14 Şubat 2016 Pazar

KOPARILACAK BOYUN YERİNDE DURMAZ

Gün geçmiyor ki peşi sıra değişen gündem karşısında oradan oraya koşturan yığınlar o eylemden o eyleme koşturup durmasın. Bu eylemlerle de mevcut sistemin uygulamalarına karşı boyun eğilmeyeceği ya da boyun eğilmemesi gerektiğine dair pek çok açıklama yapılmakta. Bu açıklamalar pek çok farklı politik çevrelerden her geçen gün daha fazla yüksek sesle söylenir oldu. “Boyun eğme” ya da “Boyun eğmeyeceğiz” evet her nereden bakarsak bakalım sonuç olarak ortada bir “boyun” var. Bu boyun esasında çok eskilere kadar giden bir boyundur. Kimileri İbrahim peygamberden alabilir, kimileri engizisyon mahkemelerinden, kimileri muaviye dönemi katliamlardan, kimileri Fransız ihtilali öncesinde monarşilerin giyotinlerinden, kimileri de hitler döneminden vs bir boyun eğmek, boyun eğdirmek ya da boynu koparmak tarihsel olarak önümüzde açık seçik durmakta. Kısacası sömürenler, ezenler hangi dönem ya da tarih olursa olsun sömürülenlere, ezilenlere bir boyun eğdirmedir günümüze kadar gelmektedir. Egemenler ya boyun eğdiriyor ya da boynu koparıyor. Bunun dışında üçüncü bir seçenek bırakmıyor. Bu da onun devlet, iktidar, güç, egemen olmasının temel ilkesidir. Boyun eğdirmeyen bir sömürü sistemi yaşama koşullarını kaybeder. Boyun eğmemenin ya da boynu kurtarmanın bilinen en açık seçik yolu sömürülenlerin, ezilenlerin devrimle sömürenleri, ezenleri ve her türlü işbirlikçilerini boyun eğdirmek zorundadır. Aksi halde egemenlerin geçmişten günümüze devam edegelen boyun eğdirme ya da boyun koparma uygulamaları devam edecektir. Peki “devrimi mi bekleyeceğiz, devrim olmadan bir yolunu bulamaz mıyız, oturup konuşsak, uzlaşsak, yapmayın, etmeyin, yazıktır, günahtır, bu yaptıklarınız insanlığa sığmıyor vs” desek “sorun toptan çözülmese de en azından kısa süreli ya da bir süreliğine sorunu çözmüş olmaz mıyız” tabi neden olmasın! Zaten insanlık tarihi insanın insanı ve doğayı sömürüsünü uygulamaya başladığı günden bu yana zaman zaman bu tür çıkışlar olmadı mı ve pek çok defa sonuç alınmadı mı? Tarih okumalarını zahmet olmazsa yeniden yaparsak görülecektir ki “devrim olmadan” ezenler, sömürenler ezilenleri, sömürülenleri boyun eğdirmemiştir, boyunlarını koparmamışlardır! Yani uzlaşmada fayda vardır, öyle devrimle falan bu tür şeyleri çözme eğilimlerine gerek yok! Güzel güzel oturup konuşalım, anlaşalım en azından bir kısmımız, hatta egemenlerin boyun eğdirme ve boyun koparma işlerinin bir kısmını da üstlenebiliriz, böylece de boynumuzu kurtarmış oluruz! Evet, bunlara inanan milyonlar, milyarlar var, bunları düşünen milyonlar, milyarlar var. Sorunların, çelişkilerin böyle de çözülebileceğine inanan milyonlar, milyarlar var. Neden, çünkü burjuva liberaller ideologları ve onların işbirlikçi sözde sol lafazanları çok iyi çalışıyor. Bu çalışmaları yeni değil. Tarih bu işbirliğinin, bu ittifakın yüzlerce, binlerce örneğiyle doludur. Tarih okumaları eksik olan bir toplum tarihin bataklığında boğulmaya mahkûmdur. Devrime gerek yok! Evet, hiç şaşırmaya gerek yok, yakında her şey ama her şey düzelecek! Hepsi olmasa da bir kısmının boynu kurtulacak!

“Uluslararası”, “küresel”, “global” diye bir şey yok. Kim nereden uydurmuşsa –burjuva ideologları- ortaya attığı pek çok kavram gibi bu kavramlarda esasında sadece hedef saptırmak, var olan üretici güçlerin ideolojik politik dilini, kavramlarını hafızalardan silmek amaçlıdır. “Uluslararası”, “küresel”, “global” gibi pek çok kavram emperyalizmdir. Bu kavramların karşılığı emperyalizmdir. Öyle sanki kanaryaları koruma derneğinden bahsediyormuş gibi emperyalizm yerine “uluslararası”, “küresel”, “global” gibi kavramları kullanmak bilerek ya da bilmeyerek emperyalizme hizmet etmektir. Emperyalizmin şu an tekelleşmiş en önemli iki merkezi abd ve ingiltere’dir. Bu ülkelerle iyi geçinme, bu ülkelerin dikkatlerini çekmeme, taktik adına ya da gün gelirse onlarla da el sıkışırız niyetiyle emperyalizmin adını “uluslararası”, “küresel”, “global” gibi isimler kullanarak üretici güçlerden ve halklardan kimse saklayamaz. Açık ve nettir yaşadığımız coğrafya da ya da dünyanın çeşitli ülkelerinde üretici güçler ve halklar üzerinde yaşatılan boyun eğdirme ya da boyun koparmanın tek suçlusu emperyalizmdir. Ne demişlerdi “o kadar da abartmayalım, putlaştırmayalım, her şeyi emperyalizm yapıyor demeyelim vs” kim yapıyor peki? Hayali kahramanlar mı, uzaylılar mı, hayaletler mi, bilinmeyen bir el mi, kim yapıyor? Silahı satan kim, emniyet, istihbarat, askeri eğitimleri veren kim, her türlü dinleme, takip, gözetleme vs cihazlarını satan kim, tüketim toplumu yaratma adına medyayı basını kullanan kim, reklam verenler ve reklam gelirleriyle televizyonculuk, gazetecilik, sanat, edebiyat, sinema vs yaptığını iddia edenler kim, her türlü burjuva ideolojisine ve onun çıkar ve menfaatlerine hizmet eden dernek, parti, sendika, kurum, kuruluş, hükümetleri kim destekliyor? Her türlü kredi, destek ve yardımı kim yapıyor? Gerektiğinde hiç çekinmeden askeri müdahalede ve işgal de bulunan kim? Sözde demokrasi, uygarlık, medeniyet, özgürlük, eşitlik, barış adına o ülke senin bu ülke benim canının istediği ülkede darbe yaptıran, işgal eden, hükümet atayan, kim? Saymakla bitmeyen her türlü “sizin” değişinizle “uluslararası”, “küresel”, “global” güçler yani bizim değişimizle emperyalizm değil de kim yapıyor? Ne oldu şimdi bunları söyleyince abd, ab fonlarından yardım almayanlardan olduğumuz mu açığa çıktı, ne oldu şimdi bunları söyleyince “ortodoks Marksist” mi olduk, ne oldu şimdi bunları söyleyince siyaset dışında mı kaldık, ne oldu şimdi olmadı mı liberal, gerici, faşist, işbirlikçi sözde solunuza ters mi düştü? Tarih okumalarının eksikliği, ideolojik politik eksiklik, liberal nemalanmalar, özel mülkiyete teslim olmuşluk hepsi ama hepsi sonuçta emperyalizmin inkârına sürüklemekte işbirlikçi sözde solu. Dün Kemalizm’in kuyruğuna takılarak kendini var etmeye çalışanlar bugünde neokemalizmin kuyruğuna takılarak kendine yer edinmeye çalışanlar unutmasınlar ki emperyalizmin bataklığına giderlerken onlara yardımcı olacağız.

Üretici güçlerin ve halkların toplumsal muhalefet, toplumsal alternatif, toplumsal müdahale, toplumsal kurtuluş çabalarını, mücadelelerini dağıtanlar yakın gelecekte öyle bir dağılma yaşayacaklar ki cam kırıkları gibi sağa, sola –belki- gerici, liberal, faşist güçlerin kucağında bulacaklar kendilerini.

Halen üretici güçleri ve halkları ezen ve sömürenler karşısında devrim adına örgütlenmek yerine çiçek, böcek, hava, su, ateş, tahta gibi ıncık boncuk misali başı sonu belli olmayan örgütlülükler içinde boğmaya çalışanlar unutmasınlar devrimci süreç içerisinde kendileri de boğulacaktır. Üretici güçlerle ve halklarla oynamanın bedelini herkes çok ağır ödeyecektir. Devrime inat, devrime ihanet, devrime sırtını dönmek inkâr olmaktan çıkmıştır işbirliğine doğru yol almaktadır. Mevcut koşullar her nereden bakılırsa bakılsın bir devrim sürecidir. Bu süreç doğru okunup değerlendirilmediği takdirde topyekün bir çürümeyle karşı karşıya kalınacaktır. Bu çürüme yine emperyalizmin ve işbirlikçilerinin lehine olacaktır.

Cumhuriyetin kurulduğu günden günümüze kadar devam edegelen istiklal mahkemeleri –sıkıyönetim mahkemeleri, devlet güvenlik mahkemeleri, özel yetkili mahkemeler vs- adı altında yapılan tutuklamalar –her nereden olursa olsun, siyasal ya da adli olması dahi önemli değil- boyun eğdirmenin yanında boyun koparmanın da en temel, en açık göstergesidir. Özellikle 12 Eylül askeri faşist darbesiyle her türlü bürokratik aygıtla bu boyun eğdirmeye devam eden bir sistem yaşanmakta. Zaman zaman özal’la umutlanmalar, koalisyonlarla sevinmeler, açılımlarla göbek atmalar, kendinden geçmeler yaşayanlar şöyle dönüp bir baksın tarihin hangi aşamasında bu sistem katliamdan başka, inkâr ve imhadan başka, sömürüden başka, sürgünden başka, gözaltılardan, tutuklamalardan, operasyonlardan, işkencelerden, kadın demeden çocuk demeden baskı, zulüm ve katliamdan başka, neyi reva görmüştür, neyi yaşatmıştır, neyi dayatmıştır üretici güçlere ve halklara? Açık seçik her şey ortada ister cumhuriyetin ilk yıllarından alalım, ister 12 Eylül askeri faşist darbesinden alalım olmadı bin yıl hadi beş bin yıl öncesinden alalım, sonuç olarak ezenler, sömürenler her çağda her dönemde devrime sırtını dönenleri boyun eğdirmiştir, boynunu koparmıştır. Ne diyordu bir işkenceci “bana bak orospu çocuğu, sen devrimcisin öyle mi, seni s…m, kimse seni elimden alamaz, allah gelse o bile seni kurtaramaz, ben devletim, bu devleti de korumak, kollamak, bu devletin bekasını devam ettirmek benim boynumun borcu, sana boyun eğdirmek senin boynunu koparmak da boynumun borcu, yiyorsa, sıkıysa, cesaretin varsa yap o meşhur devriminizi de görelim, ondan sonra sende bana bunları yaparsın” bu sözleri kaç kişi duydu bu ülkede, kaç kişi benzer sözleri halen kulaklarında saklıyor, bu sözleri ya da benzerlerini kaç kişi gece gündüz düşünüyor ve bunun karşısında ne yapıyor ya da ne yaparım diyor? 12 Eylül askeri faşist darbesi daha dün, çok eski değil pek çoğumuzun hafızalarında, çok net unutmayalım ki askeri faşist darbelerin esas olarak bireylere değil toplumun geneline vermek istediği temel zihniyet bu işkencecinin zihniyetinden farklı değildir, bire bir aynıdır. “Devlette esas olan devletin devamlılığıdır” bunun için hangi dönem, hangi hükümet, hangi iktidar olduğuna bakılmaksızın boyunda eğdirilir, boyunda koparılır. Birileri boynunu uzattığı sürece!

HASAN HÜSEYİN BEYDİL
16.02.2012 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder