EMPERYALİST KRİZLERİN
SONUNCUSU VE ÜRETİCİ GÜÇLERİN DURUŞU ÜSTÜNE
Ya insanlığın sonu Ya da
kurtuluşu adına.
‘’Her bitiş bir başlangıç, her
başlangıç bir bitiş olabilir.’’
Emperyalizmin dünya ekonomisin
de yarattığı en son durum pek çok işçinin işsiz kalmasına sebep olmaya devam
ediyor. Küresel mali kriz, Küresel finansal kriz, Küresel kriz, Kriz, pek çok
farklı tanımlamalarla açıklanmaya çalışılıyor.
Daha düne kadar (gerçi hala
dilinden düşürmeyenler olsa da) yani bir yıl öncesine kadar son 5- 10 yıl
içinde sıklıkla duyduğumuz globalleşme, küreselleşme, dünyaya açılma, dünya
artık küçük bir köy, sermayenin devleti, ulusu olmaz, devlete de gerek yok,
ulusa da gerek yok, nasıl olsa şirketler her şeyi yapar, şöyle geliştik, böyle
ilerledik, şu kadar büyüdük, bu kadar ithalatımız, ihracatımız var, milyar
dolarlık yatırımlar yaptık, milyar dolarlık özelleştirme yaptık, hem ülkemiz,
hem de dünya ekonomisi canlandı, oh oh ne ala insanlık bir mutlu, bir mutlu
resmen zil takıp oynuyor deniyordu.
Ne oldu? Demek ki
globalleşelim, küreselleşelim derken şimdilerde yaşadığımız küresel kriz
denilen krizi birlikte yaşamanın hazırlığı yapılmaktaymış. Küresel kriz başlığı
altında insanlığa sunulan özü itibariyle emperyalizmin ve onun işbirlikçi
kapitalist devletlerinin yarattığı bir sonuçtur. Bu sonuç aynı zamanda bir
başlangıçta olabilir. Sonucu sağlayanların karşısında üretici güçlerin alacağı
tavır, davranış, hareket yeni bir başlangıcı belirleyebilir.
Ülkemizde kriz şu an ki resmi
rakamlara göre 3 milyon yeni işsiz yarattı. Kasım ayında işsizlik oranı 2,2
birden arttı. ‘’İşsizler Ordusu’’na sadece kasım ayında 645 bin işsiz eklendi.
İşsizler Ordusu cümlesini özellikle tırnak içine aldım. Bu cümle çeşitli
çevrelerde sıkça kullanılır. Hem işsiz olacaksın hem de ordu olacaksın. İşsiz:
İşi olmayan. Ordu: I. Bir devletin silahlı kuvvetlerinin tümü: Türk ordusu.. 2.
Bu topluluğun başlıca bölümlerinden biri: Birinci Ordu, İkinci Ordu.3. Amaç,
nitelik vb. yönlerden benzeyen insanların tümü: ‘’İşsizler ordusu en aşağı 4
milyon kişi.’’…İ.Selçuk. 4.Çok sayıda insan, kalabalık: Bir ordu çocuk, kirazı
çabucak bitirdi. İş: I. Bir sonuç elde etmek, herhangi bir şey ortaya için güç
harcayarak yapılan etkinlik, çalışma: İş sırasında kimseyi meşgul etmeyin. 2.
Bir değer yaratan emek. 3. Birinden istenen hizmet ya da birine verilen görev:
Şimdi işim var gelemem. İşim olmasa size arkadaşlık ederdim. Benim burada işim
kalmadı. 7. Geçim sağlamak için herhangi bir alanda yapılan çalışma, meslek:
’Sonunda bir iş buldum.’’-S. Faik I4. Emek, işçilik, ustalık: İşi ağır bir
örtü. I9.fiz. Bir kuvvetin uygulama noktasını devindirirken harcadığı erke. Kaynakça:
Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük
Peki, bir ordu ne işe yarar,
hele hele bu İşsizler Ordusuysa nasıl hareket eder. Öncelikle İşsizler Ordusu
diye bir ordu yok. Bu tamamen bir benzetmedir, mecazdır, vs. Peki neden yok?
Çünkü ordu öncelikle hiyerarşik bir yapıya bağlıdır. Ordu disiplinlidir,
silahlıdır, hem savunma, hem de saldırı koşullarına uygun şekilde eğitimlidir,
kendine has stratejik ve taktiksel olarak eğitime sahiptir, sadece savaş
zamanlarında değil barış dönemlerinde de önemli bir güçtür ve tehdit unsurudur,
her şeyden önce savaşçıdır, savaşçı olmak savaş çıkarmak anlamında değil, her
an savaş koşullarına harız ve bunu gerçekleştirebilecek özellikle sahiptir
anlamındadır.
Ordunun bu ve benzeri
özellikleri saymakla bitmez. Ordu her zaman düzenli olmasa da her ne şekilde
olursa olsun kendine has düzeni vardır. Yani belli bir üniforma, belli bir
hareket planı vs özellikleri olmasa da ordu olma özelliği olabilir. Tıpkı
Kurtuluş Savaşı döneminde, halk önceleri düzensiz bir ordu temelinde hareket
ettiyse de, Cumhuriyet Devrimi sonrası bu düzenli ordu haline gelmiştir.
Bolşevik örgütlenme yapısı içindeki İşçi ve Asker Temsilcileri ’nin ordu
niteliğinde hareket etti ve Ekim Devrim’i sonrasında Kızıl Ordu buradan
oluşturulmuştur. Küba örneğinde devrim öncesi gerilla tarzında hareket eden
halk ordusu daha sonra bugün ki Küba Ordusu’nu oluşturmuştur. Kısacası önceleri
Halk Ordusu şeklinde şekillenen ve daha sonra ülkenin genelinin ordusu olan bir
ordu biçimi vardır. Bu şekillenme Dünya’nın çeşitli ülkelerinde ki üretici
güçlerin önderliğinde yapılan devrimlerde daima böyle olmuştur.
Emperyalist ve kapitalist
ülkeler tarafından yasadışı, terörist, yıkıcı, devlet karşıtı, kral karşıtı,
padişah karşıtı, zengin düşmanı, demokrasi düşmanı, insan hakları düşmanı, katil
ve daha pek çok kelime ile tanımlanan halk ordusu şeklinde şekillenen güçlere
bu tür benzetmeler yapılmıştır. Üretici güçler adına mücadele veren bu ordu
devrimle sonuç alındığında o ülkenin ordusunu da oluşturan güç olmuştur. Bu
halk ordularının ve devrim sonrası oluşan ordu her zaman emperyalistlerin ve
kapitalistlerin baş düşmanı olmuştur ve yok edilmesi ele geçirilmesi, kullanılması,
güçten düşürülmesi vs için doğrudan ya da dolaylı şekillerde saldırılara maruz
kalır. Çeşitli ambargolarla, saldırılarla, paktlara üye yapılarak, ajan
faaliyetleriyle, söz de ortak tatbikatlarla, ortak eğitimlerle, sınır
bölgelerine yönelik saldırılarla vb. faaliyetlerle bu ordu güçsüzleştirilmeye
çalışılır.
Ordusu zayıflayan ya da güçten
düşen bir halk yavaş yavaş çöküşe yıkılmaya da başlamış demektir. Nitekim
SSCB’de ve Doğu Avrupa’da ki 90’larda gelişen sonuç bu ülkelerin ordularının
zayıflamasından kaynaklanmaktadır. Nitekim Cumhuriyet Devrimi’nin kazanımları
tarihsel, sosyal, kültürel ve kronolojik olarak incelendiğinde Nato üyesi
olduktan sonra ülke ciddi anlamda Devrim öncesi duruma adım adım getirilmiş ve
Cumhuriyet Devrimi’nin kazanımları adım adım silinmiştir. Bu sonucu şu ya da bu
mecra da aramaya gerek yok. Ne muhalif partiler ne de iktidar partilerinin
ortaya koydukları siyasal kararlar tek başına belirleyici değildir.
Ordusu bağımsız olmayan bir
ülke bağımsız olamaz.
Gelelim işsizler ordusuna.
Ülkemiz genelinde meydana gelen işsizler ordusu diye bir şey söz konusu değil. Evet,
işsizlik her geçen gün daha da artıyor. Ve bu sayı şu an ordumuzun sayısından
kat kat fazla olmasına rağmen bu bir ordu değil. Çünkü işsizler düzenli,
disiplinli, örgütlü, değil. Dolayısıyla İşsizler Ordusu cümlesinin karşılık
bulabilmesi ancak işsizlerin düzenli, disiplinli, örgütlü olması gerekmektedir.
Peki, bu mümkün mü? Elbette mümkün. Sonuçta her Türkiye Cumhuriyeti
Vatandaşının anayasal ve yasal hakları arasında, düşüncelerini, sorunlarını,
çözüm önerilerini, vs dile getirebilir ve mücadelesini verebilir ve bunun için
örgütlenebilir. Bu örgütler dernekler, sendikalar, partiler vs olabilir. Bu
sorun ve çözüm önerilerini mevcut dernek, sendika, partiler içinde
sürdürebileceği gibi yeni yapılanmalar şeklinde de olabilir.
Örgütlü olmayan hiçbir güç, güç değildir. İşsizler
ordusu denilen gücün ordu olabilmesi de ancak örgütlü olabilirse güç olabilir.
Ancak bu şekilde sorunlarına çözüm bulabilir. Aksi halde sadece sözde bir ordu
olur. Bugün hem ülkemizde hem de dünyadaki işsizler örgütlü olursa bu soruna
çözüm üretebilir. Bu örgütlülük sadece ulusal değil, uluslararası olmalıdır.
Çünkü küresel krizi meydana getiren uluslararası bir güçtür. Lokal, yerel, bölgesel,
ulusal çözümler tek başına sorunu çözmeye yetmez. Sadece bir başlangıç
olabilir. Emperyalizm lokal, yerel, bölgesel, ulusal hareket etmemekte ve
küresel krizi dar çerçevede tutmamakta. Dolayısıyla hem üretici güçler hem de
işsizler soruna uluslararası boyutta çözüm üretmediği sürece emperyalizm bu
krizi atlatsa bile krizler devam edecektir.
Kasım ayında emperyalist kriz daha da
derinleşti. Kasım 2008’de 3 milyonlara varan (bu rakamın bu yıl içinde daha da
artması da ayrı bir gerçek) işsizlik oranı 2,2 puan artarak %I2.3 seviyesinde
gerçekleşti. 2004’ün son döneminde I3.4 olduğu dönemden sonra en yüksek
seviyeye ulaştı. Demek ki işsizlik sadece bugün yok. Dün de vardı bugün de var.
Üretici güçlerin ve işsizlerin soruna müdahale etmemesi durumunda daha da devam
edecek.
İş imkânları sadece ülke içinde değil
yurtdışında da azaldı. Türkiye İş Kurumu (İşkur) verilerine göre, 2008’de kurum
aracılığıyla yurt dışına gönderilen işçi sayısı bir önceki yıla oranla %23,4
azaldı. I96I’de başlayan yurtdışına giden işçi öncelikle Batı Avrupa’dan
çalışmaya başlamıştı. Bugün ise Doğu Avrupa, Türk Cumhuriyetleri ve Arap
ülkelerine yöneldi. I969-73 yılları arasında I35 bini I973’te olmak üzere, yurt
dışına 543 bin 4I işçi gitti. I990’lı yıllarda ortalama 46 binin üzerinde işçi
gitti. 2007’de 75 bin 268’e indi. 2008’de(geçici rakamlara göre) %23,4 düşerek,
57 bin 652’ye geriledi. Geçen yıl I5 bin 696 işçiyle en fazla işçinin gitti
ülke Rusya oldu. Rusya’yı S. Arabistan ve Libya izledi. Hani ‘’moskof
tohumlarının’’, hani ‘’gomunistlerin’’, hani şu ‘’boğazları Kars’ı vs alacak
olan’’, ülke Rusya var ya işte o en fazla işçimizin bugün gidip çalıştığı ülke
oldu. Ne oldum değil, ne olacağım diyeceksin sözü akla gelir her halde. Peki ya
diğer ülkeler S.Arabistan ve Libya bizden ne kadar ileriler, bizden ne kadar
ekonomileri büyük, bizden ne kadar çağdaş ülkeler de bizim işsizimize iş
sağlıyor. Diğer doğu Avrupa ülkeleri, Türk Cumhuriyetleri daha düne kadar reel
sosyalizmi bırakıp aç karınlarını bile doyuramazken, söz de kapitalizme
(doğrudan emperyalizme bağlı iken) geçip de ne zaman bize iş sağlar oldular.
Utanmak bir erdemdir.
85 yıllık cumhuriyet tarihin olacak ve senden
çok çok sonra devlet olma aşamasına gelen ülkeler senin işsizine çare olacak.
Bunun adına da küresel kriz diyeceksin. Dün yüzüne bile bakmadığın Rusya, Doğu
Avrupa, Türk Cumhuriyetleri bugün acil kurtarma, can simidi vs olacak. Ne oldum
değil, ne olacağım.
İşsizlik kayıtlı 3 milyon, kayıtsız 5 milyonu
aştı. Tekstil sektörü ve küçük esnaf çöktü ve devam ediyor bu çöküş. 200I
verileri 2009’da mumla aranır hale geldi. 200I’de daha iyiydik diyenlerin
sayısı çoğaldı. Unutmayın ki 200I‘de de falan tarihte daha iyiydik diyordu pek
çok kişi. Birkaç yıl sonra değil 20I0 yılında da 2009 daha iyi diyecek bu kişiler.
Şunu anlamak zor geliyor, emperyalizm ve işbirlikçi kapitalist yönetim anlayışı
devam ettiği sürece, ne krizler, ne savaşlar, ne işsizlik, ne küresel ısınma,
vs olumlu yönde değişmez. Tam tersine artarak devam eder.
Bu durum insanlığın sonu gelene kadar ya da
insanlığın kurtuluşuna kadar devam eder. Tercih üretici güçlerin elindedir.
Üretici güçler insanlığın kurtuluşu adına adım atmadığı sürece emperyalizmde
oyun bitmez, yarın başka bir oyunla insanlığı sömürmeye ve yok etmeye devam
eder.
Türkiye İstatistik Kurumu(TÜİK)’un verilerine
göre çalışanların yüzde 44,5’i kayıt dışı ve sosyal güvencesiz çalışıyor.
Mevcut ve artan işsizlere bu sayılarda eklenince 5 milyondan fazla işsiz
bulunmakta. Şu an ki ordumuzun sayısı I milyon civarında, işsizler ordusu ise
şimdiden 5 milyon, her iki ordunun da arasındaki ayrılık ve bileşke sorunu
ortaya konulmadığı sürece iki ordunun da hayatta kalmasını tıbbı olarak mı
yoksa tarihsel olarak mı gözden geçirmeliyiz. Elbette ki her iki orduda
bağımsız ve halktan yana yüzünü dönmelidir. Ve ortak bir noktada buluşmalıdır.
Aksi halde birileri bu orduları tarih boyunca nasıl birbirine kışkırttıysa
bugün de bunu yapmalıdır. Dolayısıyla her iki ordu da köksel özelliklerini yeni
baştan gözden geçirmelidir.
200I yılından bu yana işsizlik 2 kat, cari
açık 4 kat, kapanan şirket 20 kat, karşılıksız çek sayısı 9 kat arttı ve bu
devam etmekte. Yani burada vereceğimiz hiçbir rakam olumlu yönde artmamakta,
her geçen gün daha fazla üretici güçlerin aleyhine artmakta. Kriz yüzünden artan
ölümler, intiharlar vs dün de vardı bugün de ve yarın da olacak.
Emperyalizm sadece bir sistem değildir,
insanlığı her geçen gün daha fazla yok eden bir aygıttır aynı zamanda.
Geçici ve gündelik işçilerin işsizlik oranı
yüzde 23. Bu rakam da eklenince işsizlik sayısı 6.2 milyon olmakta. TÜİK’in
açıkladığı rakam 2milyon 995 bin kişi. Mevsim şartlarına bağlı çalışanlar bu
mevsim işsiz kaldılar. Bu rakam ise yaklaşık 405 bin kişi. Ve bu
istatistiklerde ne kadar yer aldı?
Kayıtlı olup da işsiz kalanlar, kayıtdışı
işsiz kalanlar, mevsimsizlik ve gündelik işsiz kalanlar hepsini eklediğimizde
yaklaşık yüzde 23 oranında gerçekleşen bir işsizlik oranı vardır. Kaldı ki bu
bile tam anlamıyla işsizlik oranını verememektedir. Çünkü bu veriler genel de
bir önce ki yılda ki verilerin değerlendirmesiyle olmakta. Yani şu an ülke
genelinde toplam işsiz sayısını yine yaklaşık olmak kaydıyla ancak gelecek yıl
öğrenebileceğiz. Bu sayının bu yıldan daha az olacağı ise söz konusu bile
değil. TÜİK verilerini alt alta toplarsak II milyon 7I4 bin kişi evinde (evi
varsa tabi) oturuyor.3 milyon II0 bin kişi emekli, 3 milyon 229 bin kişi
çalışamaz durumda, 7I7 kişi iş bulma umudunu kaybetmiş. Kasım 2008’deki
işsizlik oranı önceki aya göre işsiz sayısı 309 bin arttı. ABD’de ise 255 bin
kişi işini kaybetti. Hep biz mi onları örnek alacağız şiarıyla, ABD’nin önüne
geçerek, arık onların bizi örnek almasını beklemeye koyulduk.
Çok korkunç bir durumdayız, üretim
rakamlarının sonrasında işsizliğin böyle olacağı belliydi, işsizlik oranın artması
bekleniyordu, kriz nedeniyle sanayideki üretimin düşmesi işsizliği tetikledi,
ekonomi alarm veriyor, derhal olağanüstü hal ilan edilsin, hatta sıkıyönetim,
kriz ülkedeki dev koca koca şirketlerin işçi çıkarmasına sebep oldu, işsizlik
arttı, ihracat geriledi, sanayide üretim nerdeyse durma aşamasında, tekstil
battı, küçük esnaf çöktü, ekonomi yönetimi derhal inisiyatif (öncelik) alsın, kayıt dışı ekonomi yüzde 44.5
oldu, sosyal güvencesi olmadan çalışanların oranı arttı. Bütçe açık, dış
ticaret dengesi açık, istihdam dengesi işsizlik hazinenin pozisyonu açık,
yönetimde inisiyatif yok, krizden etkilenen ülkelerin çeşitli önlemlerle
sektörlerini ayakta tutmaya çalışıyor, tekstil ve hazır giyim sektörü dibe
vurdu, geçici kriz önlem ve destekleri alınmalı ve uygulanmalı, kamu borcu
ertelensin yoksa istihdam sorunu ikiye katlanacak, kamuya dönük borçları uzun
vadelerde yapılandırılmalı, girdi maliyetleri üzerindeki kamu yüklerini 2
yıllığına yarı yarıya hafifletilmeli, otomotiv sektöründe yüzde 60’a varan
daralma oldu, otomotiv sektöründeki her bir I00 liralık satışın 8I lirasının
ihracat yapılması gerekirken, yüzde 90’ının Avrupa pazarlarına olması ve Avrupa
pazarlarının da kriz de olması sektörü olumsuz yönde etkiledi.
Burada üretici güçler yok. Üretici güçlere
dair tek bir kelime yok. Hep battık,
bittik, üretemiyoruz, satamıyoruz, borç, borç, acil yardım, imdat, imdat
sesleri. Kimin bu sesler. Kulağımız çınlamıyor elbette. Yatları, katları, son
model onlarca arabası, uçakları, yazlıkları, kışlıkları, koleksiyonları,
magazinleri, eğlence partileri, bir yediğini bir daha yemeyen, bir giydiğini
giymeyen, yazı başka kışı başka mekânlarda geçiren, en pahalı markaları giyen,
en lüks otellerde kalan, çocukları en pahalı okullarda okuyan ve saymakla
bitmeyenlerin çığlıkları. Bunların hiç birinden ödün vermeyi bile düşünmeden,
devletten yardım istiyor. Hani serbest piyasa ekonomisi, hani liberal ekonomi,
hani devlet üretime karışmasın, biz her şeyi üretiriz, hatta orduya bile gerek
yok biz ordu da üretiriz (evet işsizler ordusu), her şeyi özelleştirin, her
şeyi satın biz ve emperyalist ortaklarımız alırız vs diyenler ne oldu. Şimdi
yok devlet yardımı, yok borçları ertelesin, yok şu kadar kredi.
Ne oldu? Hani küreselleşiyorduk,
globalleşiyorduk, hani özelleşiyorduk, birden bire devlet yardımına sarılmak
neyin nesi? Tabi nasıl olsa peşin peşin devletin üretici güçlerden aldığı peşin
vergiler var. Versin Oradan birkaç milyar dolar bizde ayakta duralım, işler
yürümese de biz kendimizi kurtaralım. Nasıl olsa memlekette ve dünya da çalışan
var, üreten var, peşin vergi veren var hadi bakalım ey devlet batıyorum bana
yardım et. Neden? Yetmedi çünkü darbelerle götürdükleri, 24 Ocak kararları ve
daha pek çok kararlarla götürdükleri, doların 500’lerden I500’lere
çıkarılmasıyla cukkaladıkları, bankaları batırarak, hayali ihracatlarla,
bankercilikle, daha envayi çeşit oyunlarla sömürdükleri yedikleri yetmedi,
şimdi de işsizlik fonunda ya da devletin kasasındaki vergilere göz diktiler.
Bitecek mi? Elbette hayır. Bu böyle gelmiş böyle gider, çünkü kapitalizmin
doğası bu. Kapitalizmden başka bir şey beklenmez. Habire hep bana hep bana. Hiç
duydunuz mu? Üretici güçlerin maaşlarına zam istendiğinde, bu ağlayanların
birinin, çıkıp da, yok ya üç lira değil beş lira zam yapalım, hayır hayır çalışanların
hepsi sendikalı olsun, şu elektrik zammını, doğalgazı, suyu sabit fiyatta
tutalım ya da maaşlarına göre belli bir oran da olsun, eğitimi, sağlığı,
barınmayı, sosyal devlet olarak halkımıza bedava verelim bizim de katkımız
olsun diyeni duydunuz mu? Elbette hayır. Bugün medyada, basında üretici
güçlerin de şu sıkıntısı var buna da devlet bir çözüm bulsun diyen var mı?
Elbette yok. Hep bana hep bana. Lüks yaşam standartlarının bir tanesinden bile
ödün vermemeksizin devletten acil yardım bekliyor, dünün devlet oradan elini
çeksin, buradan elini çeksin diyenler.
Yangın var, yangın var, en acil sorun işsizlik
ve istihdam, kriz artık işsizlik krizi haline geldi, bir sendikaya bağlı 30 bin
üye işsiz kaldı, ücretsiz izine ayrılanlar arttı, ülkemiz genelin de kriz ne
kadar az ya da düşük hissedilirse o kadar iyi olur, istihdamı koruma altına
almalı ve geliştirmeliyiz, kısa süreli çalışma ödeneklerinden yararlanılmalı,
işsizlik sigortası fonundan daha etkin yararlanılmalı, işsizlik ödenekleri
artırılmalı, herkes tehlike altında, canımız yanıyor, binlerce insan işini
kaybediyor, fabrikalar kapanıyor, krizin faturasını çalışanlara ödetmeye
çalışıyorlar, ödemeyeceğiz, haklıyız, seçim baskılarıyla gündem ler
değiştiriliyor, vs bunları kim söylüyor, elbette sendika başkanları. Yani bir
ağıt bir ağlamadır gidiyor. Hiç bindikleri lüks arabalardan, milyon dolarlık
sendika binalarından, aldıkları maaşların üyelerin maaşlarının I0 katından,
yazlık, kışlık evlerinden, denize nazır arazilerinden, canları istediğinde eylem
yapan, istemediğin de ben yokum diyecek kadar rahat olan, son 20 yıl için ya
bir ya da iki kere bile genel greve gidemeyen, üyelerini sınıf bilinci
içerisinde örgütlemeyen, sen üye ol da gerisini bana bırak, biz her şeyi
biliriz, siyaseti de, sendikayı da, zaten muhalefet olmaya da gerek yok en iyi
biz yaparız, hükümetlerle masaya oturmayı içki masasında eğlenmek sananlar, bu
krizden habersiz miydi, bu kriz yeni miydi, 80’ler, 90’lar ve 2000 lerin başı
bu ülke de yaşanmadı mı, hiç mi ders alınmadı, evet belki dünyanın gelişmiş
ülkeleri (emperyalistler), gelişmekte ve az gelişmişleri (kapitalistler),
bazılarında bu denli büyük ölçekli krizler olmamıştı ama biz de şöyle son 30
yıla bir bakalım krizsiz bir dönem var mı, işsizliğin açlığın, yoksulluğun,
yolsuzluğun, sömürünün bu kadar çok olduğu bir ülke var mı? Ne oldu şimdi de
aman devlet tedbir alsın, yoksa yanarız, isyan olur, sosyal patlama olur, vs
imdat sinyalleri vermek niye? Yoksa hazırlıksız mı yakalandınız?
Üretici güçlerin ve sendikaların kriz denilen
yıkımın emperyalizmin, kapitalizmin doğasının böyle olduğunu, varoluş sebebinin
bu tür krizlere bağlı olduğunu anlaması alınacak olan en acil tedbirdir. Bu
anlaşılmadığı süre nasıl olsa üreten var nasıl olsa sessiz sakin hiçbir şeye
itiraz etmeyen de bir toplum var, eh işte canı sıkıldıkça eylem yapan
sendikalar da var bize de sömürmek düşer, kanını emmek düşer diyecek her zaman
bir emperyalist, bir kapitalist bulunur.
İŞSİZLER ORDUSU’NUN SON DURUMU
Tarım dışı işsizlik 15.4
(geçen yıla göre 3 puan birden arttı),
Sanayide 202bin, Hizmetlerde
278 bin çalışan işsiz kaldı.
Hizmetlerde işsiz sayısı I
milyon 200 bin kişiyi aştı.
Kasım itibariyle 1-2 aydır iş
arayanların sayısı 927 bin kişi oldu.
Bu toplam iş arayanların yüzde
3I’ine denk geldi.
1 yıldan daha fazla süredir iş
arayanların oranı ise yüzde 26,6.
İş bulma umudunu yitirenlerin
sayısı 298 bin kişi artarak 1 milyon 968 bine yükseldi.
2 milyon 995 bin olan resmi
işsizlere umutsuz işsizleri de ekleyince 4 milyon 963 bine çıktı.
1 milyon genç işsiz.
Kasımda I5-24 yaş arasındaki genç
işsizlerin sayısı ilk kez 1 milyonu geçti.
Gençlerin yüzde 23,9’u, yani
her dört gençten biri işsiz.
Son 1 yılda 212 bin genç işsiz
kaldı. 2 milyon ümitsiz işsiz.
İş bulma ümidi kalmayanların
sayısı 1 milyon 968 bin kişiye ulaştı.
Bunların 717 bini iş bulma
ümidi kalmadığı için iş aramaktan vazgeçti.
% 14.2 kentlerde işsizlik kentlerde
işsizlik oranı yüzde 12’den 14,2’ye çıktı.
Kentlerde genç işsizlerin
oranı ise yüzde 25,5’e çıktı.
İŞSİZLİK ORANI
AYLAR 2007 - 2008
Ocak 11,0 - 11,3
Şubat 11,4 - 11. 6
Mart 10,4 - 10,7
Nisan 9,8 - 9,6
Mayıs 8,9 - 8,9
Haziran 8,8 - 9,0
Temmuz 8,8 - 9,4
Ağustos 9,2 - 9,8
Eylül 9,3 - 10,3
Ekim 9,7 - 10,9
Kasım 10,1 - 12,3
ÜLKE İŞÇİ DEĞİŞİM (%)
Rusya 15.696 -32,1
S.Arabistan 7.544 100,6
Libya 5.902
131,6
Irak 4.742 -29,3
Kazakistan 4.613 -42,1
Ukrayna 2.523 -4,9
Katar 2.355 -51,7
BAE 2.096 50,5
Arnavutluk 1.615 502,6
Almanya 1.426 -74,6
Romanya 1.348
-18,2
Türkmenistan 1. 234 67,8
Fas 1.187 20,0
Azerbaycan 939 -26,6
Cezayir 792
-9,9
NE İDİK NE OLDUK
YIL 200I
İşsizlik oranı yüzde 8,5
İşsiz sayısı 2,3 milyon
Dış borç 113,6
milyar dolar
İç borç 122 katrilyon 157,2 trilyon TL
Kapanan esnaf ve şirket 2 bin 464
Cari açık 10,5 milyar dolar
Sanayi üretimi yüzde
(-) 8,6
Karşılıksız çek sayısı 1 milyon 199 bin 329
Protestolu senet sayısı 805 bin
YIL 2008
İşsizlik oranı yüzde 12,3
İşsiz sayısı 2,9 milyon
Dış borç 162,6 milyar dolar
İç borç 271
katrilyon 333 trilyon TL
Kapanan Büyük şirket 9 bin
578
Kapanan esnaf 37 bin 343
Cari açık 41 milyar 416 milyon dolar
Sanayi üretimi yüzde (-)17,6
Karşılıksız çek sayısı 9 milyon 586 bin 765
Protestolu senet sayısı 1 milyon 574 bin 31
İŞSİZ SAYISI
Toplam Kent Kırsal
Kasım 2007 Kasım 2008 Fark Kasım 2007 Kasım 2008 Fark Kasım 2007 Kasım 2008 Fark
İşgücü 23.217 24.310 1.093 14.252 15.056 804 8.965 9.254 289
İstihdam 20.867 21.3I5 448 12.538 12.919 381 8.329 8.396 67
İşsiz 2.350
2.995 645 1.714 2.137 423 636 858 222
nüfus 69.185 69.943 758 43.819 44.730 911 25.365 25.213 152
15 yaş 49.511 50.268 757 31.800 32.535 735 17.711 17.734 23
İşgücüne dahi olmayanlar 26.294 25.958 -336 17.548 17.479 -69 8.746 8.479 -267
ÜLKELERE GÖRE İŞSİZLİK ORANI
ÜLKE İŞSİZLİK ORANI (%)
İspanya 14,4
Türkiye 12,3
İzlanda 8,2
Fransa 8,1
Euro Bölgesi 8
Macaristan 8
Rusya 7,7
ABD 7,6
Şili 7,5
Yunanistan 7,5
Kanada 7,2
Almanya 7,2
Belçika 7,2
İsveç 6,9
Brezilya 6,8
Çek Cum. 6,8
İtalya 6,7
İngiltere 6.1
Meksika 4,7
Avustralya 4,5
Japonya 4,5
Çin 4
Avusturya 3,9
Güney Kore 3,3
İsviçre 2,9
Hollanda 2,7
İŞSİZLERİN PROFİLİ
İşsizlerin yüzde 59,4’ü lise
altı eğitimli.
Yüzde 26,6’sı bir yıl ve daha
uzun süredir iş arıyor.
İşsizler sıklıkla (yüzde 29,8)
‘2eş-dost’’ vasıtasıyla iş arıyor.
Yüzde 86,5’i (2 milyon 592 bin
kişi) daha önce bir işte çalışmış.
Daha önce bir işte çalışmış
olan işsizlerin yüzde 25’i ise ‘’sanayi’’, yüzde I8.8’i ‘’inşaat’’, yüzde 9,5’i
ise ‘’tarım’’ sektöründe görev almış.’’
İSTİHDAM YAPISINA İLİŞKİN
DİĞER BAZI VERİLER
%59.5’i ücretli, maaşlı ve
yevmiyeli, yüzde 27,5’i kendi hesabına ve işveren, yüzde I3’ü ücretsiz aile
işçisi.
%59.5’i ‘’I-9 kişi arası’’
çalışanı olan iş yerlerinde çalışıyor.
%3.I’inin ek bir işi var.
%4.3’ü mevcut işini
değiştirmek için veya mevcut işine ek olarak bir iş arıyor.
Şiir gibi, resim gibi, müzik gibi, ne güzel
bir edebiyat, ya da sanat eseri. Tablo dediğin böyle olur, şiir dediğin öykü
dediğin böyle olur. İşte sanat, edebiyat, vs kimin içindir tartışmalarının
sonucu. Hadi daha fazla tartışalım konuşalım. Hangi ressam, hangi şair, hangi
edebiyatçı bu kadar güzel dizeler
yazabilir, bu kadar güzel tablo yapabilir. Estetik tartışmalarına, politik mi
olsun, sanatsal mı olsun, cinsellik olsun mu, olmasın mı, hadi canım onun
pornografiyle ne ilgisi var. İmla kuralları, böyle olmaz, imgeler çok
önemlidir, sanatçıyı sanatçı yapan özgür olmasıdır, içinden geleni yazmalıdır,
içinden geldiği gibi çizmelidir, içinden geldiği gibi konuşmalıdır. İş,
işsizlik, kriz, emperyalizm, kapitalizm, sömürü, kültürel emperyalizm, üretici
güçlerin yaşadıkları, yaşayamadıkları, gelecekleri, şimdi tartışılacak konular
değil efendim. Bırakın bu ilkeleri, duruşmuş, tavırmış, aydın olmak falan,
topluma öncü olmak, yol gösteren olmak, ezilenlerin, sömürülenlerin derdi beni
mi gerdi. Bırakın beni ben özgürce şiirimi yazayım, öykümü yazayım, resmimi
yapayım, müziği mi yapayım. Dokunmayın bana emperyalizmmiş, kapitalizmmiş, bana
mı kaldı. Ben mi kurtaracağım memleketi. Bırakın efendim ben de olayım
emperyalizmin, kapitalizmin hizmetçisi bilerek ya da bilmeyerek. Diyenlerin her
nerede olursa olsun, ayna ya bakmaları şart. Sırf karın tokluğuna, sırf geçim
derdi adı altında, sırf ego tatminleri altında, ünlü olma adına, adım duyulsun
vs adına sözde ürettikleriyle kime ve kimlere hizmet ettiklerine yukarıdaki
tablolar yeterince ne yapması gerektiği konusunda yol gösterici olmalıdır.
Yazar, çizer, edebiyatçı, aydın, sanatçı, vs
olmak sorumluluk ister, ar ister, hayâ ister, duruş ister, tavır ister.
Yaşadığın toplumu aydınlatamıyorsan, ona
sorunları karşısında doğru, dürüst, samimi, bilimsel çözümler üretemiyorsan ne
yazarsan yaz, ne çizersen çiz, ne bestelersen bestele vs senden bir halt olmaz.
Yazar, çizer, edebiyatçı, aydın, sanatçı, vs
yaşadığı toplumu ve dünyayı bilimsel temeller içerinde inceleyip, araştırıp
aydın olma tavrını gelişmek zorundadır.
Bilimsel sosyalizmi kendine dünya görüşü
edinmiş her insan insanın daha da insanlaşması ve insan gibi yaşaması adına her
şeyiyle mücadele etmelidir. Bilimsel sosyalizmi sınırsız, sınıfsız, toplum
yaratma adına barbarlık adına yapılan her türlü eyleme karşı daha fazla
insanlaşmayı savunmalıdır.
Aydınından, gazetecisinden, yazarından,
siyasetçisinden, sendikacısından, öğrencisinden, işsizinden üretici güçlerinden
ve onun müttefiklerinden insan olmayı insanca yaşamayı barbarlık karşısında savunan
herkesin var olan emperyalist ve kapitalist çürüme karşısında kesin, net,
samimi, dürüst, disiplinli hiçbir yılgınlığa izin vermeden tavrını göstermesi
gerekmektedir. Bu tavır susarak, sinerek, kısır tartışmalara girerek, çıkar
menfaat ilişkileri içinde boğularak, koltuk kavgaları yaparak, dar ideolojik
tartışmalar yaparak vs yukarıdaki tablolar değişmez, değişmeyecekte.
İnsanlık barbarlık karşısında yenilmemek
adına, emperyalizme ve kapitalizme elindeki her türlü araçla dur demelidir. Her
geçen gün daha az olacağız ve daha fazla güçsüzleşmemek adına, enerjimizin
büyük bir kısmını bu mücadeleye vermeliyiz.
Kazanmak için bir kere daha ayağa kalkması
gereken ana güç üretici güçler ve müttefikleri emperyalizme ve kapitalizme dur
diyebilmek için örgütlenelim ve örgütleyelim.
HASAN HÜSEYİN BEYDİL
22.02.2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder