13 Şubat 2016 Cumartesi

DEVLET SORUNA GİRİŞ

Günümüz koşullarında teorik ve pratik olarak devlet meselesi daha fazla önem kazanıyor.

Hani pek çoğumuzun iş de, okulda, otobüste, fabrikada, kuyruklarda vs birbirimize  ‘’ne olacak bu memleketin hali?’’ gibi pek çok soru sorarız.

Bu ve benzeri pek çok sorun ‘devlet meselesi’ ya da ‘devlet sorunu’dur. Uzun yıllardır pek çok insan, grup, örgüt, parti bu sorunu her daim tartışa gelmiştir. Bu tartışmalar genelde sorunun merkezinden çok kıyısından ve köşesinden yapılmıştır. Dolayısıyla tartışmalar sorunun hem merkezinde hem de temelinde olmadığından çözümlerde kıyıdan ve köşeden olmaktadır.

Emperyalizm ve onun dünyaya dayattığı irili ufaklı pek çok savaş, tekelci kapitalizmin gelişerek devletlerin tekelci devlet kapitalizmi durumuna doğru hala gelişmesini sağlamakta. ‘’Küresel mali kriz’’, ‘’Küresel kriz’’ daha pek çok tanımla tanımlanan sözde kriz safsatası özde tekelci devlet kapitalizminin gelişmesinden başka bir şey değildir. Yapılan müdahalelerin hiç biri çalışan ve üretenlerin lehine değil tam tersine aleyhinedir. Alınan tedbirler vs hepsi kapitalist devletlerin yine yeniden bir daha, ayakta durmasını sağladıkları burjuvazinin çıkarları doğrultusunda alınmaktadır.

Emperyalist devletlerle içli dışlı olan diğer kapitalist devletler üretici güçler üzerinde daha fazla baskı yaratmakta ve bunu daha da artıracaktır.

En küçük muhalif sese dahi tahammül edemeyen kapitalist devletler her türlü fiziki, psikolojik, ekonomik, siyasal, baskı araçlarını devreye sokmakta. Emperyalist ülkeler elbette ki savaş harcamaları ve içerde halkına sus payı olarak dağıttığı kredilerin geri dönüşümü gecikince ya da olmayınca bunun herhangi bir buhrana, sosyal patlamaya, ayaklanmaya dönüşmemesi için hemen kesenin ağzını açtı. Açtı açmasına, bu kese elbette kendi kesesi değil. Üretici güçlerden toplanan vergiler. Dağıtılan paraların geri alınması elbette yeni vergiler ve yeni zamlar oalrak yine üretici güçlere ödetiliyor.

Irak, Afganistan, Lübnan, Filistin, Gürcistan ve diğer bölgelerde uzayıp giden savaş hem bölge halklarını hem de dünya halklarını artık yeter dedirtecek boyutlara ulaşıyor.

Öfke her geçen gün daha da artıyor.

Ülkemizde ve dünyada BİLİMSEL SOSYALİZM hem teorik hem de pratik olarak  daha fazla önem kazanıyor.

Uzun yıllardır oportünizm hem ülkemizdeki hem de dünyadaki pek çok sosyalist partinin içine işlemiştir. Ve bu oportünizm kendisini daha çok sosyal-şovenizm akımıyla ortaya koyuyor. Elbette bu politik yanılsamanın temelinde bilimsel sosyalizmin doğru okunmaması yatıyor.

Sosyal-şovenizm akımı kendisini sözde öylesine sosyalist tanımlar ki kimse bu konu da eline su bile dökemez. Oysa pratikte şoven olan bu akımın öncüleri ve önderleri sadece işbirlikçi tekelci burjuvazinin çıkarlarına değil doğrudan doğruya burjuvazinin devletinin çıkarlarını koşar adımlarla ayak uyduruyor.

Bunun temel sebebi kapitalist devletlerin uzun zamandır karşı konulmaz bir şekilde halkları sömürmeye devam etmesidir.

İşte emperyalizmin her türlü, askeri, siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel her türlü savaşımının sürdürülmesi ve bunun devamlı kılması halklar üzerindeki bu yağmanın, talanın, gaspın devamlılığını sağlamak ve ganimetlerin paylaşılması temelindedir, tüm bu kavga, dövüş, savaş, boğuşma.

Emperyalizm kendini ayakta tutabilmek için bu kargaşa ve boğuşmaya mahkumdur.

Kargaşa ve boğuşma emperyalizmin gıdasıdır.

Üretici güçler kendi ülkesinin işbirlikçi tekelci burjuvazisi ve emperyalist burjuvazi tarafından yapılan baskılardan kurtuluş yolu; mevcut devlet üzerindeki oportünistlik temelindeki her türlü yaklaşıma karşı öncelikli olarak savaş açmalı. Bu savaşım olmadan üretici güçler asla önlerini göremezler.

İlk önce bilimsel sosyalizmin ortaya koyduğu devlet ve devlet yönetimini doğru şekilde öğrenmeliyiz ve anlamalıyız. Devamında da oportünizmin BİLİMSEL SOSYALİST devlet anlayışını nasıl çarpıttığını ve doğrusunu ortaya koymalıyız. Bu temelden hareketle oportünist bataklığa saplanmış olanları inceleyip gereken her türlü sonucu ortaya koymalıyız. Sosyalist tarih açısından bakıldığında hem ülkemizdeki hem de dünyadaki BİLİMSEL SOSYALİST deneyleri, çalışmaları, eylemleri, devrimleri ve bunlardan çıkarılacak sonuçları da doğru okumalıyız.

Emperyalist saldırıları ve halklar üzerinde işbirlikçileriyle yarattığı baskı ve zulüm BİLİMSEL SOSYALİZM’in daha gelişmesine yol açıyor. Dolayısıyla üretici güçler kapitalist devletler karşısında sadece pratik siyasal bir önemden çok geleceği de belirleyecek güç olmasına sağlayacaktır.

Üretici güçlerin bu baskı ve zulüm cenderesinden ve burjuvazinin esaretinden kurtulması ancak onların BİLİMSEL SOSYALİZM doğrultusunda aydınlatılmasıyla mümkündür.

HASAN HÜSEYİN BEYDİL

11.11.2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder