BÜROKRATİZM Mİ, BİLİMSEL
SOSYALİZM Mİ?
Marks bilimsel sosyalizme
ilişkin düşüncelerini burjuvazi ve işçi sınıfı arasındaki çelişkileri temel
alarak bu sınıf çelişkisine yönelik çözümlemeler üretmiştir. Ürettiği
düşünceler üretici güçlere burjuvazi karşısında en önemli kurtuluş kılavuzu
olmuştur. Kendisinden önceki pek çok düşünürün, filozofun, ekonomisttin, ütopik
(hayali) sosyalistin aksine ezen-ezilen, sömüren-sömürülen çelişkisi karşısında
teori ve pratiğin birlikteliği doğrultusunda kapitalizmin zor ile yıkılması ve
yerine de bilimsel sosyalist sistemin kurulmasını savunmuştur. Devrime ilişkin
belirlemeleri de üretici güçlerin müttefikliği ile doğrudan kapitalist sistemin
yerle bir edilmesini savunmuştur. Tüketime değil üretime dayalı, paylaşımcı,
üretici, özgürlükçü, eşitlikçi, sınırsız, sınıfsız, devletsiz, hiçbir zümre,
sınıf, milliyete dayalı olmayan insanlaşmayı kendisine öncelik alan bilimsel
sosyalizmi savunmuştur.
Kendinden önceki pek çok
düşünürden, filozoftan, ekonomistten, bilim adamlarından onların ortaya koyduğu
düşüncelerinden, tezlerinden, eserlerinden faydalanmıştır. Ondan öncekilerin
ezen-ezilen, sömüren-sömürülen çelişkisi üzerine yaptıkları çözümlemeleri
incelemiştir ve bu çelişkinin çözümüne ilişkin kurtuluşun bilimsel sosyalizmde
olduğunu disiplinize etmiştir.
Milliyetçilik, din
kapitalizmin sistem olarak yaşamını devam ettirmesinde en temel unsurlardandır.
Kapitalizmin ulus-devlet sistemi özellikle milliyetçilik ve din üzerinden
ayakta kalmayı başarmaktadır. Topluma milliyetçilik ve dinsel düşünceleri en
iyi şekilde pazarlayarak onların sisteme bağlılığını sıkı sıkıya garanti altına
alır kapitalizm.
Marks kendinden önceki
düşünürlerin aksine tekrardan kaçınmıştır. Ütopik yaklaşımlardan uzak
durmuştur. Ortaya koyduğu düşünce sistemi doğru bir bakış açısıyla
incelendiğinde çok net görülecektir ki düşünceleri bilimsel dayanaklarla ve
tarihsel gerçekliklerle desteklenmektedir.
Zaman zaman idealizmle,
düalizmle ve onun savunucularıyla Marks’ın materyalist düşüncesi
karıştırılmaktadır ki bunu Marksist düşünceden gıdasını alanlar arasından bile
adeta bile bile bu saldırı yapılmaktadır. Oysa Marks ve düşünce sistemi
idealizmle, düalizmle ilişkilendirilemez. Onun düşünce sistemi kendinden önceki
düşüncelerden nicel, nitel olarakta, soyut ve somut olarak da ayrılmaktadır.
Marksizm’e ait birkaç eser okunarak Marksizm’i anladıklarını düşünenler onun
eserlerinin tamamını daha dikkatli ve özenli incelemelidir.
Hegel’in burjuvazinin
hizmetinde olan ve dinle olan bağını koparamayan düşünceleri açık ve nettir.
Hegel hiçbir eserinde ezen-ezilen, sömüren-sömürülen çelişkisinde çözüm olarak
üretici güçlerin burjuvazi karşısında devrimci bir tutum içinde devrim yoluyla
kapitalizmi yerle bir etmesini asla önermemiştir. Kaldı ki kendisi doğrudan
doğruya burjuvazinin ideologları arasında yer almaktadır. Özellikle de
idealizmi aşamamıştır kaldı ki aşmayı da düşünmemiştir. Hâkim güçler karşısında
adeta “haddini” aşmamıştır. Ona bahşedilen unvanlar, yaşam tarzı, kariyerlere
arkasını dönmemiştir.
Marks ise burjuvazinin hiçbir
unvanına, yaşam tarzına, kariyerine dönüp de bakmamış kendisini üretici
güçlerin kurtuluşuna adamıştır. Bu amaçla da hem teorik hem de pratik çalışmalarıyla
bilimsel sosyalizm adına yoldaşı Engels’le birlikte ömrünün sonuna kadar
mücadelesine devam etmiştir. Bu mücadeleyi olağanüstü bir şekilde
gerçekleştirmiştir.
Marks’ın ve Engels’in birlikte
yaptıkları çözümlemeler tüm dünyaya yayıldı. Tüm dünyadaki üretici güçlerin
kurtuluşuna referans oldu. İnsanlığın ve doğanın kapitalist sistemin
sömürüsünden kurtuluşunun da en önemli referansı oldu, bilimsel sosyalizm.
Lenin, Marks’ın ve Engels’in
ortaya koyduğu bilimsel sosyalizmi, ilk olarak feodal ve kapitalist bir sistemi
yıkarak üretici güçlerin din, dil, ırk, mezhep, milliyet ayrımı gözetmeksizin
tüm bu farklılıklara rağmen onlarca halkı özgür, eşit kılan sistemi
yerleştirdi. Bunu da devrimle gerçekleştirdi.
Marks’ın, Engels’in, Lenin’in
üretici güçler ve insan ve doğa için teorik ve pratik olarak ortaya koydukları
daha sonra onları ve düşüncelerini izleyenler tarafından da dünyanın çeşitli
ülkelerinde de sosyalist devrimler gerçekleşmesini sağladı.
Bu devrimleri küçümsemek,
basitleştirmek, sıradanlaştırmak bu devrimleri inkârdır. Üç gün bile olsa
burjuvazi karşısında yılmadan usanmadan savaşım, üç gün bile olsa burjuvazinin
hâkimiyetini yerle bir etmek dahi önemli ve değerlidir insanlık ve doğa adına.
Bu devrimlerin insanlığa ve
doğaya kazanımlarının inkârı insanlığın inkârıdır.
Marks’ı, Engels’i, Lenin’i,
inkâr bu devrimleri inkârdır. Hem ideolog olarak hem önder olarak devrimlere
öncülük etmiş olanların her birinin ödedikleri bedel insanlık adına ödenmiş
bedellerdir. Hayatları boyunca hiçbir ülkenin himayesine, güdümüne girmeden son
nefeslerine kadar mücadele etmiş olan bu insanlar insanlığın tartışmasız en
önemli önderleridir.
Reel sosyalizmle, bilimsel
sosyalizm arasındaki farkı hala anlamamış olanların sosyalizm adına yazması ya
da konuşması sadece sosyalizme ihanettir hatta hatta kapitalist işbirliğidir.
Kruçev’den sonra başlayan
dönem ile onun öncesindeki dönem karıştırılmaktadır. Lenin ve Stalin dönemi
arasında kalan dönemde uygulanan sistem yaşanan en önemli sosyalizm deneyimdir.
Kapitalizm bilimsel sosyalizmin daha da yaygınlaşacağını anladığı bir dönemde
“kendi avrupa’sı”nda ve “abd’si”nde de bedel ödenmesine rağmen faşizme göz
yummuştur ve ikinci emperyalist savaş insanlığa ve doğaya pahalıya mal
olmuştur. Bu savaş Stalin’in öngörüleri ve Sovyetlerin çok ağır bedeller
ödemesiyle son buldu. Bugün liberal, demokrat, çağdaş bir avrupa birliğinden
bahsediliyorsa bugün işsizlik sigortası, sendika, sosyal haklar vs gibi haklar
var ise bu Stalin’in nazileri avrupa’dan kazımasıyla gerçekleşmiştir. Buradan
Stalin’inin kurduğu bir avrupa birliği anlaşılmasın. Emperyalizm ikinci
emperyalist savaşı kendisine evrilterek bugünün koşullarını yaratmıştır.
Bürokratizm; çeşitli çevreler
“reel sosyalizm” olarak dillendirse de doğrudan ya da dolaylı yoldan dahi
sosyalizmle ilgisi olmayan tamamen iktidarcı bir sistem olan bürokratizm sadece
Sovyetlerde Kruçev’den sonrası yaşanmış gibi görülse de pek çok ülke
bürokratizm üzerinden yönetilmektedir. Bu sistem halende hemen hemen tüm
dünyada yaşanmaktadır. Bürokratizm Kruçev’den sonra geliştirilen bir
anlayıştır. Bu anlayış sosyalizmden zamanla uzaklaşmayı getirmiştir. Zamanla
sosyalizme ihanetle, sosyalizme zarar vermiştir. Bürokratizm, kapitalizme
hizmet etmiştir sosyalizme değil. Dolayısıyla aklı başında bilimsel sosyalizmi
savunan hiç kimse bürokratizmi savunmaz. Dolaysıyla kapitalizme karşı mücadele
ettiğini iddia edenlerin ağızlarına sakız edercesine reel sosyalizm kavramını
kullanarak sözde kapitalizme eleştiri yaptıklarını düşüneceklerine bilimsel
sosyalizmi kapitalizme karşı savunmalıdır. Reel sosyalizm bilimsel sosyalizmden
sapma olsa da kapitalizm değildir ancak kapitalizme sonuç itibariyle hizmet
etmiştir.
Lenin sonrası Stalin,
Dimitrov, Enver Hoca, Tito, Mao, Castro, Che, Ho Chi Minh ve daha pek çoğu üretici
güçlerin öncülüğünde insanlığın ve doğanın kapitalizm karşısında onurlu
savaşımlar ve mücadeleler vermişlerdir ve devrimlerini gerçekleştirmiş bilimsel
sosyalizme yani insanlaşmaya doğru yolculuklarını belirli sürelerde olsa da
kapitalizm karşısında zaferle sonuçlandırmıştır. Özü ve esası itibariyle
kapitalizm karşısında elde edilen zaferler hiçbir dinin, mezhebin, ırkın,
milliyetin, cinsiyetin, coğrafyanın zaferi değil insanlığın insanlaşma
yolundaki zaferleridir. Bu zaferlerin üç günü de üç yüz yılı da insanlık adına
önemlidir. Salt teorik ya da geçici zaferler ya da halen devam eden kapitalizme
rağmen devrim yaptık demekte sosyalizme ihanettir.
Kapitalist devletler
emperyalist emellerini gerçekleştirebilmek adına her türlü teorik pratik
faaliyetleri yapar. Bu onun doğasıdır. Sömürüye dayalı sistemini ayakta tutma
adına tanrı-devlet-güç üçgenli hegemonyasını devam ettirmek adına her türlü
yola başvurur. Çeşitli ülkelerin ittifakıyla kapitalizm devam etmektedir.
Burada temel olan hangi ülkenin neyi ne kadar yaptığı kadar halen devam eden
sömürü karşısında mevcut bilimsel sosyalist çevrelerin tavrı ve duruşu daha
önemlidir.
HASAN HÜSEYİN BEYDİL
15.08.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder