“ULUSLAR”
ARASINDA SAVAŞ OLMAZ
“Uluslar”
arasında savaş olmaz. Herhangi bir ulusun bir başka ulusla ya da uluslarla
savaşı olmaz. Günümüzde ya da geçmişte hangi tarihte olursa olsun uluslararasında
savaş olmadı. “Uluslar” arasında savaş tezi başından sonuna yanlış bir tezdir. Emperyalizmin
kapitalist sistemin devamını sağlamak için yapmış olduğu sömürü, gasp, işgal,
katliam, pazar, amaçlı yaptığı ya da yaptırdığı savaşlara “ “uluslar” arası ya
da “milletler” arası savaş” adı verilir. Bu ad doğrudan emperyalizmin kendi
adlandırmasıdır. Tıpkı hayvanların ya da bitkilerin sınıflandırılması,
adlandırılması, gibidir. Oysa bu adlandırma yanlış ve saptırılmış bir
adlandırmadır. Ortada hiçbir ulus bir başka ulusla savaşmaz iken tamamen kendi
özel savaş orduları ve onun tüm aygıtları arasında yapılan savaşlardır ve bu
savaşlara da genelde halkların çocuklarını gönüllü (zorunlu) ya da paralı
askerlik sistemiyle gerçekleştirir.
Her
türlü sömürü düzenine karşı verilen mücadelede sömürü düzeninin kendi varlığını
devam ettirme adı da “uluslar” arası savaş olarak dile getirilse de sömürgeci
güçler tarafından, bu savaşta uluslararası savaş değildi.
Sosyalizm
adına ya da emperyalist güçlerin saldırı ya da işgaline karşı verilen savaşları
da emperyalizm “uluslar” arası savaşlar olarak nitelendirse de bu savaşlar da
“uluslar” arası savaş değildir. Kaldı ki özellikle bu tür savaşlarda
enternasyonalist bilimsel sosyalizm anlayışla emperyalizme kapitalizme karşı
mücadelede farklı uluslardan olmalarına rağmen aynı amaç etrafında birleşen
üretici güçlerin mücadelesi tarih sayfalarında yüzlercedir.
Dolayısıyla
“uluslar” arasında yapıldığı iddia edilen hiçbir savaş “uluslar” arası savaş
değildir. Sömürgeci güçlerin kendi aralarında pazar, kar, rant, hammadde, gasp
çatışmalarıdır savaşlar. Bir de bu sömürgelere karşı çıkan enternasyonal güçler
ile sömürgeci güçler arasında olan savaşlardır. Sonuç olarak her türlü koşulda
savaş sömürü düzeninin lehine ya da aleyhine yapılan savaşlardır.
Günümüzde
ya da geçmişte tarihin hangi evresinde olursa olsun Alman-İngiliz,
İngiliz-Fransız, Rus-Osmanlı, Alman-Rus, Rus-Çin, Türk-Çin, Arap-Türk, Çin-Japon
ve daha yüzlercesi sayılacak olan savaşların hiç biri bu “uluslar” arasında
olmamıştır. Hatta bu savaşların çoğu incelendiğinde adı ile anıldığı halde o
ulustan çok başka uluslardan oluşan paralı askerler aracılığıyla
gerçekleştirilen sömürü savaşlarıdır.
“Uluslar”
arası savaşlar adı altında gerçekleştiği iddia edilen sömürü savaşları esasında
o sömürücü gücün üretici güçleri daha rahat uyuşturması, beynini yıkaması, egemenlerin
gasp sistemiyle ellerinde tuttukları mal, mülk, servet, iktidar vs daha uzun
ellerinde tutmaları adına sözde ulusun kahramanlıkları adı altında savaşlarda
yaşananları anlatarak üretici güçlerin kendi sınıfsal niteliklerini
kavramaları, çözümlemeleri ve kendi sınıfsal mücadelelerini vermesi yerine
ulusal mesajlar adı altında sözde ulusal savaşlara sokulmuştur.
Kürt-Türk
savaşı ya da Türk-Kürt savaşı diye bir savaş yok, olmadı, olamaz da. Tıpkı daha
önceki savaşları da “uluslar” arasında olan savaşlar diye yutturdukları gibi
bunu da böyle yutturmaya çalışıyorlar ki pek çok çevre bu iddiaya inanmaktadır.
Öncelikle
Kürt halkı henüz uluslaşma sürecini tamamlamamıştır. Halen uluslaşma
sürecindedir ve bu devam eden bir süreçtir.
Kaldı
ki seksen küsur yıllık cumhuriyet çatışı altında Türkler de uluslaşma sürecini
tamamlamamıştır. Hatta tersine “Türkleşme” adı altında “amerikanlaşma”
gerçekleşmiştir denilebilir en azında belirli kesimlerinde. Cumhuriyetin her
türlü kurumsal yapısına rağmen halen klasik uluslaşma ya da ulus olma diye
bileceğimiz dil, tarih, kültür, kader, toprak vs birliği seksen küsur yılda
sağlanamamıştır. Bölgesel, lokal, kentsel, hatta hatta köy köy bile pek çok
dil, tarih, kültür, farklılığı mevcuttur (Buraya kadar Türk olup da
uluslaşamayanlar bahsedilmiştir). Ayrıca devletin uzun yıllar Türk olmayanlar
üzerinden kurmaya çalıştığı uluslaşma ise tam bir kaostur. Hem Ermeni, Kürt,
Arap, Rum, vs ulusundan olan ama “Türkleştirme” adı altında da ne Türk, ne
Ermeni, ne Kürt, ne Arap, ne Rum vs olmayan yapılar ortaya çıkmıştır. Dilinde
(kaldıysa tabi), tarihinde (ki pek çoğu bilmez), kültürün (özellikle köy az
sayıda kasaba da olmak kaydıyla) ne Türk ne Ermeni, ne Kürt, ne Arap, ne Rum vs
olmayan kaotik yapılar mevcuttur. Elbette azınlıkta olsa farklı farklı
uluslardan olmalarına rağmen kendilerini “Türkleşmiş” kabul edenlerin farklı
uluslara hatta bizatihi kendi ulusundan olanlara karşı acımasızca ulusal
egemenlik, üstünlük, hegemonya, kurma adına her türlü katliamı, sömürüyü vs
gerçekleştirmektedir. Ancak bu bile yine de bir ulusun ya da yapay olarak
uluslaştırılmış olan yığınların bir başka ulus üzerinde tahakküm, egemenlik,
baskı vs kurması şeklinde tanımlanamaz. Kısacası bahsi geçen sözde Kürt-Türk
savaşında Türk ulusunun ya da Ermeni, Kürt, Arap, Rum vs oldukları halde sözde
“Türkleştirilmiş” olanların Kürtlerle bir savaşı yoktur ya da Kürtlerin bunlarla
bir savaşı da yoktur.
Ortada
uzun yıllara yayılmış olan bir sömürü savaşı vardır. Evet, kimse şaşırmasın.
“İlk kez mi duyuyoruz, sanki biz bilmiyorduk” demesin kimse. Halen dünyanın
herhangi bir yerinde devam eden bir emperyalist kapitalist işgal ya da işgale
karşı direnenlerin savaşı herhangi bir ulusla başka bir ulus arasında geçen bir
savaş değildir. En küçüğünden en büyüğüne kadar savaşların hiç biri uluslararasında
değildir. Kaldı ki tarihte en büyük milliyetçilik, ulusçuluk, bir adım ilerisi
ırkçılık savaşı diye nitelendirilebilecek hitler Almanya’sının savaşları bile
bir ulusun bir başka ulusla yaptığı savaş değildir. Her aşaması incelendiğinde
alman ulusu ile bir başka ulus arasında değil “naziler” olarak ideolojik
politik isimle simgeleşen bir yapı ile onun karşısında olduğunu iddia eden
düşünceler arasında olmuştur.
Savaşlar
ideolojik, ekonomik ve politiktir. Her neden, nasıl, hangi tarih, hangi savaş
açısından bakılırsa bakılsın çok nettir. Çok uzağa gitmeye gerek yok örnekler
çoğaltılacağı gibi çok yakın ve açık bir söylemle dile getirdiği için örneğin
pinochet’in abd’nin “şikago okulu” tezi gerçekleştirmeye başladı, ilk
örneklerinden biri olması ve Allende hükümetini askeri faşist darbe ile yıkıp
yerine freidman’ın tezlerinin uygulanacağı acımasız, katliamcı, sömürücü,
kapitalist ekonomi politikalar hayata geçerken pinochet’in ilk açıklamaları
arasında “Marksizm öylesine bir hayalettir ki siz onu yok ettiğinizi sanırsınız
ama o bir yolunu bulur yeniden ortaya çıkar, Allende hükümetini ortadan kaldırarak
Marksist politikalara son verdik ancak mücadelemiz devam ediyor…” der. Ne
tesadüftür ki birkaç yıl sonra reagan’ın teacher’ı İngiltere’deki ziyaretinde
“Marksist-Leninist sistemlerin birer birer ortadan kalkması gerekiyor ki bizim
özgürlük ve demokrasi mücadelemizin önü açılsın…” diye konuşması boşuna
değildir. Kaldı ki buradaki “özgürlük ve demokrasi” soğuk savaş sonrası
emperyalizmin adını “küreselleşme, globalleşme” koyarak sömürgeci kolonyalist
faaliyetlerinin adı olarak tüm dünyaya yayılmıştır.
Herkes
şapkasını çıkarıp masaya doğru koysun, ne kadar doğru konulduğu iddia edilse de
şapkalar eğri duruyor halen. Ortada Kürt- Türk savaşı yok ve olamazda. Orta da
sadece bu coğrafya da egemen olan işbirlikçi burjuvazinin emperyalizmle olan
özel savaş lobilerinin isteği üzerinden devam ede gelen bir savaş vardır. Bu
sömürü savaşına sadece ulusal kimlikle bakmaya devam edildiği sürece bu savaş
sadece özel savaş lobilerinin çıkar ve menfaatine yaracaktır.
Emperyalist
kapitalist sistemin üretici güçler üzerinde yaratmaya çalıştığı sistemi ancak
ENTERNASYONAL BİLİMSEL SOSYALİST bir anlayış yerle bir edebilir.
HASAN
HÜSEYİN BEYDİL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder