14 Şubat 2016 Pazar

SURİYE’DE EMPERYALİZMİN HOLLYWOOD OPERASYONAL İŞGAL OYUNU

 “Emperyalizm, Suriye için düğmeye basıyor” buna benzer milyon tane medya ve basında başlık görülmüştür şimdiye kadar. Ve şu ana kadar antikapitalistlerden, antiemperyalistlerden, komünistlerden, sosyalistlerden başka pek fazla kimse bu başlıklara karşı herhangi bir şey yapmamıştır.

Öncelikle emperyalizm kim ve ne? Canı istediğinde neyin düğmesine basıyor, kimsin sen, nesin sen? Oyuncak mı dünya, oyuncak mı bu ülkeler, oyuncak mı Suriye, neyin düğmesine basıyor? Ve daha bir milyon soru…

“Suriye'de 15 aydır süren iç savaşın her noktasında “Esed rejiminin sonu geldi” cümlesi telaffuz edildi.” Kim bu telaffuz hatasını yapanlar, elbette sözde müslüman basın ve medya, elbette sözde müslüman egemenler. 15 aydır iç savaş sürüyormuş, bu savaş nerede kimler arasında sürüyor, dönüp bakılmaksızın doğrudan sözde müslüman basın ve medya, sözde müslüman egemenler emperyalizmin hollywood operasyonlarını gerçek kabul etmekten öteye gidemiyor. Kim kimle savaşıyormuş, hangi görüntüde hangi fotoğrafta, nerede Suriye ordusunun karşısında savaşan sözde 15 aydır iç savaş yürüten kimdir, nerededir bunlar? Ortada bir iç savaş yok bu kesin en azından yanlı ya da yansız hiç fark etmez medyada ve basında çıkan fotoğraf ve görüntüler ayrıca edinilen bilgiler böyle bir durum olmadığını göstermektedir. Emperyalizmin hollywood operasyonal işgal oyunundan öte bir durum yok.

Gece gündüz sabah akşam yok Irak’ta kimyasal silah var, yok atom bombası var, yok nükleer vs vs denildi, denildi onlarca kez bm yetkilileri, atom bilmem ne araştırmacıları gitti ve ardından hem bölgesel, hem de dünyaya tehdit oluşturuyor adı altında emperyalizmin hollywood operasyonal işgal oyunu gerçekleşti. Ardından yıllar sonra bakıldı ki ortada ne kimyasal, ne atom ne şu bu var, sonuç milyonlarca katledilmiş insan, milyonlarca pazarlarda satılmış Iraklı kadın, kırk bin parçaya bölünmüş bir Irak, yeraltı kaynaklarının gemilerle, kamyonlarla emperyalist ülkelere ve işbirlikçilerine taşındığı, geceli gündüzlü güya Irak’ın yeniden yapılandırılması adı altında milyarlarca dolarlık saçma sapan ihaleler ve bu ihalelerle emperyalizmin hollywood operasyonal işgal oyununa destek verenlere pastadan paylar ve daha neler neler…

Dün gibi hatırlamakta fayda var, henüz son sözde küresel mali kriz olmamıştı ve şimdilerde bahar yaşadığı iddia edilen Arap ülkelerinin çoğunda toplamda trilyon dolarlık kamu ve özel ihaleler dağıtılıyordu avrupa kaynaklı danışman şirketler aracılığıyla dolarlar kasalara indi ve arkasından yeni kolonyalizm uygulaması emperyalizmin hollywood operasyonal işgal oyunlarıyla devreye sokuldu ve bahar birden bire her yeri paramparça, yerle bir eden Arap halkının birbirini kırıp geçirdiği ve ülkelerinin bir kere daha katmerlice sömürgeleşmesine neden olmuştur.

Kimi Arap solundan çeşitli işbirlikçi sözde sol, sosyalist çevreler baharın iyi olduğunu hatta Suriye’de de olsa fena olmazını savunsa da bu her ülkede olduğu gibi nasılda güzel emperyalist işbirlikçi bir lehçe kullandıkları çok açıktır  (emperyalist işgali destekleyen Arap sol gruplar yani troçkist Araplar, troçkistler, esasında bu uydurma bir kavramdır, özünde böyle bir ideoloji ya da bakış açısı yoktur, sadece liberal fahişeliğin üzerine giydirilmiş sözde sol bir kavramdır) .

“Bugün kendilerine müslüman diyenlerin yine müslüman olduğu iddia edilen bir ülkeye karşı hristiyan bir ülke ile müttefik olup saldırmaya çalışması, parçalamaya çalışması, işgal etmeye kalkışmasının neresi müslümanlığa sığıyor” diye soranlar ne acıdır hala durumu anlamış değiller. Durum müslümanlık, hristiyanlık, yahudilik değil. Kimmiş müslüman ülke, kimmiş hristiyan ülke, kimmiş yahudi ülke açın önünüze koyun bir dünya haritasını, ne o yoksa siz hala haritaları ilkokuldaki dünyadaki dinlerin dağılımı başlıklı haritadan mı okuyorsunuz, az akıllı olun, yok öyle bir şey. Her şey sermaye için, her şey, para için, her şey özel mülkiyet için, her şey kapitalizm için, her şey emperyalizm ve işbirlikçileri için, ne müslümanlığı, ne hristiyanlığı, ne yahudiliği, geçin bunları artık, geçin.

Emek-sermaye çelişkisini, sömüren-sömürülen, ezen-ezilen çelişkilerini, çözümlerini, alternatiflerini anlamadan, dinlemeden kavramadan saçma sapan “o dindendi bu dindendi bunu bu yapar mı bu böyle olur mu” diye sormanın, tartışmanın hiçbir anlamı yok. Bugün Suriye’de müslüman olması, hristiyan olması, şii, sünni olması olmaması hiçbir şeyi değiştirmez, yaşadığımız coğrafya da müslüman ya da şu dinden bu dinden olması da bir şeyi değiştirmez, emperyalizm içinde aynısı geçerlidir. Çünkü dünyada var olduğu iddia edilen dinler esasında, özünde, tarihsel geçmişlerinden bugüne din adı altındaki farklı ideolojiler ve politikalardır. Dinlerin ortaya çıktığı dönemlerde iyi niyetle, ideal bir toplum yaratma adına, daha eşitlikçi, özgürlükçü, vs bir yanı olsa da zamanla görülmüştür ki saltanatların, kralların, padişahların vs elinde dinler birer sömürü düzenine dönüşmüştür. Keza din yanlış bir yerden yanlış bir kavramsal saptırma üzerinden adeta sadece basit sıradan birkaç ritüel (ayinle ilgili), ibadet türleri, iman tarzları gibi lanse edilmiştir, sözde laiklik ya da sekülarizmle siyasetten güya ayrıştırılmış, siyasetten farklı bir şeymiş gibi algılatılmıştır yüzyıllardır, oysa durum tamda bunun tersidir. Dinler birer ideolojidir, dinler birer politikadır, dinler birer siyasettir, dinler birer ekonomidir vs. her din devam ede gelen sömürü düzenin bir parçasıdır yer yer ta kendisidir.

Kapitalizme, emperyalizme hizmet etmeyen neredeyse hiçbir din söz konusunu değildir. Dünyanın neresinde olduğuna bakılmaksızın hemen hemen tüm dinler ve mezhepler emperyalizmin ve kapitalizmin hizmetkârı gibi çalışmaktadır. Çünkü kiliseye gitmek, camiye gitmek, havraya gitmek kapitalizmin emperyalizmin koruması altındadır, yardımı altındadır. Emperyalizme kapitalizme hizmet etmeyen bir tane cami, kilise, havra ya da herhangi bir başka dinin tapınağı yaşama hakkı bulamaz kendisine. Dünyanın hiçbir yerinde emperyalizme kapitalizme hizmet etmeyen kilisenin, caminin, havranın suyu, elektriği, yolu, tuzu, şekeri, unu, ekmeği, aşı olmaz. Denemesi bedava açın tarihi açın bin yıllardır sömürüye karşı olmuş olan, ezilenlerin yanında yer almış olan bir tane kilise bulun, bir tane cami bulun, bir tane havra bulun bakalım yerle bir edilmemiş mi, açın bakın tarih hepinizin elinin altında. En yakın döneme bakın hatta bir ve ikinci emperyalist paylaşım (dünya) savaşlarına ya da diğerlerine, emperyalizmin işgal altına aldığı ya da almaya çalıştığı bir tek ülkede bir tane işbirlikçilik yapmadığı halde yaşayabilmiş ayakta kalabilmiş olan kilise, cami, havra var mı bakın… Elbette bulamazsınız. Çünkü dinler sömürünün, katliamların, soykırımların, savaşların efendisi emperyalist kapitalistlerin hegemonyasındadır. Hiçbir dinden bir başka dine hatta kendi dininden olana hoşgörülü, toleranslı, iyi niyetli bakmasını beklemeyin. Tam aksine emperyalizmin kapitalizmin çıkarları neredeyse o zaman o din ve o dinden olan ya da olmayanlar birden bir bakmışsınız sözde diyalog içinde, kardeş kardeş geçinir olmuş görürsünüz.

Suriye’nin yeni bir Irak olması ya da Lübnan olması ya da Filistin olması kimin çıkarına ve menfaatinedir? Özellikle müslüman olduğu iddia edilen bölge halklarının ya doğrudan anlaşmalı işgali ya da zorla işgali üzerinde devam eden bu bölgedeki emperyalist kapitalist sömürünün devamlılığının kime ne faydası vardır? Şimdi bu soruları hristiyanlar, müslümanlar, yahudiler kendilerine sormalı mı, pek fazla sordukları söylenemez, çünkü durumu ne dün, ne de bugün tam olarak kavramamışlardır. Düne kadar Filistin’dekilere yardım götürenler bugün Suriye’nin emperyalist kapitalist işgaline çanak tutmaktalar. Bu da tarafların neyi ne kadar, nereden anladığının açık göstergesidir.

Ortada sadece birkaç çapulcu, işbirlikçi, kiralık, sözde muhalefet, üzerinden Suriye’nin emperyalist kapitalist işgali hızlandırılmaya çalışılıyor. Bunu anlamak için illaki taraf olmakta gerekmiyor. Emperyalist ve işbirlikçi medya ve basın bile bu defa becerememiş yüzüne gözüne bulaştırmıştır –bu sevindiricidir- yalan haber ve görüntü olduğu çok kısa sürede anlaşılmıştır. Ancak yine de devam eden bir emperyalist kapitalist işgal furyası vardır. Bu işgale hizmet edenler, bu işgale çanak tutanlar unutulmamalıdır! Her ne şekilde olursa olsun tarih bunları emperyalist kapitalist işgalin aktörleri olarak tanımlayacaktır. Yarın kimse kıvırmasın solundan, sağından, hristiyanından, müslümanından, yahudisinden kim olursa olsun bu işgalin sonuçları ve bedelleri keza öncesindeki Afganistan, Pakistan, Irak, Libya, Mısır, Cezayir, Fas, Tunus vd. olup bitenler de de aynı kesimler tarihsel bir sorumluluğa sahip olacaktır.   Evet, kimi zaman savaşlarda, işgallerde, darbelerde, katliamlar, soykırımlarda insanlık ve doğa adına ağır bedeller ödeniyor ve emperyalist kapitalizm devam ettiği sürece bu devam edecek ancak tarih karşısında bu operasyonal işgallere karşı durmak, direnmek, mücadele etmek kısacası sözü olanın sözünü söylemesinin de tarihsel bir önemi vardır. Nasıl ki dün faşist naziler Almanya ve Avrupa’daki üretici güçlere ve halklara uyguladığı soykırım ve katliamlarda sessiz kalmayanlar bugün tarihin en temiz sayfalarında anılıyorsa, bugünde uzun zamandır devam ede gelen emperyalist kapitalist soykırım, katliam ve savaşlara karşı olmakta sorumluluk istemektedir. Yine Vietnam’ı, Küba’yı, Sosyalist Devrime yönelen ülkelere emperyalist kapitalist ülkelerin neler yaptığını unutmayalım ve bu savaşa bu sömürüye karşı direnenler tarihin en temiz sayfalarındadır. Yine Filistin’i, unutmayalım.

Çok eski değil belki henüz tarihten bir haber olan kimi işbirlikçi sözde sol sosyalistler bilmez ama birkaç on yıl öncesinde Türkiye ve Kürdistan devrimci hareketleri, Filistin, Lübnan, Suriye sahasında yaşamış, direnmiş, sığınmış, saklanmış, mücadele etmiş, eğitim görmüş, savaşmış ve kendi ülkelerindeki mücadelelerine daha güçlü sıçramaları buradan aldıkları güçlerle yürümüşlerdir. Düne kadar sözde müslümanlara sözde yahudiler zulüm ederken, baskı ve soykırım uygularken onlara karşı savaşanlar ve destek verenler Türkiye ve Kürdistan devrimcileriydi. Ahde vefa unutulmamalıdır, Suriye dün kime, kimlere, nerede, nasıl, hangi şartlarda destek verdi, yanında yer aldı, her türlü maddi ve manevi destek verdi doğru okunmalı doğru incelenmeli. Suriye Türkiye ve Kürdistan devrimcilerinin sadece yaşamalarını değil savaşımlarının, mücadelelerin daha ilerilere sıçraması için ne kadar destek vermiştir doğru okunup doğru incelenmelidir. Bugün kendisine hala sol, sosyalist, komünist, devrimci diyen Türkiyeli ve Kürdistanlı devrimciler bu tarihin sayfalarını bir kez daha açıp okusun ve Suriye’ye dönük düşüncelerini bir kez daha gözden geçirsinler. Arap sol ve sosyalistlerinin de artık kendilerine gelmeleri ve kendi içlerinde ve enternasyonal bir birlik içinde yer alıp ülkelerinde her geçen gün artan ve devam eden bu emperyalist kapitalist işgallere karşı daha acil, dinamik, sağlam, örgütlenmeler sağlaması şarttır. Onlarca Arap ülkesinde doğrudan ya da dolaylı devam ede gelen bu emperyalist kapitalist işgaller karşısında Arap sosyalistlerinin, komünistlerin en acil şekilde bir konferans yapıp bu konuda gerektiğinde savunma savaşları ve savunma, mücadele birlikleri oluşturmaları şarttır. Herhangi bir Arap ülkesinde olan ya da olabilecek bir emperyalist kapitalist işgale karşı derhal Arap sosyalistleri, komünistleri ve enternasyonal birliklerin ortak müdahalesi sağlanmalıdır. Sadece ağıt yakarak, geçmişi anarak, sadece seyirci kalarak bu işgallerin önü alınamaz. Yukarıda saydığımız hangi Arap ülkesinde emperyalist kapitalist işgal gerçekleşirken hangi islam konferansı bu işgalleri engellemiştir ya da kınamıştır, elbette hiç biri. Hangi ülkede olduğuna bakılmaksızın Arapların kendi öz kaynaklarını harekete geçirmeleri ve bunu sosyalist, komünist bir enternasyonalle bağlaşıp emperyalist kapitalist işgallere karşı mücadele etmesi şarttır.

Bir emperyalist asker emekli olduktan sonra, çocuğuyla ikiz kulelerin civarında gezerler, ardından tam ikiz kulelerin olduğu yere gelirler, bir tabela vardır önlerinde, çocuk okur “burada daha önce ikiz kuleler vardı –dünya ticaret merkezi- 11 Eylül’de Araplar tarafından yok edildi” yazmaktadır tabelada, çocuk babasına döner ve sorar “Arap ne baba?” baba çocuğuna elindeki çantasından kâğıtların ve kitapların arasından dünya haritası çıkarır ve şimdilerde Arapların yaşadığı ülkeleri göstererek “bir zamanlar burada yaşayan ama şimdilerde soyları tükenmiş olan teröristler” der. Evet, bu emperyalist kapitalist askerler arasında anlatılan bir fıkradır aslında. Aklınızı başınıza toplayın Araplar sonunuz emperyalist kapitalistlerin elinde bu olacak. Üç beş Arap ülkesinde saraylarda yaşayanlarda çok sevinmesinler onların sonları da farklı olmayacak.

Bu arada tam yeri olmasa da özellikle Antakya-Hatay’daki Araplar önümüzdeki süreci de doğru okumalıdır, süre bitmek üzere, yarın bir referandumla karşılaştıklarında sonuçlarını iyi düşünmeliler.

                Bu arada dikkat edilirse Türkiye nasıl coştu, nasıl heyecanlandı, nasıl bir şaha kalktı gecesini gündüzünü emperyalist kapitalist işgallerin başı olan abd’nin hizmetine nasıl verdi kendisini helal olsun! Ne de olsa helal sertifikaları var normal!

Bu ne telaş, bu ne hararet, Somali’ye koşan, Afganistan’a koşan, Pakistan’a koşan, Libya’ya koşan, habire koşan bir Türkiye bravo! Ayakta alkışlanıyor dikkat edilirse emperyalist çıkarlar için ne de güzel mesailer yapılıyor memlekette alkış, alkış bir daha alkış!

Bu kadar demokrasiden, özgürlükten yana olanlar dönüp de kendi ülkelerinin de demokrasisine, özgürlüğüne nasıl baksınlar kimse kusura bakmasın!

HASAN HÜSEYİN BEYDİL
13.08.2012 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder