, müslümanların uyuşturucuyla,
mafyayla ne işi olur, bunu da biliyorsunuzdur kesin! Hatta Susurluk dosyasının
ana arka planını bu trafikte ki paylaşım savaşı olduğunu da biliyorsunuzdur
kesin! Trafikte bir dönem günlük 250 milyon dolar gibi bir rant trafiği
olduğunu ve burada 2,5 milyon dolarını Afganistan’da ve Pakistan’da şimdilerde
sözde mücadele edilenlere dağıtıldığını ve bu rakamın esas rakamdan ne kadar
düşük olduğunu öğrenince canları sıkılanların ana parayı götüren emperyalist
kahramanlarla nasıl ters düştüğünü güya komünizme karşı güya barış, iktidar,
güvenlik vs sağlamak adına Afganistan işgali gerçekleştiğini de herkes
biliyordur kesin! Susurluk’taki kavganın da o dönemde bu trafikten
kaynaklanabilecek trafik lambalarının düzenli yanıp sönmesini sağlayanlara da o
dönemde günlük 75 milyar ki bu günümüz aşağı yukarı 7,5 trilyonuna denk gelir
komisyonun kavgasının açığa çıkması keza bunu da herkes bilir, kesin! Susurluk’la
Afganistan işgali arasındaki ilişki araştırılmazsa ve Türkiye’de trafik
lambalarını düzenleyenlerin şu an nerede olduğunu anlamadan “şehitlik” kavramlarını
tartışmanın hiçbir anlamı yok.
“İngiltere’nin liderliğinde
göreve başlamıştır.” Afganistan’daki görev dağılımını da dair hiyerarşinin
tepesinde kim varmış İngiltere, İngiltere kimdir, nedir, -güçlü olmak
gerekiyor, sabırlı olmak gerekiyor, hangi yanlışı hangi bir bilgisizliği, hangi
bir hatayı düzelteceğiz demeden ne var ne yoksa gücümüzün, soluğumuzun yettiği
kadar değiştirmeliyiz, mücadele etmeliyiz- İngiltere’yi nasıl bilirsiniz desek
bu topluma herhalde pek çoğu, Londra der, futbolun anası-babası der, kırk tane
futbol takım sayar, bir kaçta müzik grubu, dil kursu, neyse daha bir kıyamet
kavramla açıklamaya çalışır. Bu arada geçerken son dönem hollywood filmlerinin
hemen hepsinin mekânı ingiltere’dir keyif için herhalde! Şimdi İngiltere’yi anlatmalıyız,
ancak kimi arkadaşım şimdiden ne kadar uzattın, ne kadar çok şeyden bahsettin Afganistan
nerede kaldı şehitler nerede kaldı muaviye islam nereden çıktı dediklerini şimdiden
duyuyorum hatta Susurluk’u nereden çıkardın diyenleri de duydum ne deyim
emperyalizmin oyunlarındaki kahramanların, mekânların, zamanın, fon
müziklerinin nereden nereye kadar uzadığını anlatmanın başka yolu yok. Aslında
birkaç slogan atıp bıraksa mıydık bu konuyu diye düşünenlerde var hatta böyle
şeylerde istenmişti. Hatta kimi arkadaşlar kimse bu kadar uzun yazıları
okumuyor kısa sözler, mesajlar olsa daha rahat olurmuş. Bu arada yazıya devam
ederken sayın başbakanınız açıklama yapıyor Afganistan’daki şehitlerle ilgili
açıklama yapıyor, kazanın hemen derhal araştırıldığını açıklıyor, aynı
helikopterin ülkesinde de düştüğünü düşebileceğini, nato’ya bağlı orada
olduklarını, operasyonlarda olmadıklarını, çatışmalarda olmadığı bu kaza ile
askerlerine hiçbir şey olmadığını, Afgan halkının kendilerini sevdiğini
askerlerini de sevdiğini hatta hatta yıllardır Afgan halkıyla birlik
olduklarını hatta istiklal muhaberesinde Afgan halkının Türkiye yanında
olduğunu söyledi ve devam ediyor ama devama gerek yok düşünün ki bir zamanlar
osmanlı topraklarını işgal eden İngilizler ve işbirlikçileri osmanlı
topraklarını bölen, parçalayan, yağma eden, yerle bir eden bir ülke İngiltere
ve bu işgale karşı mücadele edenlere o dönemde destek eden Afgan halkı o
dönemde Türkiye’yi kurmaya çalışanlarla emperyalizme karşı mücadele eder, gün
olur harman savrulur ve yıllar geçer aynı ölücü, işgalci, sömürgeci
ingilizlerin emriyle ve komutasıyla Afganistan işgal ediyor Türkiye’de bu işgal
karşısında Afgan halkı yanında yer alıyor mu tabi ki İngilizler komutasında
güvenlik, istikrar, barış, insanı yardım sağlamak adına orada! tarih evet tarih
sadece her şey tarih. Şimdi soru şu kendine kemalistim diyen, milliyetçiyim
diyen, islamcıyım diyen, Türk-islamcıyım diyen, ülkücüyüm diyen, vatansever
diyen kısaca mevcut sistemin parçaları olanlar vatanı, milleti, islamı, vs gibi
kavramları nereye koyuyor, nasıl okuyor nasıl anlıyor daha iyi anlaşılır olsa
gerek. Kimse kendini kandırmasın, mevcut sistemin parçaları için bir zamanlar İngilizlerin
işgalciliği, sömürgeciliği, osmanlıyı paramparça etmeleri, ardından yıllar
içinde pek çok Türk ve islam ülkesini işgal etmesi ve sömürmesinin hiçbir önemi
yok, bunlar sadece bizim uydurduğumuz boş laflar. Vatanseverlik, milliyetçilik,
islamcılık, Türk-islamcılık, ülkücülük, kemalistlik böyle hiç kimse şaşırmasın,
İngiliz bölücülüğü, parçalayıcılığı, işgalciliği, sömürgeciliği mubahtır çünkü
kimse şaşırmasın. Bu coğrafyada mevcut sistem İngiliz politikalarını birebir
uygulamak üzere inşa edilmiştir bunu kavramdan bunu anlamadan sokağa bile
çıkmayın. Kemalizm’i savunanlar İngilizlere karşı başlangıçta mücadele ederek
şu an ki Türkiye cumhuriyetini kuran Mustafa Kemal Sovyetler Birliği’nden Lenin’in
emriyle askeri, lojistik, mühimmat desteği almasaydı, doğu cephesini
kapatmasaydı, 9. Ordu komutanlığının komutanı Kazım Karabekir askerleriyle
batıya geçmeseydi acaba şu an vatan, millet diyenler ve kafaların hemen üstünde
dalgalanan bayrakların dalgalanmasının sovyet desteği sayesinde olduğunu
görebilmesi ve anlayabilmesi için kaç yüz yıl geçmelidir. Şimdi sormak
gerekiyor İngilizlere karşı savaşan ve emperyalizme karşı mücadele edenler
Sovyetlerin desteği olmasaydı o çok övündükleri ve “şehitler ”ini sardıkları
bayrağı kime borçlular elbette ki İngilizlere borçlular onun içindir İngilizlerin
emrinden çıkmıyor! İngilizlerin ve ittifaklarının parçalaya parçalaya böle böle
sadece Türkiye’nin şu an ki topraklarını bırakan ve daha sonra da yıllar sonra
nato aracılığıyla bir zamanlar işgale karşı savaşmış orduyu da kendine jandarma
yapanlar senden benden daha kabul görür, senden benden daha müslüman dostu
olur, senden benden daha çok alkış alır. Sana da komünizme karşı mücadele adı
altında katliam, sürgün, işkence, idam vs kalır. Yıllardır o küfür ettiğin,
katlettiğin, inkâr ettiğin, terörist ilan ettiğin, bölücü ilan ettiğin,
komünist düşüncenin ilk ve en büyük devriminin mimarı olan Lenin olmasaydı ve Sovyetler
Birliği kurulmasaydı doğu cephesi kapanmasaydı Polatlı ya kadar gelmiş olan
işgal güçlerini ve daha sonrasında işgalden kurtulduğunda yediğin ekmeğin ununu,
yemeğine attığın tuzu, çayın attığın şekerin ve daha nice fabrikayı yapmana
destek olan yiyecek ekmeğin yokken ayağına giyecek ayakkabın yokken bunları bu imkânları
karşılıksız sana sağlayan sovyet sosyalist cumhuriyetler birliğine sırtını
döneceksin, ne kültürünü, ne tarihini, ne dilini, ne içerde halklarla barış
içinde yaşamanı, ne üretici güçlerin sömürmekten geri kalmayan, ülkenin yeraltı
ve yerüstü kaynaklarını kan emer gibi emdireceksin sonra İngilizlerin komutası
altına gireceksin öleceksin adında “şehit” olacak allah rahmet eylesin!
Son dönemlerde de halen Suriye’de
olup bitenleri anlamamakta ısrar edenler yakın gelecekte emperyalizm adına aynı
senaryolar gerçekleştiğinde ölen askerlere yine “şehit” diyecektir. Ne hikmetse
emperyalizmin bu işgallerine en çok maruz kalan islam ülkeleri ne hikmetse de
bu işgaller öncesinde de en çok bu işgalleri isteyenlerde islami kesimden
gelmekte. Şimdi burada bahsi geçen islam ülkeleri ve islami kesimin Muhammedî
islamla ne sözde, ne ideolojik, ne politik olarak ilgisi söz konusu değildir.
Muhammedi islam hristiyanlarla, yahudilerle yapılan bir işbirliğiyle bir başka
islam ülkesine saldırma, işgal etmeyi asla savunmaz. Çok kısa geçerek uzatmadan
bu son cümle dışında hiçbir şeye gerek yok esasında. Afganistan, Pakistan,
Irak, Mısır, Fas, Libya, Tunus ve adım adım Suriye’de gerçekleştirilenler
unutulmasın ki emperyalizm tarafından yapılmaktadır ve yüzde doksanının
müslüman olduğu bir Türkiye de bu işgaller desteklenmektedir. Hangi
müslümanlık, hangi islam, hangi işbirliği bakalım. Hangi islami parti, dernek,
sendika, kurum hadi dün diğerlerinde olan oldu deyip bari Suriye’de olabilecek
bir işgali, katliamı, savaşı engelleyelim diyor, elbette hiç biri tam tersine
yapılan onca eylem izlendiğinde görülecektir ki amerikan medya ve basının
sözlerini sloganlaştırarak eylemler yapmaktadır. Bunun neresi islamdır diye
gece gündüz soranlar çok iyi bilmelidir ki bu muaviye islamıdır. Aynı tarz Kayseri’de,
Malatya’da, Antep ‘de, İzmir’de, Adıyaman’da en son 13 Mart’ta da Ankara adliyesi
önünde aynı sloganları aynı katliam provalarını aynı tehditleri savurmaktadır. Her
şey açık ve net ortada durmakta iken Suriye’ye yönelik saldırıların planları
yapılırken Ankara adliyesi önünde katliam provalarının yapılması tesadüf
değildi, kapıların işaretlenmesi tesadüf değildi, tehdit mektuplarının
dağıtılması tesadüf değildir, Libya’dan getirtilen paralı askerlerin Suriye
sınırına yerleştirilmesi tesadüf değildi. Yıllardır israil’in Filistin’e
uyguladığı soykırım ve katliam karşısında sadece cılız cılız eylemler yapanlar,
sadece yardım toplayıp sözde israil’e karşı duruş geliştirenler ne hikmetse
birden bire Suriye’de emperyalizmin işgal ve katliam planlarına paralel destek
eylemleri yapmalarına kimse şaşırmasın bu coğrafya da islam demek amerikan
emperyalizmine biat, itaat, kulluk demektir, kimse kimseyi kandırmasın, dün 6.
Filo’ya defol diyen devrimcilere saldıran islamcılarla bugün emperyalizmin Suriye’ye
girmesine hatta bizzat silahaltına alınıp Suriye’de katliama destek olmak
isteyen islam anlayışı aynı islamdır. Baştan beri söylediğimiz bu anlayış
“çağdaş” Türkiye’nin Türk-islam-sünni ideolojisinin bir ürünüdür. Bu ürünün
kökleri de muaviye islamındadır. Sözde islam coğrafyası diye bilinen coğrafyada
Muhammedî islam yaşanıyor olsaydı her ne olursa oldun hiçbir müslüman ülke
hiçbir müslüman ülkenin katliama, işgale, sömürüye hele hele bunun emperyalizm
tarafından yapılmasına asla izin vermezdi.
Özellikle islam olduğunu iddia
eden ülkelerde askerlerinin ölümünden sonra nerede, nasıl, kimin için öldüğüne
bir kez daha baksınlar ve gerçekten “şehit” mi değil mi ona göre karar versin.
Emperyalizm komutası altında bir müslüman ülkeye karşı savaşırken ya da
oturduğu yerde ölmek “şehitlik” mi değil mi bir kere daha sorsun herkes. Yarın
Suriye üzerine düzenlenmek istenen seferde emperyalizm yeni görevler verdiğinde
yine askerleri öldüğünde “şehit” olacak mı olmayacak mı? Bu ülkede hangi
ideolojiden, hangi dinden, hangi mezhepten, hangi ulustan olduğuna
bakılmaksızın emperyalizme karşı mücadelede birleşilmediği takdirde
bilinmelidir ki “komşuda pişer size de düşer!”.
HASAN HÜSEYİN BEYDİL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder