KOPARILACAK BOYUN YERİNDE
DURMAZ
Gün geçmiyor ki peşi sıra
değişen gündem karşısında oradan oraya koşturan yığınlar o eylemden o eyleme
koşturup durmasın. Bu eylemlerle de mevcut sistemin uygulamalarına karşı boyun
eğilmeyeceği ya da boyun eğilmemesi gerektiğine dair pek çok açıklama
yapılmakta. Bu açıklamalar pek çok farklı politik çevrelerden her geçen gün
daha fazla yüksek sesle söylenir oldu. “Boyun eğme” ya da “Boyun eğmeyeceğiz”
evet her nereden bakarsak bakalım sonuç olarak ortada bir “boyun” var. Bu boyun
esasında çok eskilere kadar giden bir boyundur. Kimileri İbrahim peygamberden
alabilir, kimileri engizisyon mahkemelerinden, kimileri muaviye dönemi
katliamlardan, kimileri Fransız ihtilali öncesinde monarşilerin
giyotinlerinden, kimileri de hitler döneminden vs bir boyun eğmek, boyun
eğdirmek ya da boynu koparmak tarihsel olarak önümüzde açık seçik durmakta.
Kısacası sömürenler, ezenler hangi dönem ya da tarih olursa olsun
sömürülenlere, ezilenlere bir boyun eğdirmedir günümüze kadar gelmektedir.
Egemenler ya boyun eğdiriyor ya da boynu koparıyor. Bunun dışında üçüncü bir
seçenek bırakmıyor. Bu da onun devlet, iktidar, güç, egemen olmasının temel
ilkesidir. Boyun eğdirmeyen bir sömürü sistemi yaşama koşullarını kaybeder.
Boyun eğmemenin ya da boynu kurtarmanın bilinen en açık seçik yolu
sömürülenlerin, ezilenlerin devrimle sömürenleri, ezenleri ve her türlü
işbirlikçilerini boyun eğdirmek zorundadır. Aksi halde egemenlerin geçmişten
günümüze devam edegelen boyun eğdirme ya da boyun koparma uygulamaları devam
edecektir. Peki “devrimi mi bekleyeceğiz, devrim olmadan bir yolunu bulamaz
mıyız, oturup konuşsak, uzlaşsak, yapmayın, etmeyin, yazıktır, günahtır, bu
yaptıklarınız insanlığa sığmıyor vs” desek “sorun toptan çözülmese de en
azından kısa süreli ya da bir süreliğine sorunu çözmüş olmaz mıyız” tabi neden
olmasın! Zaten insanlık tarihi insanın insanı ve doğayı sömürüsünü uygulamaya
başladığı günden bu yana zaman zaman bu tür çıkışlar olmadı mı ve pek çok defa
sonuç alınmadı mı? Tarih okumalarını zahmet olmazsa yeniden yaparsak
görülecektir ki “devrim olmadan” ezenler, sömürenler ezilenleri, sömürülenleri
boyun eğdirmemiştir, boyunlarını koparmamışlardır! Yani uzlaşmada fayda vardır,
öyle devrimle falan bu tür şeyleri çözme eğilimlerine gerek yok! Güzel güzel
oturup konuşalım, anlaşalım en azından bir kısmımız, hatta egemenlerin boyun
eğdirme ve boyun koparma işlerinin bir kısmını da üstlenebiliriz, böylece de
boynumuzu kurtarmış oluruz! Evet, bunlara inanan milyonlar, milyarlar var,
bunları düşünen milyonlar, milyarlar var. Sorunların, çelişkilerin böyle de
çözülebileceğine inanan milyonlar, milyarlar var. Neden, çünkü burjuva
liberaller ideologları ve onların işbirlikçi sözde sol lafazanları çok iyi
çalışıyor. Bu çalışmaları yeni değil. Tarih bu işbirliğinin, bu ittifakın
yüzlerce, binlerce örneğiyle doludur. Tarih okumaları eksik olan bir toplum
tarihin bataklığında boğulmaya mahkûmdur. Devrime gerek yok! Evet, hiç
şaşırmaya gerek yok, yakında her şey ama her şey düzelecek! Hepsi olmasa da bir
kısmının boynu kurtulacak!
“Uluslararası”, “küresel”,
“global” diye bir şey yok. Kim nereden uydurmuşsa –burjuva ideologları- ortaya
attığı pek çok kavram gibi bu kavramlarda esasında sadece hedef saptırmak, var
olan üretici güçlerin ideolojik politik dilini, kavramlarını hafızalardan
silmek amaçlıdır. “Uluslararası”, “küresel”, “global” gibi pek çok kavram
emperyalizmdir. Bu kavramların karşılığı emperyalizmdir. Öyle sanki kanaryaları
koruma derneğinden bahsediyormuş gibi emperyalizm yerine “uluslararası”,
“küresel”, “global” gibi kavramları kullanmak bilerek ya da bilmeyerek
emperyalizme hizmet etmektir. Emperyalizmin şu an tekelleşmiş en önemli iki
merkezi abd ve ingiltere’dir. Bu ülkelerle iyi geçinme, bu ülkelerin
dikkatlerini çekmeme, taktik adına ya da gün gelirse onlarla da el sıkışırız
niyetiyle emperyalizmin adını “uluslararası”, “küresel”, “global” gibi isimler
kullanarak üretici güçlerden ve halklardan kimse saklayamaz. Açık ve nettir
yaşadığımız coğrafya da ya da dünyanın çeşitli ülkelerinde üretici güçler ve
halklar üzerinde yaşatılan boyun eğdirme ya da boyun koparmanın tek suçlusu
emperyalizmdir. Ne demişlerdi “o kadar da abartmayalım, putlaştırmayalım, her
şeyi emperyalizm yapıyor demeyelim vs” kim yapıyor peki? Hayali kahramanlar mı,
uzaylılar mı, hayaletler mi, bilinmeyen bir el mi, kim yapıyor? Silahı satan
kim, emniyet, istihbarat, askeri eğitimleri veren kim, her türlü dinleme,
takip, gözetleme vs cihazlarını satan kim, tüketim toplumu yaratma adına
medyayı basını kullanan kim, reklam verenler ve reklam gelirleriyle
televizyonculuk, gazetecilik, sanat, edebiyat, sinema vs yaptığını iddia
edenler kim, her türlü burjuva ideolojisine ve onun çıkar ve menfaatlerine
hizmet eden dernek, parti, sendika, kurum, kuruluş, hükümetleri kim
destekliyor? Her türlü kredi, destek ve yardımı kim yapıyor? Gerektiğinde hiç
çekinmeden askeri müdahalede ve işgal de bulunan kim? Sözde demokrasi,
uygarlık, medeniyet, özgürlük, eşitlik, barış adına o ülke senin bu ülke benim
canının istediği ülkede darbe yaptıran, işgal eden, hükümet atayan, kim?
Saymakla bitmeyen her türlü “sizin” değişinizle “uluslararası”, “küresel”,
“global” güçler yani bizim değişimizle emperyalizm değil de kim yapıyor? Ne
oldu şimdi bunları söyleyince abd, ab fonlarından yardım almayanlardan
olduğumuz mu açığa çıktı, ne oldu şimdi bunları söyleyince “ortodoks Marksist”
mi olduk, ne oldu şimdi bunları söyleyince siyaset dışında mı kaldık, ne oldu
şimdi olmadı mı liberal, gerici, faşist, işbirlikçi sözde solunuza ters mi düştü?
Tarih okumalarının eksikliği, ideolojik politik eksiklik, liberal nemalanmalar,
özel mülkiyete teslim olmuşluk hepsi ama hepsi sonuçta emperyalizmin inkârına
sürüklemekte işbirlikçi sözde solu. Dün Kemalizm’in kuyruğuna takılarak kendini
var etmeye çalışanlar bugünde neokemalizmin kuyruğuna takılarak kendine yer
edinmeye çalışanlar unutmasınlar ki emperyalizmin bataklığına giderlerken
onlara yardımcı olacağız.
Üretici güçlerin ve halkların
toplumsal muhalefet, toplumsal alternatif, toplumsal müdahale, toplumsal
kurtuluş çabalarını, mücadelelerini dağıtanlar yakın gelecekte öyle bir dağılma
yaşayacaklar ki cam kırıkları gibi sağa, sola –belki- gerici, liberal, faşist
güçlerin kucağında bulacaklar kendilerini.
Halen üretici güçleri ve
halkları ezen ve sömürenler karşısında devrim adına örgütlenmek yerine çiçek,
böcek, hava, su, ateş, tahta gibi ıncık boncuk misali başı sonu belli olmayan
örgütlülükler içinde boğmaya çalışanlar unutmasınlar devrimci süreç içerisinde
kendileri de boğulacaktır. Üretici güçlerle ve halklarla oynamanın bedelini
herkes çok ağır ödeyecektir. Devrime inat, devrime ihanet, devrime sırtını
dönmek inkâr olmaktan çıkmıştır işbirliğine doğru yol almaktadır. Mevcut
koşullar her nereden bakılırsa bakılsın bir devrim sürecidir. Bu süreç doğru
okunup değerlendirilmediği takdirde topyekün bir çürümeyle karşı karşıya
kalınacaktır. Bu çürüme yine emperyalizmin ve işbirlikçilerinin lehine
olacaktır.
Cumhuriyetin kurulduğu günden
günümüze kadar devam edegelen istiklal mahkemeleri –sıkıyönetim mahkemeleri,
devlet güvenlik mahkemeleri, özel yetkili mahkemeler vs- adı altında yapılan
tutuklamalar –her nereden olursa olsun, siyasal ya da adli olması dahi önemli
değil- boyun eğdirmenin yanında boyun koparmanın da en temel, en açık
göstergesidir. Özellikle 12 Eylül askeri faşist darbesiyle her türlü bürokratik
aygıtla bu boyun eğdirmeye devam eden bir sistem yaşanmakta. Zaman zaman
özal’la umutlanmalar, koalisyonlarla sevinmeler, açılımlarla göbek atmalar,
kendinden geçmeler yaşayanlar şöyle dönüp bir baksın tarihin hangi aşamasında
bu sistem katliamdan başka, inkâr ve imhadan başka, sömürüden başka, sürgünden
başka, gözaltılardan, tutuklamalardan, operasyonlardan, işkencelerden, kadın
demeden çocuk demeden baskı, zulüm ve katliamdan başka, neyi reva görmüştür,
neyi yaşatmıştır, neyi dayatmıştır üretici güçlere ve halklara? Açık seçik her
şey ortada ister cumhuriyetin ilk yıllarından alalım, ister 12 Eylül askeri
faşist darbesinden alalım olmadı bin yıl hadi beş bin yıl öncesinden alalım,
sonuç olarak ezenler, sömürenler her çağda her dönemde devrime sırtını
dönenleri boyun eğdirmiştir, boynunu koparmıştır. Ne diyordu bir işkenceci
“bana bak orospu çocuğu, sen devrimcisin öyle mi, seni s…m, kimse seni elimden
alamaz, allah gelse o bile seni kurtaramaz, ben devletim, bu devleti de
korumak, kollamak, bu devletin bekasını devam ettirmek benim boynumun borcu,
sana boyun eğdirmek senin boynunu koparmak da boynumun borcu, yiyorsa, sıkıysa,
cesaretin varsa yap o meşhur devriminizi de görelim, ondan sonra sende bana
bunları yaparsın” bu sözleri kaç kişi duydu bu ülkede, kaç kişi benzer sözleri
halen kulaklarında saklıyor, bu sözleri ya da benzerlerini kaç kişi gece gündüz
düşünüyor ve bunun karşısında ne yapıyor ya da ne yaparım diyor? 12 Eylül
askeri faşist darbesi daha dün, çok eski değil pek çoğumuzun hafızalarında, çok
net unutmayalım ki askeri faşist darbelerin esas olarak bireylere değil
toplumun geneline vermek istediği temel zihniyet bu işkencecinin zihniyetinden
farklı değildir, bire bir aynıdır. “Devlette esas olan devletin devamlılığıdır”
bunun için hangi dönem, hangi hükümet, hangi iktidar olduğuna bakılmaksızın
boyunda eğdirilir, boyunda koparılır. Birileri boynunu uzattığı sürece!
HASAN HÜSEYİN BEYDİL
16.02.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder