14 Şubat 2016 Pazar

BÜROKRATİZM Mİ, BİLİMSEL SOSYALİZM Mİ?

Marks bilimsel sosyalizme ilişkin düşüncelerini burjuvazi ve işçi sınıfı arasındaki çelişkileri temel alarak bu sınıf çelişkisine yönelik çözümlemeler üretmiştir. Ürettiği düşünceler üretici güçlere burjuvazi karşısında en önemli kurtuluş kılavuzu olmuştur. Kendisinden önceki pek çok düşünürün, filozofun, ekonomisttin, ütopik (hayali) sosyalistin aksine ezen-ezilen, sömüren-sömürülen çelişkisi karşısında teori ve pratiğin birlikteliği doğrultusunda kapitalizmin zor ile yıkılması ve yerine de bilimsel sosyalist sistemin kurulmasını savunmuştur. Devrime ilişkin belirlemeleri de üretici güçlerin müttefikliği ile doğrudan kapitalist sistemin yerle bir edilmesini savunmuştur. Tüketime değil üretime dayalı, paylaşımcı, üretici, özgürlükçü, eşitlikçi, sınırsız, sınıfsız, devletsiz, hiçbir zümre, sınıf, milliyete dayalı olmayan insanlaşmayı kendisine öncelik alan bilimsel sosyalizmi savunmuştur.

Kendinden önceki pek çok düşünürden, filozoftan, ekonomistten, bilim adamlarından onların ortaya koyduğu düşüncelerinden, tezlerinden, eserlerinden faydalanmıştır. Ondan öncekilerin ezen-ezilen, sömüren-sömürülen çelişkisi üzerine yaptıkları çözümlemeleri incelemiştir ve bu çelişkinin çözümüne ilişkin kurtuluşun bilimsel sosyalizmde olduğunu disiplinize etmiştir.

Milliyetçilik, din kapitalizmin sistem olarak yaşamını devam ettirmesinde en temel unsurlardandır. Kapitalizmin ulus-devlet sistemi özellikle milliyetçilik ve din üzerinden ayakta kalmayı başarmaktadır. Topluma milliyetçilik ve dinsel düşünceleri en iyi şekilde pazarlayarak onların sisteme bağlılığını sıkı sıkıya garanti altına alır kapitalizm.
Marks kendinden önceki düşünürlerin aksine tekrardan kaçınmıştır. Ütopik yaklaşımlardan uzak durmuştur. Ortaya koyduğu düşünce sistemi doğru bir bakış açısıyla incelendiğinde çok net görülecektir ki düşünceleri bilimsel dayanaklarla ve tarihsel gerçekliklerle desteklenmektedir.
Zaman zaman idealizmle, düalizmle ve onun savunucularıyla Marks’ın materyalist düşüncesi karıştırılmaktadır ki bunu Marksist düşünceden gıdasını alanlar arasından bile adeta bile bile bu saldırı yapılmaktadır. Oysa Marks ve düşünce sistemi idealizmle, düalizmle ilişkilendirilemez. Onun düşünce sistemi kendinden önceki düşüncelerden nicel, nitel olarakta, soyut ve somut olarak da ayrılmaktadır. Marksizm’e ait birkaç eser okunarak Marksizm’i anladıklarını düşünenler onun eserlerinin tamamını daha dikkatli ve özenli incelemelidir.

Hegel’in burjuvazinin hizmetinde olan ve dinle olan bağını koparamayan düşünceleri açık ve nettir. Hegel hiçbir eserinde ezen-ezilen, sömüren-sömürülen çelişkisinde çözüm olarak üretici güçlerin burjuvazi karşısında devrimci bir tutum içinde devrim yoluyla kapitalizmi yerle bir etmesini asla önermemiştir. Kaldı ki kendisi doğrudan doğruya burjuvazinin ideologları arasında yer almaktadır. Özellikle de idealizmi aşamamıştır kaldı ki aşmayı da düşünmemiştir. Hâkim güçler karşısında adeta “haddini” aşmamıştır. Ona bahşedilen unvanlar, yaşam tarzı, kariyerlere arkasını dönmemiştir.

Marks ise burjuvazinin hiçbir unvanına, yaşam tarzına, kariyerine dönüp de bakmamış kendisini üretici güçlerin kurtuluşuna adamıştır. Bu amaçla da hem teorik hem de pratik çalışmalarıyla bilimsel sosyalizm adına yoldaşı Engels’le birlikte ömrünün sonuna kadar mücadelesine devam etmiştir. Bu mücadeleyi olağanüstü bir şekilde gerçekleştirmiştir.
Marks’ın ve Engels’in birlikte yaptıkları çözümlemeler tüm dünyaya yayıldı. Tüm dünyadaki üretici güçlerin kurtuluşuna referans oldu. İnsanlığın ve doğanın kapitalist sistemin sömürüsünden kurtuluşunun da en önemli referansı oldu, bilimsel sosyalizm.

Lenin, Marks’ın ve Engels’in ortaya koyduğu bilimsel sosyalizmi, ilk olarak feodal ve kapitalist bir sistemi yıkarak üretici güçlerin din, dil, ırk, mezhep, milliyet ayrımı gözetmeksizin tüm bu farklılıklara rağmen onlarca halkı özgür, eşit kılan sistemi yerleştirdi. Bunu da devrimle gerçekleştirdi.

Marks’ın, Engels’in, Lenin’in üretici güçler ve insan ve doğa için teorik ve pratik olarak ortaya koydukları daha sonra onları ve düşüncelerini izleyenler tarafından da dünyanın çeşitli ülkelerinde de sosyalist devrimler gerçekleşmesini sağladı.

Bu devrimleri küçümsemek, basitleştirmek, sıradanlaştırmak bu devrimleri inkârdır. Üç gün bile olsa burjuvazi karşısında yılmadan usanmadan savaşım, üç gün bile olsa burjuvazinin hâkimiyetini yerle bir etmek dahi önemli ve değerlidir insanlık ve doğa adına.

Bu devrimlerin insanlığa ve doğaya kazanımlarının inkârı insanlığın inkârıdır.

Marks’ı, Engels’i, Lenin’i, inkâr bu devrimleri inkârdır. Hem ideolog olarak hem önder olarak devrimlere öncülük etmiş olanların her birinin ödedikleri bedel insanlık adına ödenmiş bedellerdir. Hayatları boyunca hiçbir ülkenin himayesine, güdümüne girmeden son nefeslerine kadar mücadele etmiş olan bu insanlar insanlığın tartışmasız en önemli önderleridir.
Reel sosyalizmle, bilimsel sosyalizm arasındaki farkı hala anlamamış olanların sosyalizm adına yazması ya da konuşması sadece sosyalizme ihanettir hatta hatta kapitalist işbirliğidir.

Kruçev’den sonra başlayan dönem ile onun öncesindeki dönem karıştırılmaktadır. Lenin ve Stalin dönemi arasında kalan dönemde uygulanan sistem yaşanan en önemli sosyalizm deneyimdir. Kapitalizm bilimsel sosyalizmin daha da yaygınlaşacağını anladığı bir dönemde “kendi avrupa’sı”nda ve “abd’si”nde de bedel ödenmesine rağmen faşizme göz yummuştur ve ikinci emperyalist savaş insanlığa ve doğaya pahalıya mal olmuştur. Bu savaş Stalin’in öngörüleri ve Sovyetlerin çok ağır bedeller ödemesiyle son buldu. Bugün liberal, demokrat, çağdaş bir avrupa birliğinden bahsediliyorsa bugün işsizlik sigortası, sendika, sosyal haklar vs gibi haklar var ise bu Stalin’in nazileri avrupa’dan kazımasıyla gerçekleşmiştir. Buradan Stalin’inin kurduğu bir avrupa birliği anlaşılmasın. Emperyalizm ikinci emperyalist savaşı kendisine evrilterek bugünün koşullarını yaratmıştır.

Bürokratizm; çeşitli çevreler “reel sosyalizm” olarak dillendirse de doğrudan ya da dolaylı yoldan dahi sosyalizmle ilgisi olmayan tamamen iktidarcı bir sistem olan bürokratizm sadece Sovyetlerde Kruçev’den sonrası yaşanmış gibi görülse de pek çok ülke bürokratizm üzerinden yönetilmektedir. Bu sistem halende hemen hemen tüm dünyada yaşanmaktadır. Bürokratizm Kruçev’den sonra geliştirilen bir anlayıştır. Bu anlayış sosyalizmden zamanla uzaklaşmayı getirmiştir. Zamanla sosyalizme ihanetle, sosyalizme zarar vermiştir. Bürokratizm, kapitalizme hizmet etmiştir sosyalizme değil. Dolayısıyla aklı başında bilimsel sosyalizmi savunan hiç kimse bürokratizmi savunmaz. Dolaysıyla kapitalizme karşı mücadele ettiğini iddia edenlerin ağızlarına sakız edercesine reel sosyalizm kavramını kullanarak sözde kapitalizme eleştiri yaptıklarını düşüneceklerine bilimsel sosyalizmi kapitalizme karşı savunmalıdır. Reel sosyalizm bilimsel sosyalizmden sapma olsa da kapitalizm değildir ancak kapitalizme sonuç itibariyle hizmet etmiştir.

Lenin sonrası Stalin, Dimitrov, Enver Hoca, Tito, Mao, Castro, Che, Ho Chi Minh ve daha pek çoğu üretici güçlerin öncülüğünde insanlığın ve doğanın kapitalizm karşısında onurlu savaşımlar ve mücadeleler vermişlerdir ve devrimlerini gerçekleştirmiş bilimsel sosyalizme yani insanlaşmaya doğru yolculuklarını belirli sürelerde olsa da kapitalizm karşısında zaferle sonuçlandırmıştır. Özü ve esası itibariyle kapitalizm karşısında elde edilen zaferler hiçbir dinin, mezhebin, ırkın, milliyetin, cinsiyetin, coğrafyanın zaferi değil insanlığın insanlaşma yolundaki zaferleridir. Bu zaferlerin üç günü de üç yüz yılı da insanlık adına önemlidir. Salt teorik ya da geçici zaferler ya da halen devam eden kapitalizme rağmen devrim yaptık demekte sosyalizme ihanettir.

Kapitalist devletler emperyalist emellerini gerçekleştirebilmek adına her türlü teorik pratik faaliyetleri yapar. Bu onun doğasıdır. Sömürüye dayalı sistemini ayakta tutma adına tanrı-devlet-güç üçgenli hegemonyasını devam ettirmek adına her türlü yola başvurur. Çeşitli ülkelerin ittifakıyla kapitalizm devam etmektedir. Burada temel olan hangi ülkenin neyi ne kadar yaptığı kadar halen devam eden sömürü karşısında mevcut bilimsel sosyalist çevrelerin tavrı ve duruşu daha önemlidir.

HASAN HÜSEYİN BEYDİL
15.08.2011 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder