16 Şubat 2016 Salı

KAPİTALİZMİN VAROLUŞU YAŞADIĞI KRİZLER KADARDIR

Kapitalizmin gelinen son aşamasında krizlerle beslendiği ve krizin onun doğasının bir parçası olduğu artık çok daha netleşmiştir. Esasında onun kriz diye tanımladığı ya da tanımlattığı sadece onun kendi kendini yeniden yapılandırması ve daha da güç kazanma aşamasıdır. Tabi bu durumu anlamak o kadar basit değil. Hele hele yaşadığımız coğrafya da son yıllarda bu denli  “para” ya tanrı gibi tapınmanın, özel mülkiyetin bu denli yaygınlaştığı bir dönem oldukça zor. Şu sıralar sadece magazinle siyaset yapan, magazinle düşünen, magazinle yaşayan bir durum yaşanıyor. Özellikle teorik düzeyde pek fazla bir üretim olmadığı bir dönemden geçiyoruz. Bu da pratiği doğrudan etkilemektedir. Sözde her şeyin birbirinin içine geçtiği, kimin kim olduğu belli olmayan bugün sarı olanın yarın yeşil, mavi olanın siyah, turuncu olanın kahverengi olduğu bir siyasal kaos dönemi yaşandığı iddia edilse de her şeyin değiştiği, pek çok farklı düşüncenin tartışılabildiği, pek çok farklı düşüncenin bir arada yer aldığı, iddiası başlı başına bir yalandır. Sömürenler yine burjuvalar ve işbirlikçileri, sömürülenler ise halen yine üretici güçler. En zor koşullarda çalışan, işsiz kalmamak adına her türlü insan hakkından vazgeçen, iş bulabilmek adına her şeye her yere başvuranların olduğu bir dönemde “kimin neresiyle teori yapmasını bekliyorsun ki” denilebilir ama içinde bulunduğumuz mevcut sistemi anlamadan kavramadan yorumlamadan ve bunu tartışmadan bundan kurtulmak mesihle, mehdiyle, gökten ya da yeraltından gelecek bir orduyla mümkün değil. Yani eni sonu bir şeyler yapılacaksa bir şeyler değişecekse bunu yine üretenler yapacak. Bu çelişkilerin ortadan kalkması ancak çelişkinin doğru anlaşılmasıyla mümkündür. Deve kuşu gibi toprağın altına ne kadar kafa sokulsa da düşünmeliyiz, tartışmalıyız, üretmeliyiz ve bu çelişkiye karşı mücadeleyi yükseltmeliyiz.
*
Kapitalizm, bireyi akıl ve ruh hastası yapar.

Bugün en fazla uyuşturucunun kullanıldığı, sakinleştiricinin kullanıldığı, uyku hapının kullanıldığı en fazla psikolog ve psikiyatrın iş gördüğü ülkeler kapitalizmin en yoğun olduğu ülkelerdir. İnsanın daha çocuk yaşta karşı karşıya kaldığı bunalımlar, stresler, krizler, kişilik ve kimlik sorunları bunların travmatik hallere dönüşmesi gizli ya da açık pek çok akıl ve ruh hastasının ortaya çıkmasının temel nedeni kapitalizmin insanı ve doğayı sömürmeye dayalı sistemidir.

Salaklaştırır kapitalizm. Aptallaştırır kapitaliz. Zamanla duygu ve düşünceyi geri dönülmez bir felce uğratır.

Kapitalist toplumda yaşayan insan zamanla bırakın insana olan sevgisini yitirmeyi kendisine bile sevgisi kalmaz. Bunun temel nedeni özel mülkiyetle olan ilişkisidir. Dolayısıyla aile ve devletle olan ilişkisidir. Bu üç temel ilişki aile, devlet ve özel mülkiyet arasındaki bağ anlaşılmadığı ve kavranmadığı sürece kapitalist toplumda bir insanın insanlıktan nasıl çıktığını ve bırakın bir hayvanı, bırakın bir robotu, bırakın bir makinayı bir ot gibi bile değildir. Ki ot deyip geçmeyin! Aslında otlar çok önemlidir. Ki dünyanın büyük bir kısmını otlar kaplamaktadır ve hem atmosferik hem de doğal yaşamı doğrudan etkileyen belirleyen bir özeliği vardır.

Kapitalist toplumda birey sadece şuna ya da buna yabancılaşmaz doğrudan doğruya insana ait olan her şeye karşı yabancılaşır. Yani zamanla insanlıktan çıkar. O acımasızlığı, duyarsızlığı, vicdansızlığı, iradesizliği, kişiliksizliği boşuna yaşamaz çünkü özel mülkiyet öylesine ego patlamaları yaratır ki bu ego zamanlar onu öylesine ele geçirir ki artık sadece para kazanan, çalışan, hizmet eden, yiyen, içen, harcayan, harcanan, tüketen, her şeyi parayla yapabileceğine, her şeyi parayla alabileceğine inanmaya başlar ki bu bir dinsel tapınma ve ibadet haline gelir. Çalışacak, hizmet edecek, para kazanacak koşa koşa harcayacak, şanına şan, şöhretine şöhret katacak çul çaput, beton, tuğla, bir sürü tahıl ve envayi çeşit ilaç, uyuşturucu, alkol, giyim, kuşam alacak ve daha neler neler böylece varolduğunu var olabileceğini sergileyecek ve ayrıcalıklı halinin bitmek tükenmez bir alt katındakine afra tafra bir üst katındaki ne ise öykünmeyle geçirecek o sahte yaşamını. Sevginin, aşkın sevgililer gününde, anne, baba sevgisini anneler, babalar gününde, anmaya başlayacak. Bayramları seyranları sadece tatil ya da kesip biçtiği öküzün büyüklüğüyle ölçecek. Paylaşımı, sokak kedilerine köpeklerine bir tas su bir lokma ekmek vermek sanacak. İşçilerin bindiği gidip geldiği yerlerden uzak durarak üzerine kiri pası bulaştırmayacak. Çocukluğunun, erginliğinin, ergenliğinin insana dair olan sevgiye dair olan neyi varsa hepsini çoktan koca koca yetişkin olmaların ardına kaldırıp atarak kendimle “barışığım halen kendimi genç hissediyorum” yalanlarına sarılacak. Yardıma ihtiyacı olanlara iki sms göndererek ya da bir kutu hazırlayıp en yakın hayır kurumuna vermeyi yardımlaşma dayanışma sayacak. Sokak kedilerine köpeklerine gösterdikleri ilgiyi doğaya ve canlı hayata gösterildiğini sanarak “iyi de ben kendi sokağımı süpürüyorum” diyerek milyonlarca katliama uğrayan hayvanın yaşama hakkı için sokağa bile çıkmayacak. “Japonya’da patlayan nükleer santralin bana ne zararı dokunacak” deyip burnunun dibine yapılmak istenen nükleer santralleri görmek için bol bol mangal sefası yapacak. “Nasıl olsa ben anadilimde eğitim yapıyorum” diyerek başkalarının anadilde eğitim hakkı talebine dönüp bakmayacak bile. Gerçi konuştuğu dilin anadili olduğu da şüpheli. İngilizce eğitim verilmesini çağdaşlık sayıp Arapça eğitimi gericilik sayacak kadar dil özürlü olacaksın ama kendi ana dilini bile doğru düzgün bilmeyeceksin.

Kapitalizmin yarattığı ve yaratacağı kişiliksizliği yaşamaya devam etmek ve buna karşı direnmemek ise daha büyük bir kişiliksizliktir.

Din afyondur deyince dinin esrar, eroin gibi bir uyuşturucu olmadığını dinin bir sömürü aracı olarak kullanıldığını anlatmaya çalışan Marks’ı anlamamakta ısrar edenler, kapitalizm yeni dinlerinde değil afyonlamak doğrudan damardan altın vuruşu çoktan yapmış olduğunun farkında bile değiller. Beyninde duyguya ve düşünceye yer bırakmayan sadece hizmet eden ve karşılığında parasını alan ve bu parayla koşa koşa tüketim mallarına, hizmetlerine saldıran moronlar sürüsü olmaktansa insanın, insanı ve doğayı sömürmediği insanlaşma yoluna yönelmeleri doğrudan hemen onları tedavi etmese de kurtarmasa da en azından acılarını hafifletecektir. Çünkü bu kurtuluş hemen ilk elden olacak gibi değil artık. Ancak yeni nesillere şimdiden başlanılırsa özel mülkiyet hastalığından kurtulma anlatılır, öğretilir, eğitilirse o zaman altın vuruştan onlar kurtulabilir.

HASAN HÜSEYİN BEYDİL
09.11.2011 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder