Özellikle Emeviler döneminde başlayan ve halen devam eden Kızılbaş Alevi katliamı bir devlet politikasıdır. Sistematik olarak uygulanan bu soykırımın temel nedeni Kızılbaş Alevilerinin karakaşı kara gözü için yapılmamaktadır. Aklı başında okuryazar olan her insanın egemenlerin ya da egemenlere karşı yazılmış olan birkaç kaynağı okuması bu soykırımı anlamaya yetecektir. Halen bu yüzyılda da devam eden bu soykırımı anlamadan, dinlemeden, çözümlemeden mevcut sistemin çözümlemesi ve tahlili doğru yapılamaz. Yapılan tahlillerin bugüne kadar herhangi bir çözüm gerçekleştirememesi de tahlillerin ne kadar eksik olduğunun göstergesidir. Dikkat edilirse taht kavgaları, iktidar kavgaları, hükümet muhalefet kavgaları dönüp dolaşıp ardından ya da öncesinde yeni bir Kızılbaş Alevi katliamı getirmiştir.
Kimi çevreler mücadelenin sadece osmanlı ve cumhuriyet döneminde olduğunu tekrar etse de gerçek durum bu değildir. Burada tek tek kronolojik bilgi verecek değilim. Hallacı Mansur’un, Şeyh Bedrettin’in, Pir Sultan’ın, Seyit Rıza’nın, Alişer’in, Karmatilerin, Babek’lerin, Mazdek’lerin ve daha nicelerinin yaşadığı dönemleri doğru incelemekte fayda vardır. “Üç beş çapulcunun, üç beş eşkıyanın, üç beş kendini bilmezin, üç beş teröristin, üç beş şakinin, üç beş Kızılbaşın” evet egemen güçler her dönemde Kızılbaş Alevilerinin hâkim sınıflar karşısındaki direnişini görmezden gelmek, karalamak, küçültmek adına nice hakarete varan sözlerle tanımlamışlardır. Bu direnişleri görmezden gelenler bilmelidir ki bu katliamlar karşısında ölüme korkusuzca giderken de kendi iplerini çekecek kadar, kendi sehpalarını tekmeleyecek kadar da onurludurlar. Egemen güçler karşısında ölüme giderken tek biri dahi titrememiştir onurlarından asla vazgeçmemişlerdir. Öldürülmüş olmalarının davalarının biteceği değil nesilden nesile taşınacağının bilincedirler.
Sevgiyi ve emeği kendine ilke edinen Kızılbaş Aleviler unutmasınlar ki tarihleri yüzlerce direnişle doludur bunu da asla unutmasınlar.
Mevcut sistemin mevcut yasa ve anayasal sistemi içerisinde herhangi bir tanınma ya da statüye sahip olmak Kızılbaş Alevilerinin hak ve özgürlüklerine kavuştuğu ya da kavuşacağı anlamına gelmez. Kaldı ki Tanzimat, meşrutiyet, cumhuriyet Kızılbaş Alevilerine hiçbir hak ve özgürlük tanımamıştır aksine onların daha da çok katledilmesi ve her geçen gün bir “kökünü kurutma” politikası uygulanmıştır.
Hiç bir, kişi, araştırmacı, tarihçi, ideolog, teorisyen Kızılbaş Alevilerin egemen sınıflarla işbirliği yaptığını iddia edemez. Münferit birkaç örneğin olması tüm toplumu bağlamaz. Birkaç istisnai örnek dışında dün dört dağın arasında olan köylerde yaşayanlar şimdilerde de şehirlerin dış mahallelerinde yaşamaktadır. Hâkim sınıfların Kızılbaş Alevilerinin “kökünü kurutma” politikası değişmemiştir. Kimse şuna buna aldanmasın. Yalandan yere birkaç kırıntı bile sayılmayacak olan sözde hak, hukuk adına üç beş makam, mevki, mal mülk sahibi olanlar unutmasın ki onlar bu toplumun sadece küçük bir azınlığıdır.
Şimdi oturup alt alta bir liste yapalım, çok zor değil herkes bildiği kadarıyla yazsın bakalım, insanlaşmaya dair, evrensel değerlere dair, insanı ve doğayı daha yaşanır kılan ilkeleri yazalım, sonra kaç Kızılbaş Alevi’si bu listedekilere karşı çıkar, kaçını bilmez, kaçı onun yaşam tarzının, dünya görüşünün bir parçası değildir! Evet, insanın ve doğanın sömürüne karşı var olan değerlerin neredeyse tamamı Kızılbaş Alevi değerlerinin geçmişten günümüze kadar savunduğu değerlerdir.
Sadece sağda, solda birkaç alevinin ekonomik, politik, felsefi yaklaşımını tüm topluma mal etmek Kızılbaş Alevilerinin gerçekliğini inkârdır.
HASAN HÜSEYİN BEYDİL
26.09.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder