SURİYE’DE EMPERYALİZMİN
HOLLYWOOD OPERASYONAL İŞGAL OYUNU
“Emperyalizm, Suriye için düğmeye basıyor”
buna benzer milyon tane medya ve basında başlık görülmüştür şimdiye kadar. Ve
şu ana kadar antikapitalistlerden, antiemperyalistlerden, komünistlerden,
sosyalistlerden başka pek fazla kimse bu başlıklara karşı herhangi bir şey
yapmamıştır.
Öncelikle emperyalizm kim ve
ne? Canı istediğinde neyin düğmesine basıyor, kimsin sen, nesin sen? Oyuncak mı
dünya, oyuncak mı bu ülkeler, oyuncak mı Suriye, neyin düğmesine basıyor? Ve
daha bir milyon soru…
“Suriye'de 15 aydır süren iç
savaşın her noktasında “Esed rejiminin sonu geldi” cümlesi telaffuz edildi.”
Kim bu telaffuz hatasını yapanlar, elbette sözde müslüman basın ve medya,
elbette sözde müslüman egemenler. 15 aydır iç savaş sürüyormuş, bu savaş nerede
kimler arasında sürüyor, dönüp bakılmaksızın doğrudan sözde müslüman basın ve
medya, sözde müslüman egemenler emperyalizmin hollywood operasyonlarını gerçek
kabul etmekten öteye gidemiyor. Kim kimle savaşıyormuş, hangi görüntüde hangi
fotoğrafta, nerede Suriye ordusunun karşısında savaşan sözde 15 aydır iç savaş
yürüten kimdir, nerededir bunlar? Ortada bir iç savaş yok bu kesin en azından
yanlı ya da yansız hiç fark etmez medyada ve basında çıkan fotoğraf ve
görüntüler ayrıca edinilen bilgiler böyle bir durum olmadığını göstermektedir.
Emperyalizmin hollywood operasyonal işgal oyunundan öte bir durum yok.
Gece gündüz sabah akşam yok
Irak’ta kimyasal silah var, yok atom bombası var, yok nükleer vs vs denildi,
denildi onlarca kez bm yetkilileri, atom bilmem ne araştırmacıları gitti ve
ardından hem bölgesel, hem de dünyaya tehdit oluşturuyor adı altında
emperyalizmin hollywood operasyonal işgal oyunu gerçekleşti. Ardından yıllar
sonra bakıldı ki ortada ne kimyasal, ne atom ne şu bu var, sonuç milyonlarca
katledilmiş insan, milyonlarca pazarlarda satılmış Iraklı kadın, kırk bin
parçaya bölünmüş bir Irak, yeraltı kaynaklarının gemilerle, kamyonlarla
emperyalist ülkelere ve işbirlikçilerine taşındığı, geceli gündüzlü güya
Irak’ın yeniden yapılandırılması adı altında milyarlarca dolarlık saçma sapan
ihaleler ve bu ihalelerle emperyalizmin hollywood operasyonal işgal oyununa
destek verenlere pastadan paylar ve daha neler neler…
Dün gibi hatırlamakta fayda
var, henüz son sözde küresel mali kriz olmamıştı ve şimdilerde bahar yaşadığı
iddia edilen Arap ülkelerinin çoğunda toplamda trilyon dolarlık kamu ve özel
ihaleler dağıtılıyordu avrupa kaynaklı danışman şirketler aracılığıyla dolarlar
kasalara indi ve arkasından yeni kolonyalizm uygulaması emperyalizmin hollywood
operasyonal işgal oyunlarıyla devreye sokuldu ve bahar birden bire her yeri
paramparça, yerle bir eden Arap halkının birbirini kırıp geçirdiği ve
ülkelerinin bir kere daha katmerlice sömürgeleşmesine neden olmuştur.
Kimi Arap solundan çeşitli
işbirlikçi sözde sol, sosyalist çevreler baharın iyi olduğunu hatta Suriye’de
de olsa fena olmazını savunsa da bu her ülkede olduğu gibi nasılda güzel
emperyalist işbirlikçi bir lehçe kullandıkları çok açıktır (emperyalist işgali destekleyen Arap sol
gruplar yani troçkist Araplar, troçkistler, esasında bu uydurma bir kavramdır,
özünde böyle bir ideoloji ya da bakış açısı yoktur, sadece liberal fahişeliğin
üzerine giydirilmiş sözde sol bir kavramdır) .
“Bugün kendilerine müslüman
diyenlerin yine müslüman olduğu iddia edilen bir ülkeye karşı hristiyan bir
ülke ile müttefik olup saldırmaya çalışması, parçalamaya çalışması, işgal
etmeye kalkışmasının neresi müslümanlığa sığıyor” diye soranlar ne acıdır hala
durumu anlamış değiller. Durum müslümanlık, hristiyanlık, yahudilik değil.
Kimmiş müslüman ülke, kimmiş hristiyan ülke, kimmiş yahudi ülke açın önünüze
koyun bir dünya haritasını, ne o yoksa siz hala haritaları ilkokuldaki
dünyadaki dinlerin dağılımı başlıklı haritadan mı okuyorsunuz, az akıllı olun,
yok öyle bir şey. Her şey sermaye için, her şey, para için, her şey özel
mülkiyet için, her şey kapitalizm için, her şey emperyalizm ve işbirlikçileri
için, ne müslümanlığı, ne hristiyanlığı, ne yahudiliği, geçin bunları artık,
geçin.
Emek-sermaye çelişkisini,
sömüren-sömürülen, ezen-ezilen çelişkilerini, çözümlerini, alternatiflerini
anlamadan, dinlemeden kavramadan saçma sapan “o dindendi bu dindendi bunu bu
yapar mı bu böyle olur mu” diye sormanın, tartışmanın hiçbir anlamı yok. Bugün
Suriye’de müslüman olması, hristiyan olması, şii, sünni olması olmaması hiçbir
şeyi değiştirmez, yaşadığımız coğrafya da müslüman ya da şu dinden bu dinden
olması da bir şeyi değiştirmez, emperyalizm içinde aynısı geçerlidir. Çünkü
dünyada var olduğu iddia edilen dinler esasında, özünde, tarihsel
geçmişlerinden bugüne din adı altındaki farklı ideolojiler ve politikalardır.
Dinlerin ortaya çıktığı dönemlerde iyi niyetle, ideal bir toplum yaratma adına,
daha eşitlikçi, özgürlükçü, vs bir yanı olsa da zamanla görülmüştür ki
saltanatların, kralların, padişahların vs elinde dinler birer sömürü düzenine
dönüşmüştür. Keza din yanlış bir yerden yanlış bir kavramsal saptırma üzerinden
adeta sadece basit sıradan birkaç ritüel (ayinle ilgili), ibadet türleri, iman
tarzları gibi lanse edilmiştir, sözde laiklik ya da sekülarizmle siyasetten
güya ayrıştırılmış, siyasetten farklı bir şeymiş gibi algılatılmıştır
yüzyıllardır, oysa durum tamda bunun tersidir. Dinler birer ideolojidir, dinler
birer politikadır, dinler birer siyasettir, dinler birer ekonomidir vs. her din
devam ede gelen sömürü düzenin bir parçasıdır yer yer ta kendisidir.
Kapitalizme, emperyalizme
hizmet etmeyen neredeyse hiçbir din söz konusunu değildir. Dünyanın neresinde
olduğuna bakılmaksızın hemen hemen tüm dinler ve mezhepler emperyalizmin ve
kapitalizmin hizmetkârı gibi çalışmaktadır. Çünkü kiliseye gitmek, camiye
gitmek, havraya gitmek kapitalizmin emperyalizmin koruması altındadır, yardımı
altındadır. Emperyalizme kapitalizme hizmet etmeyen bir tane cami, kilise, havra
ya da herhangi bir başka dinin tapınağı yaşama hakkı bulamaz kendisine.
Dünyanın hiçbir yerinde emperyalizme kapitalizme hizmet etmeyen kilisenin,
caminin, havranın suyu, elektriği, yolu, tuzu, şekeri, unu, ekmeği, aşı olmaz.
Denemesi bedava açın tarihi açın bin yıllardır sömürüye karşı olmuş olan,
ezilenlerin yanında yer almış olan bir tane kilise bulun, bir tane cami bulun,
bir tane havra bulun bakalım yerle bir edilmemiş mi, açın bakın tarih hepinizin
elinin altında. En yakın döneme bakın hatta bir ve ikinci emperyalist paylaşım
(dünya) savaşlarına ya da diğerlerine, emperyalizmin işgal altına aldığı ya da
almaya çalıştığı bir tek ülkede bir tane işbirlikçilik yapmadığı halde
yaşayabilmiş ayakta kalabilmiş olan kilise, cami, havra var mı bakın… Elbette
bulamazsınız. Çünkü dinler sömürünün, katliamların, soykırımların, savaşların
efendisi emperyalist kapitalistlerin hegemonyasındadır. Hiçbir dinden bir başka
dine hatta kendi dininden olana hoşgörülü, toleranslı, iyi niyetli bakmasını
beklemeyin. Tam aksine emperyalizmin kapitalizmin çıkarları neredeyse o zaman o
din ve o dinden olan ya da olmayanlar birden bir bakmışsınız sözde diyalog
içinde, kardeş kardeş geçinir olmuş görürsünüz.
Suriye’nin yeni bir Irak
olması ya da Lübnan olması ya da Filistin olması kimin çıkarına ve
menfaatinedir? Özellikle müslüman olduğu iddia edilen bölge halklarının ya
doğrudan anlaşmalı işgali ya da zorla işgali üzerinde devam eden bu bölgedeki
emperyalist kapitalist sömürünün devamlılığının kime ne faydası vardır? Şimdi
bu soruları hristiyanlar, müslümanlar, yahudiler kendilerine sormalı mı, pek
fazla sordukları söylenemez, çünkü durumu ne dün, ne de bugün tam olarak
kavramamışlardır. Düne kadar Filistin’dekilere yardım götürenler bugün
Suriye’nin emperyalist kapitalist işgaline çanak tutmaktalar. Bu da tarafların
neyi ne kadar, nereden anladığının açık göstergesidir.
Ortada sadece birkaç çapulcu,
işbirlikçi, kiralık, sözde muhalefet, üzerinden Suriye’nin emperyalist
kapitalist işgali hızlandırılmaya çalışılıyor. Bunu anlamak için illaki taraf
olmakta gerekmiyor. Emperyalist ve işbirlikçi medya ve basın bile bu defa
becerememiş yüzüne gözüne bulaştırmıştır –bu sevindiricidir- yalan haber ve
görüntü olduğu çok kısa sürede anlaşılmıştır. Ancak yine de devam eden bir
emperyalist kapitalist işgal furyası vardır. Bu işgale hizmet edenler, bu
işgale çanak tutanlar unutulmamalıdır! Her ne şekilde olursa olsun tarih
bunları emperyalist kapitalist işgalin aktörleri olarak tanımlayacaktır. Yarın
kimse kıvırmasın solundan, sağından, hristiyanından, müslümanından,
yahudisinden kim olursa olsun bu işgalin sonuçları ve bedelleri keza
öncesindeki Afganistan, Pakistan, Irak, Libya, Mısır, Cezayir, Fas, Tunus vd.
olup bitenler de de aynı kesimler tarihsel bir sorumluluğa sahip
olacaktır. Evet, kimi zaman savaşlarda,
işgallerde, darbelerde, katliamlar, soykırımlarda insanlık ve doğa adına ağır
bedeller ödeniyor ve emperyalist kapitalizm devam ettiği sürece bu devam edecek
ancak tarih karşısında bu operasyonal işgallere karşı durmak, direnmek,
mücadele etmek kısacası sözü olanın sözünü söylemesinin de tarihsel bir önemi
vardır. Nasıl ki dün faşist naziler Almanya ve Avrupa’daki üretici güçlere ve
halklara uyguladığı soykırım ve katliamlarda sessiz kalmayanlar bugün tarihin
en temiz sayfalarında anılıyorsa, bugünde uzun zamandır devam ede gelen
emperyalist kapitalist soykırım, katliam ve savaşlara karşı olmakta sorumluluk
istemektedir. Yine Vietnam’ı, Küba’yı, Sosyalist Devrime yönelen ülkelere
emperyalist kapitalist ülkelerin neler yaptığını unutmayalım ve bu savaşa bu
sömürüye karşı direnenler tarihin en temiz sayfalarındadır. Yine Filistin’i,
unutmayalım.
Çok eski değil belki henüz
tarihten bir haber olan kimi işbirlikçi sözde sol sosyalistler bilmez ama
birkaç on yıl öncesinde Türkiye ve Kürdistan devrimci hareketleri, Filistin,
Lübnan, Suriye sahasında yaşamış, direnmiş, sığınmış, saklanmış, mücadele
etmiş, eğitim görmüş, savaşmış ve kendi ülkelerindeki mücadelelerine daha güçlü
sıçramaları buradan aldıkları güçlerle yürümüşlerdir. Düne kadar sözde
müslümanlara sözde yahudiler zulüm ederken, baskı ve soykırım uygularken onlara
karşı savaşanlar ve destek verenler Türkiye ve Kürdistan devrimcileriydi. Ahde
vefa unutulmamalıdır, Suriye dün kime, kimlere, nerede, nasıl, hangi şartlarda
destek verdi, yanında yer aldı, her türlü maddi ve manevi destek verdi doğru
okunmalı doğru incelenmeli. Suriye Türkiye ve Kürdistan devrimcilerinin sadece
yaşamalarını değil savaşımlarının, mücadelelerin daha ilerilere sıçraması için
ne kadar destek vermiştir doğru okunup doğru incelenmelidir. Bugün kendisine
hala sol, sosyalist, komünist, devrimci diyen Türkiyeli ve Kürdistanlı
devrimciler bu tarihin sayfalarını bir kez daha açıp okusun ve Suriye’ye dönük
düşüncelerini bir kez daha gözden geçirsinler. Arap sol ve sosyalistlerinin de
artık kendilerine gelmeleri ve kendi içlerinde ve enternasyonal bir birlik
içinde yer alıp ülkelerinde her geçen gün artan ve devam eden bu emperyalist
kapitalist işgallere karşı daha acil, dinamik, sağlam, örgütlenmeler sağlaması
şarttır. Onlarca Arap ülkesinde doğrudan ya da dolaylı devam ede gelen bu
emperyalist kapitalist işgaller karşısında Arap sosyalistlerinin, komünistlerin
en acil şekilde bir konferans yapıp bu konuda gerektiğinde savunma savaşları ve
savunma, mücadele birlikleri oluşturmaları şarttır. Herhangi bir Arap ülkesinde
olan ya da olabilecek bir emperyalist kapitalist işgale karşı derhal Arap
sosyalistleri, komünistleri ve enternasyonal birliklerin ortak müdahalesi
sağlanmalıdır. Sadece ağıt yakarak, geçmişi anarak, sadece seyirci kalarak bu
işgallerin önü alınamaz. Yukarıda saydığımız hangi Arap ülkesinde emperyalist
kapitalist işgal gerçekleşirken hangi islam konferansı bu işgalleri
engellemiştir ya da kınamıştır, elbette hiç biri. Hangi ülkede olduğuna
bakılmaksızın Arapların kendi öz kaynaklarını harekete geçirmeleri ve bunu
sosyalist, komünist bir enternasyonalle bağlaşıp emperyalist kapitalist
işgallere karşı mücadele etmesi şarttır.
Bir emperyalist asker emekli
olduktan sonra, çocuğuyla ikiz kulelerin civarında gezerler, ardından tam ikiz
kulelerin olduğu yere gelirler, bir tabela vardır önlerinde, çocuk okur “burada
daha önce ikiz kuleler vardı –dünya ticaret merkezi- 11 Eylül’de Araplar
tarafından yok edildi” yazmaktadır tabelada, çocuk babasına döner ve sorar “Arap
ne baba?” baba çocuğuna elindeki çantasından kâğıtların ve kitapların arasından
dünya haritası çıkarır ve şimdilerde Arapların yaşadığı ülkeleri göstererek
“bir zamanlar burada yaşayan ama şimdilerde soyları tükenmiş olan teröristler”
der. Evet, bu emperyalist kapitalist askerler arasında anlatılan bir fıkradır
aslında. Aklınızı başınıza toplayın Araplar sonunuz emperyalist kapitalistlerin
elinde bu olacak. Üç beş Arap ülkesinde saraylarda yaşayanlarda çok
sevinmesinler onların sonları da farklı olmayacak.
Bu arada tam yeri olmasa da özellikle
Antakya-Hatay’daki Araplar önümüzdeki süreci de doğru okumalıdır, süre bitmek
üzere, yarın bir referandumla karşılaştıklarında sonuçlarını iyi düşünmeliler.
Bu arada dikkat edilirse
Türkiye nasıl coştu, nasıl heyecanlandı, nasıl bir şaha kalktı gecesini
gündüzünü emperyalist kapitalist işgallerin başı olan abd’nin hizmetine nasıl
verdi kendisini helal olsun! Ne de olsa helal sertifikaları var normal!
Bu ne telaş, bu ne hararet,
Somali’ye koşan, Afganistan’a koşan, Pakistan’a koşan, Libya’ya koşan, habire
koşan bir Türkiye bravo! Ayakta alkışlanıyor dikkat edilirse emperyalist
çıkarlar için ne de güzel mesailer yapılıyor memlekette alkış, alkış bir daha
alkış!
Bu kadar demokrasiden,
özgürlükten yana olanlar dönüp de kendi ülkelerinin de demokrasisine,
özgürlüğüne nasıl baksınlar kimse kusura bakmasın!
HASAN HÜSEYİN BEYDİL
13.08.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder