17 Şubat 2016 Çarşamba

ARİSTOKRATİK BURJUVALAR DEVLETİ

Özellikle iki yüz yıldır emperyalizmin başını İngiltere çekerken, 1946’dan sonra ABD baş aktör oldu. Elbette emperyalizmin baş aktörü olmak sadece rol kesmek değil. ABD’de kendinden önceki sömürgecileri aratmayacak şekilde özellikle 1946’dan beri yoğun bir şekilde insanın ve doğanın sömürüsünde durmaksızın yola devam etmektedir. Elbette ki ABD’de demek kimileri için sadece Amerika Birleşik Devletleri adı ile anılsa da esas adı ARİSTOKRATİK BURJUVALAR DEVLETİ’dir. Yani tüm dünyadaki en soylu, en güçlü, en eski, en köklü, en sömürücü burjuvaların oluşturduğu devlettir. Zaman zaman yeni burjuvalar da eklense de bu ülkedeki burjuvaların geçmişi çok eskilere dayanmaktadır. Feodal düzenden arta kalan ne kadar soyluluk, asilzadelik, kraliyet unvanları vs de bu burjuvaların himayesi altındadır. Yani sadece bir fabrika bir işçi bir üretilen mal ve onun üzerinden elde edilen üretilen maldan elde edilen geliri ve emeği sömürmez geçmişten günümüze kadar gelen ne kadar sömürgeci, hegomonik, barbarist anlayış varsa hepsini bünyesinde barındırmaktır. ABD’yi sadece yeni günümüz kapitalist sisteminin bir temsilcisi, ülkesi, vs gibi görmek tarihsel bir yanılgıdır. Tarih boyunca devam ede gelen insanın ve doğanın sömürüsü üzerine kurulu ne kadar sistem varsa bu sistemlerin bir arada toplanmış haline Aristokratik Burjuvalar Devleti yani ABD denir.
*
ABD elbette ki dünyadaki insanı ve doğayı sömürme girişimlerini tek başına yapmamaktadır. Aslında ne kadar ayrı ülke, sınır, bayrak, hatta yönetimsel, bürokratik, askeri, farklılıklar varsa da işbirliği içinde olduğu ülkeler esasında bir bütünün parçalarıdır. Örneğin; İngiltere (Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda), İsrail bu iki ülkede olabilecek her türlü olay doğrudan ABD’yi bağlar. Diyelim ki İngiltere ya da İsrail’e yönelik herhangi bir askeri, ekonomik, diplomatik vs bir saldırı söz konusu olduğunda bunu doğrudan kendisine yapılmış bir saldırı olarak kabul eder. Bunların hepsi ABD için doğal, yasal, normal davranışlardır. Aynı şiddette, aynı ölçüde olmasa da diğer işbirliği içinde olduğu ya da askeri üs olarak kullandığı, ekonomik kaynaklarını ve emeğini sömürdüğü ülkelerinde sınırları, bayrakları, yönetim ve bürokratik şekli ne olursa onlara da yönelik herhangi bir saldırı söz konusu olduğunda da kendisine yapılmış gibi algılar ve ona göre kararlar alır. Bunda şaşıracak, şok olacak herhangi bir şey yok, bu da doğal. Sonuçta iki insan arasında da olsa, iki topluluk arasında da olsa, iki toplum arasında da olsa bir ortaklaşma, işbirliği, ittifak varsa karşılıklı birbirlerinin haklarını her türlü koşulda her yerde savunmak doğaldır.
*
ABD’de özellikle sömürgeci faaliyetlerini ve komünizme karşı mücadelesini 1946’lardan 1980’ kadar ittihat ve terakkinin devamı olan -bazı konularda farklı gibi dursa da- Kemalistlerle devam ettirdi. 1980 sonrası Kemalizm’den doğrudan kopma olmasa da özalizmle devam etmiştir. 1980’den sonra ABD’ özellikle bu coğrafyada ve diğer sosyalist ülkelere sınır ülkelerde “yeşil kuşak” denilen stratejiyi ortaya koydu. Yeşil kuşak yeşil kuşak diye dillendirilen bu strateji nedense pek çok çevre tarafından tam olarak halen anlaşılmamıştır. Bu aynı zamanda bir projedir ve bu projenin en önemli amacı hem uygulandığı ülkelerde hem sınır olduğu ülkelerde olabilecek komünist gelişmelere karşı doğrudan müdahaleyi gerçekleştirmek içindir. Aynı zamanda da uygulandığı ülkeyi en iyi, en sıkı, en iyi şekilde sömürmek için uygulanan bir projedir. Bu projenin en önemli argümanı da “din” dir. En önemli dinde “islam” dinidir. Komünizme karşı islam dini kullanılarak oluşturulan yeşil kuşak projesi her ne şekilde olursa olsun hangi kanattan olursa olsun bu amaca hizmet etmek zorundadır. Aksi halde bu projeye uymayan da her kim olursa olsun isterse geçmişte bu düzenin bir görevlisi, yöneticisi ya da bu düzene nereden ne şekilde karşı olursa olsun bu tür kişi ya da gruplar doğrudan cezalandırılacaktır, tutuklanacaktır, yer yer de yargısız, infaz edilecektir. Burada şaşılacak bir durum yok. Bu tamamen bir zamanlar Amerika kıtasını işgal, istila, gasp edenlerin oradaki yerli halkı yani oranın bin yıllardır yaşayan halklarını “vahşi, ilkel, geri, medeniyetsiz, yarı hayvan yarı insan” olarak görerek katlettiyse, soyunu kuruttuysa bugün sadece neredeyse milli parklar içinde koruma altına alınmış hayvan türleri gibi yaşayan bu halkların başına ne geldiyse bu yeşil kuşak projesi (komünizme karşı mücadele kuşağı) adı altında adım adım halkları yok etmektedir. Yeşil kuşak, din, islam bunların hepsi sadece kapitalizmin devamı adına emperyalizmin gelişebilecek komünist bir dalgaya karşı kurduğu küçük bir bariyerdir.

HASAN HÜSEYİN BEYDİL
03.10.2011 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder