DEVLET SORUNA GİRİŞ
Günümüz koşullarında teorik ve pratik olarak devlet meselesi daha fazla önem kazanıyor.
Günümüz koşullarında teorik ve pratik olarak devlet meselesi daha fazla önem kazanıyor.
Hani pek çoğumuzun iş de,
okulda, otobüste, fabrikada, kuyruklarda vs birbirimize ‘’ne olacak bu memleketin hali?’’ gibi pek
çok soru sorarız.
Bu ve benzeri pek çok sorun
‘devlet meselesi’ ya da ‘devlet sorunu’dur. Uzun yıllardır pek çok insan, grup,
örgüt, parti bu sorunu her daim tartışa gelmiştir. Bu tartışmalar genelde
sorunun merkezinden çok kıyısından ve köşesinden yapılmıştır. Dolayısıyla
tartışmalar sorunun hem merkezinde hem de temelinde olmadığından çözümlerde
kıyıdan ve köşeden olmaktadır.
Emperyalizm ve onun dünyaya
dayattığı irili ufaklı pek çok savaş, tekelci kapitalizmin gelişerek
devletlerin tekelci devlet kapitalizmi durumuna doğru hala gelişmesini
sağlamakta. ‘’Küresel mali kriz’’, ‘’Küresel kriz’’ daha pek çok tanımla
tanımlanan sözde kriz safsatası özde tekelci devlet kapitalizminin
gelişmesinden başka bir şey değildir. Yapılan müdahalelerin hiç biri çalışan ve
üretenlerin lehine değil tam tersine aleyhinedir. Alınan tedbirler vs hepsi
kapitalist devletlerin yine yeniden bir daha, ayakta durmasını sağladıkları
burjuvazinin çıkarları doğrultusunda alınmaktadır.
Emperyalist devletlerle içli
dışlı olan diğer kapitalist devletler üretici güçler üzerinde daha fazla baskı
yaratmakta ve bunu daha da artıracaktır.
En küçük muhalif sese dahi
tahammül edemeyen kapitalist devletler her türlü fiziki, psikolojik, ekonomik,
siyasal, baskı araçlarını devreye sokmakta. Emperyalist ülkeler elbette ki
savaş harcamaları ve içerde halkına sus payı olarak dağıttığı kredilerin geri
dönüşümü gecikince ya da olmayınca bunun herhangi bir buhrana, sosyal
patlamaya, ayaklanmaya dönüşmemesi için hemen kesenin ağzını açtı. Açtı
açmasına, bu kese elbette kendi kesesi değil. Üretici güçlerden toplanan
vergiler. Dağıtılan paraların geri alınması elbette yeni vergiler ve yeni
zamlar oalrak yine üretici güçlere ödetiliyor.
Irak, Afganistan, Lübnan,
Filistin, Gürcistan ve diğer bölgelerde uzayıp giden savaş hem bölge halklarını
hem de dünya halklarını artık yeter dedirtecek boyutlara ulaşıyor.
Öfke her geçen gün daha da
artıyor.
Ülkemizde ve dünyada BİLİMSEL
SOSYALİZM hem teorik hem de pratik olarak
daha fazla önem kazanıyor.
Uzun yıllardır oportünizm hem
ülkemizdeki hem de dünyadaki pek çok sosyalist partinin içine işlemiştir. Ve bu
oportünizm kendisini daha çok sosyal-şovenizm akımıyla ortaya koyuyor. Elbette
bu politik yanılsamanın temelinde bilimsel sosyalizmin doğru okunmaması
yatıyor.
Sosyal-şovenizm akımı kendisini
sözde öylesine sosyalist tanımlar ki kimse bu konu da eline su bile dökemez.
Oysa pratikte şoven olan bu akımın öncüleri ve önderleri sadece işbirlikçi
tekelci burjuvazinin çıkarlarına değil doğrudan doğruya burjuvazinin devletinin
çıkarlarını koşar adımlarla ayak uyduruyor.
Bunun temel sebebi kapitalist
devletlerin uzun zamandır karşı konulmaz bir şekilde halkları sömürmeye devam
etmesidir.
İşte emperyalizmin her türlü,
askeri, siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel her türlü savaşımının
sürdürülmesi ve bunun devamlı kılması halklar üzerindeki bu yağmanın, talanın,
gaspın devamlılığını sağlamak ve ganimetlerin paylaşılması temelindedir, tüm bu
kavga, dövüş, savaş, boğuşma.
Emperyalizm kendini ayakta
tutabilmek için bu kargaşa ve boğuşmaya mahkumdur.
Kargaşa ve boğuşma
emperyalizmin gıdasıdır.
Üretici güçler kendi ülkesinin
işbirlikçi tekelci burjuvazisi ve emperyalist burjuvazi tarafından yapılan
baskılardan kurtuluş yolu; mevcut devlet üzerindeki oportünistlik temelindeki
her türlü yaklaşıma karşı öncelikli olarak savaş açmalı. Bu savaşım olmadan
üretici güçler asla önlerini göremezler.
İlk önce bilimsel sosyalizmin
ortaya koyduğu devlet ve devlet yönetimini doğru şekilde öğrenmeliyiz ve
anlamalıyız. Devamında da oportünizmin BİLİMSEL SOSYALİST devlet anlayışını
nasıl çarpıttığını ve doğrusunu ortaya koymalıyız. Bu temelden hareketle
oportünist bataklığa saplanmış olanları inceleyip gereken her türlü sonucu
ortaya koymalıyız. Sosyalist tarih açısından bakıldığında hem ülkemizdeki hem
de dünyadaki BİLİMSEL SOSYALİST deneyleri, çalışmaları, eylemleri, devrimleri
ve bunlardan çıkarılacak sonuçları da doğru okumalıyız.
Emperyalist saldırıları ve
halklar üzerinde işbirlikçileriyle yarattığı baskı ve zulüm BİLİMSEL
SOSYALİZM’in daha gelişmesine yol açıyor. Dolayısıyla üretici güçler kapitalist
devletler karşısında sadece pratik siyasal bir önemden çok geleceği de
belirleyecek güç olmasına sağlayacaktır.
Üretici güçlerin bu baskı ve
zulüm cenderesinden ve burjuvazinin esaretinden kurtulması ancak onların
BİLİMSEL SOSYALİZM doğrultusunda aydınlatılmasıyla mümkündür.
HASAN HÜSEYİN BEYDİL
11.11.2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder