ARİSTOKRATİK
BURJUVALAR DEVLETİ
Özellikle
iki yüz yıldır emperyalizmin başını İngiltere çekerken, 1946’dan sonra ABD baş
aktör oldu. Elbette emperyalizmin baş aktörü olmak sadece rol kesmek değil.
ABD’de kendinden önceki sömürgecileri aratmayacak şekilde özellikle 1946’dan
beri yoğun bir şekilde insanın ve doğanın sömürüsünde durmaksızın yola devam
etmektedir. Elbette ki ABD’de demek kimileri için sadece Amerika Birleşik
Devletleri adı ile anılsa da esas adı ARİSTOKRATİK BURJUVALAR DEVLETİ’dir. Yani
tüm dünyadaki en soylu, en güçlü, en eski, en köklü, en sömürücü burjuvaların
oluşturduğu devlettir. Zaman zaman yeni burjuvalar da eklense de bu ülkedeki
burjuvaların geçmişi çok eskilere dayanmaktadır. Feodal düzenden arta kalan ne
kadar soyluluk, asilzadelik, kraliyet unvanları vs de bu burjuvaların himayesi
altındadır. Yani sadece bir fabrika bir işçi bir üretilen mal ve onun üzerinden
elde edilen üretilen maldan elde edilen geliri ve emeği sömürmez geçmişten
günümüze kadar gelen ne kadar sömürgeci, hegomonik, barbarist anlayış varsa
hepsini bünyesinde barındırmaktır. ABD’yi sadece yeni günümüz kapitalist
sisteminin bir temsilcisi, ülkesi, vs gibi görmek tarihsel bir yanılgıdır.
Tarih boyunca devam ede gelen insanın ve doğanın sömürüsü üzerine kurulu ne
kadar sistem varsa bu sistemlerin bir arada toplanmış haline Aristokratik
Burjuvalar Devleti yani ABD denir.
*
ABD
elbette ki dünyadaki insanı ve doğayı sömürme girişimlerini tek başına
yapmamaktadır. Aslında ne kadar ayrı ülke, sınır, bayrak, hatta yönetimsel,
bürokratik, askeri, farklılıklar varsa da işbirliği içinde olduğu ülkeler
esasında bir bütünün parçalarıdır. Örneğin; İngiltere (Kanada, Avustralya, Yeni
Zelanda), İsrail bu iki ülkede olabilecek her türlü olay doğrudan ABD’yi
bağlar. Diyelim ki İngiltere ya da İsrail’e yönelik herhangi bir askeri,
ekonomik, diplomatik vs bir saldırı söz konusu olduğunda bunu doğrudan
kendisine yapılmış bir saldırı olarak kabul eder. Bunların hepsi ABD için doğal,
yasal, normal davranışlardır. Aynı şiddette, aynı ölçüde olmasa da diğer
işbirliği içinde olduğu ya da askeri üs olarak kullandığı, ekonomik
kaynaklarını ve emeğini sömürdüğü ülkelerinde sınırları, bayrakları, yönetim ve
bürokratik şekli ne olursa onlara da yönelik herhangi bir saldırı söz konusu
olduğunda da kendisine yapılmış gibi algılar ve ona göre kararlar alır. Bunda
şaşıracak, şok olacak herhangi bir şey yok, bu da doğal. Sonuçta iki insan
arasında da olsa, iki topluluk arasında da olsa, iki toplum arasında da olsa
bir ortaklaşma, işbirliği, ittifak varsa karşılıklı birbirlerinin haklarını her
türlü koşulda her yerde savunmak doğaldır.
*
ABD’de
özellikle sömürgeci faaliyetlerini ve komünizme karşı mücadelesini 1946’lardan
1980’ kadar ittihat ve terakkinin devamı olan -bazı konularda farklı gibi dursa
da- Kemalistlerle devam ettirdi. 1980 sonrası Kemalizm’den doğrudan kopma
olmasa da özalizmle devam etmiştir. 1980’den sonra ABD’ özellikle bu coğrafyada
ve diğer sosyalist ülkelere sınır ülkelerde “yeşil kuşak” denilen stratejiyi
ortaya koydu. Yeşil kuşak yeşil kuşak diye dillendirilen bu strateji nedense
pek çok çevre tarafından tam olarak halen anlaşılmamıştır. Bu aynı zamanda bir
projedir ve bu projenin en önemli amacı hem uygulandığı ülkelerde hem sınır
olduğu ülkelerde olabilecek komünist gelişmelere karşı doğrudan müdahaleyi
gerçekleştirmek içindir. Aynı zamanda da uygulandığı ülkeyi en iyi, en sıkı, en
iyi şekilde sömürmek için uygulanan bir projedir. Bu projenin en önemli
argümanı da “din” dir. En önemli dinde “islam” dinidir. Komünizme karşı islam
dini kullanılarak oluşturulan yeşil kuşak projesi her ne şekilde olursa olsun
hangi kanattan olursa olsun bu amaca hizmet etmek zorundadır. Aksi halde bu
projeye uymayan da her kim olursa olsun isterse geçmişte bu düzenin bir
görevlisi, yöneticisi ya da bu düzene nereden ne şekilde karşı olursa olsun bu
tür kişi ya da gruplar doğrudan cezalandırılacaktır, tutuklanacaktır, yer yer
de yargısız, infaz edilecektir. Burada şaşılacak bir durum yok. Bu tamamen bir
zamanlar Amerika kıtasını işgal, istila, gasp edenlerin oradaki yerli halkı
yani oranın bin yıllardır yaşayan halklarını “vahşi, ilkel, geri, medeniyetsiz,
yarı hayvan yarı insan” olarak görerek katlettiyse, soyunu kuruttuysa bugün
sadece neredeyse milli parklar içinde koruma altına alınmış hayvan türleri gibi
yaşayan bu halkların başına ne geldiyse bu yeşil kuşak projesi (komünizme karşı
mücadele kuşağı) adı altında adım adım halkları yok etmektedir. Yeşil kuşak,
din, islam bunların hepsi sadece kapitalizmin devamı adına emperyalizmin
gelişebilecek komünist bir dalgaya karşı kurduğu küçük bir bariyerdir.
HASAN
HÜSEYİN BEYDİL
03.10.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder