HALLACI MANSUR, NESİMİ,
İBRAHİM KAYPAKKAYA AYNI AĞACIN DALLARIDIR
"…T.C. bu kadar kindar ve
nefret doludur…” diyorsunuz ve “şimdi sizi ayakta alkışlamak geliyor içimden”
diye birileri herhalde kimbilir ne yorumlar yazıyorlardır kafalarında değil mi,
oysa hayır yanılıyorsunuz "kindar ve nefret dolu" olma hali değil bu
durum ya da bu durumu sadece bu şekilde salt duygu üzerinden ifade edemeyiz
unutmayalım ki İbrahim Kaypakkaya "Kemalizm faşizmdir" söylemini ve
tezini geliştiren bu coğrafyanın en değerli bilimsel sosyalist önderlerinden
biridir.
Şimdi açık ve net bir biçimde
İbrahim Kaypakkaya gibi bir bilimsel sosyalist önder bunları söylerse sadece
"kindar ve nefret" duygular üzerinden bir karşılık bulmaz.
Faşizm sadece bir duygudan
ibaret değildir! Bir sistemdir, yönetim biçimidir, ideolojidir ve en önemli
düşmanı da bilimsel sosyalistlerdir. Dolayısıyla faşizmden bilimsel
sosyalistlere hele hele o zamana kadar kimsenin diline bile almaya cesaret
edemediği bir dönemde mevcut sistemin “faşist” bir sistem olduğunu “faşist” bir
ideoloji ile yönetildiğini ayan beyan ortaya koymak sadece yürekle, cesaretle,
beyinle ilgili değildir! Bu durumu kavramak, bu durumu tespit etmek ve bu
durumu ideolojik politik olarak ortaya koymak daha başından katliamı
kabullenmektir. İbrahim Kaypakkaya bu coğrafyada ortaya koyduğu tespitlerini
özellikle “Kemalizm faşizmdir” cümlesinden hareketle sadece teori adına değil,
bu cümleyi kullanmanın karşılığın da ne olacağını ortaya koymuştur.
Teoride ve pratikte cesaret
başka bir şeydir. Bunu da herkes bu coğrafyada yakalamamıştır. Umarım bir gün
devrime ve sosyalizme gönül verenler bu “Kemalizm faşizmdir” cümlesini
anlamadan kavramadan asla ve asla devrim ve sosyalizmin olamayacağını anlarlar.
İbrahim Kaypakkaya ne bir
taştır, ne bir kayadır, ne bir dağdır, ne bir tepedir, ne bir göktür, ne de bir
denizdir (deniz gezmiş değil, bildiğimiz deniz), insanlaşma yolunda
insanlaşmanın en önemli örneklerinden biridir ki, bırakın onun temsil ettiği
yapıları, bırakın onun düşüncelerini savunanları, bırakın onun tezlerini, dört
tane taş parçasıyla çevrili üzeri toprak dolu mezarına giriş çıkışının bile
adeta bir kuşatma, sıkıyönetim, olağanüstü hal vaziyetindedir ki akıllara
zarardır, asıl meselede bu değil belki çok da abartmaya gerek yok bir gün
yolunuz düşerse özellikle anma döneminde bir gidin de görün bakalım, acaba bu
coğrafyada başka nerelere bu kadar sıkı didik didik edilmeler, dağın, taşın,
yolların bu kadar askerlerle, silahlarla askeri araçlarla dolduğu kaç yer
vardır, gidinde bir görün, elbette var birkaç yer var! Mezar bildiğimiz mezar
şaşırmasın kimse sadece bir mezar! Hayır, değil cephanelik, hayır kamp, hayır karargâh,
hayır mühimmat deposu, hayır akademi, hayır hayır ne mezarı gidinde görün,
yazmayla, konuşmayla olacak şey değil garip değil mi 2012’deyiz ve bir mezar
birkaç ziyaretçiyle anma yapılacak ve bir kuşatma, bir kuşatma inanılmaz bir
kuşatma. Şaka değil gerçek gidip görmenizde çok önemli, çok değerli, fayda var,
girmeyen göremeyen varsa cidden sırf o kuşatma nasıl bir kuşatma görmenizde
yarar var, ondan sonra aklınızı başınıza alın, yüreğiniz cesaretiniz, teoriniz,
pratiğiniz yetiyorsa gerçekten ondan sonra devrimden sosyalizmden bahsedin.
Aslında her şey çok normal, arabalardan iner inmez, gülemiyorum,
sinirlenemiyorum, olmaz, olamaz böyle bir şey adeta havaalanı araması ne havaalanı
adeta başbakanların cumhurbaşkanların, kralların korumaları bir arama
yapıyorlar, yok böyle bir şey bu nasıl bir korku, bu nasıl bir telaş, bu nasıl
bir panik, bu nasıl bir sistem ve bu sistem hala nasıl yaşıyor inanamazsınız,
devrimciler için sosyalistler için çok ama çok anlamlı, sistem için ise tam bir
trajikomik bir olay. Gitmeyen bilmez hiç kimse kendi kendine yorum yapamasın!
Korkunun komedisi, tam bir korkunun komedisi. Ölmüş bir insan, evet senin benim
gibi eli, ayağı hayır, hayır elleri, ayakları kesildi, senin benim gibi düşünen
bir insan, hayır senin benim gibi düşünen bir insan değil, mevcut sistemin
korkulu rüyası olmuş bir insan İbrahim Kaypakkaya.
Şimdi sayın yetkililer
diyordur ki bak bak “terör örgütünün liderini övüyor” övmek mi, kim kimi övecek,
kimin kimin övmesine ihtiyacı var, İbrahim Kaynakkaya’nın, ne benim, ne de
benim övgüme ihtiyacı yok! O uluların arasında, yücelerin arasında o bir
Hallacı Mansur, o bir Nesimi… nasıl ki Hallacı Mansur ellerinin, ayaklarının,
başının kesileceğini bile bile kan revan içinde doğru bildiğinden vazgeçemediyse,
nasıl ki bildiği yoldan şaşmadıysa, nesimi de bildiklerinden şaşmadı, o da
vazgeçmedi yolundan derisi yüzülse de, işte üçü de aynı iddiadaydı, her üçü de
aynı bedeli ödedi, aynı feda ruhuyla her üçünün de bedenlerini parça parça
edildi. Öyle lafla sözle, peynirle, ekmekle değil aslanlar gibi Prometyus gibi
zulmün, sömürünün faşistlerin pençelerinde, dişlerinde bedenlerini hiç ama hiç
gözlerini kırpmadan parçalattılar. Hallacı Mansur’da Nesimi’de İbrahim
Kaypakkaya’da doğru okunmalı, doğru incelenmeli, doğru anlaşılmalı! Ne tarihsel
önemleri, ne kişilikleri, ne savundukları düşüncelerin köklerini kavramadan
kimse her üçü hakkında da çok laf etmesin! İnsan vardır, bir de insanlaşma
yolunda insanlaşanlar ve insanlaştıranlar vardır, işte hallacı Mansur’da,
Nesimi’de İbrahim Kaypakkaya’da insanlaşan ve insanlaştıranlardır. Herhangi bir
insanı övmek başka bir şeydir, oysa onları övmek, bambaşka bir şeydir. Her
üçünün de hem Kızılbaş Alevi, hem de Komünist olduklarını bir kere daha
anlamaya çalışmalıyız. Her üçünün de ortak yaşam, ortak mülkiyet için feda
olduklarını anlamaya, kavramaya çalışmalıyız.
Evet, “sayın yetkili ne
İbrahim Kaypakkaya’yı övüyorum, ne Nesimi’yi, ne de Hallacı Mansur’u, bilesiniz
ki bu sözlerimin hiç biri ama hiç biri övgü değildir. Onların düşünceleri,
düşüncelerimiz, yolları yolumuz, erkanlarını erkanımız, canları canımızdır.
Bize sadece onların devrim ve sosyalizm mücadelelerini hayata geçirmek ve
gerekirse bu uğurda da onların şahsında bedenlerimizi parça parça da olsa feda
etmek düşer.
HASAN HÜSEYİN BEYDİL
15.05.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder