27 Mart 2016 Pazar

“ULUSLAR” ARASINDA SAVAŞ OLMAZ

“Uluslar” arasında savaş olmaz. Herhangi bir ulusun bir başka ulusla ya da uluslarla savaşı olmaz. Günümüzde ya da geçmişte hangi tarihte olursa olsun uluslararasında savaş olmadı. “Uluslar” arasında savaş tezi başından sonuna yanlış bir tezdir. Emperyalizmin kapitalist sistemin devamını sağlamak için yapmış olduğu sömürü, gasp, işgal, katliam, pazar, amaçlı yaptığı ya da yaptırdığı savaşlara “ “uluslar” arası ya da “milletler” arası savaş” adı verilir. Bu ad doğrudan emperyalizmin kendi adlandırmasıdır. Tıpkı hayvanların ya da bitkilerin sınıflandırılması, adlandırılması, gibidir. Oysa bu adlandırma yanlış ve saptırılmış bir adlandırmadır. Ortada hiçbir ulus bir başka ulusla savaşmaz iken tamamen kendi özel savaş orduları ve onun tüm aygıtları arasında yapılan savaşlardır ve bu savaşlara da genelde halkların çocuklarını gönüllü (zorunlu) ya da paralı askerlik sistemiyle gerçekleştirir.

Her türlü sömürü düzenine karşı verilen mücadelede sömürü düzeninin kendi varlığını devam ettirme adı da “uluslar” arası savaş olarak dile getirilse de sömürgeci güçler tarafından, bu savaşta uluslararası savaş değildi.

Sosyalizm adına ya da emperyalist güçlerin saldırı ya da işgaline karşı verilen savaşları da emperyalizm “uluslar” arası savaşlar olarak nitelendirse de bu savaşlar da “uluslar” arası savaş değildir. Kaldı ki özellikle bu tür savaşlarda enternasyonalist bilimsel sosyalizm anlayışla emperyalizme kapitalizme karşı mücadelede farklı uluslardan olmalarına rağmen aynı amaç etrafında birleşen üretici güçlerin mücadelesi tarih sayfalarında yüzlercedir.

Dolayısıyla “uluslar” arasında yapıldığı iddia edilen hiçbir savaş “uluslar” arası savaş değildir. Sömürgeci güçlerin kendi aralarında pazar, kar, rant, hammadde, gasp çatışmalarıdır savaşlar. Bir de bu sömürgelere karşı çıkan enternasyonal güçler ile sömürgeci güçler arasında olan savaşlardır. Sonuç olarak her türlü koşulda savaş sömürü düzeninin lehine ya da aleyhine yapılan savaşlardır.
Günümüzde ya da geçmişte tarihin hangi evresinde olursa olsun Alman-İngiliz, İngiliz-Fransız, Rus-Osmanlı, Alman-Rus, Rus-Çin, Türk-Çin, Arap-Türk, Çin-Japon ve daha yüzlercesi sayılacak olan savaşların hiç biri bu “uluslar” arasında olmamıştır. Hatta bu savaşların çoğu incelendiğinde adı ile anıldığı halde o ulustan çok başka uluslardan oluşan paralı askerler aracılığıyla gerçekleştirilen sömürü savaşlarıdır.

“Uluslar” arası savaşlar adı altında gerçekleştiği iddia edilen sömürü savaşları esasında o sömürücü gücün üretici güçleri daha rahat uyuşturması, beynini yıkaması, egemenlerin gasp sistemiyle ellerinde tuttukları mal, mülk, servet, iktidar vs daha uzun ellerinde tutmaları adına sözde ulusun kahramanlıkları adı altında savaşlarda yaşananları anlatarak üretici güçlerin kendi sınıfsal niteliklerini kavramaları, çözümlemeleri ve kendi sınıfsal mücadelelerini vermesi yerine ulusal mesajlar adı altında sözde ulusal savaşlara sokulmuştur.

Kürt-Türk savaşı ya da Türk-Kürt savaşı diye bir savaş yok, olmadı, olamaz da. Tıpkı daha önceki savaşları da “uluslar” arasında olan savaşlar diye yutturdukları gibi bunu da böyle yutturmaya çalışıyorlar ki pek çok çevre bu iddiaya inanmaktadır.

Öncelikle Kürt halkı henüz uluslaşma sürecini tamamlamamıştır. Halen uluslaşma sürecindedir ve bu devam eden bir süreçtir.

Kaldı ki seksen küsur yıllık cumhuriyet çatışı altında Türkler de uluslaşma sürecini tamamlamamıştır. Hatta tersine “Türkleşme” adı altında “amerikanlaşma” gerçekleşmiştir denilebilir en azında belirli kesimlerinde. Cumhuriyetin her türlü kurumsal yapısına rağmen halen klasik uluslaşma ya da ulus olma diye bileceğimiz dil, tarih, kültür, kader, toprak vs birliği seksen küsur yılda sağlanamamıştır. Bölgesel, lokal, kentsel, hatta hatta köy köy bile pek çok dil, tarih, kültür, farklılığı mevcuttur (Buraya kadar Türk olup da uluslaşamayanlar bahsedilmiştir). Ayrıca devletin uzun yıllar Türk olmayanlar üzerinden kurmaya çalıştığı uluslaşma ise tam bir kaostur. Hem Ermeni, Kürt, Arap, Rum, vs ulusundan olan ama “Türkleştirme” adı altında da ne Türk, ne Ermeni, ne Kürt, ne Arap, ne Rum vs olmayan yapılar ortaya çıkmıştır. Dilinde (kaldıysa tabi), tarihinde (ki pek çoğu bilmez), kültürün (özellikle köy az sayıda kasaba da olmak kaydıyla) ne Türk ne Ermeni, ne Kürt, ne Arap, ne Rum vs olmayan kaotik yapılar mevcuttur. Elbette azınlıkta olsa farklı farklı uluslardan olmalarına rağmen kendilerini “Türkleşmiş” kabul edenlerin farklı uluslara hatta bizatihi kendi ulusundan olanlara karşı acımasızca ulusal egemenlik, üstünlük, hegemonya, kurma adına her türlü katliamı, sömürüyü vs gerçekleştirmektedir. Ancak bu bile yine de bir ulusun ya da yapay olarak uluslaştırılmış olan yığınların bir başka ulus üzerinde tahakküm, egemenlik, baskı vs kurması şeklinde tanımlanamaz. Kısacası bahsi geçen sözde Kürt-Türk savaşında Türk ulusunun ya da Ermeni, Kürt, Arap, Rum vs oldukları halde sözde “Türkleştirilmiş” olanların Kürtlerle bir savaşı yoktur ya da Kürtlerin bunlarla bir savaşı da yoktur.

Ortada uzun yıllara yayılmış olan bir sömürü savaşı vardır. Evet, kimse şaşırmasın. “İlk kez mi duyuyoruz, sanki biz bilmiyorduk” demesin kimse. Halen dünyanın herhangi bir yerinde devam eden bir emperyalist kapitalist işgal ya da işgale karşı direnenlerin savaşı herhangi bir ulusla başka bir ulus arasında geçen bir savaş değildir. En küçüğünden en büyüğüne kadar savaşların hiç biri uluslararasında değildir. Kaldı ki tarihte en büyük milliyetçilik, ulusçuluk, bir adım ilerisi ırkçılık savaşı diye nitelendirilebilecek hitler Almanya’sının savaşları bile bir ulusun bir başka ulusla yaptığı savaş değildir. Her aşaması incelendiğinde alman ulusu ile bir başka ulus arasında değil “naziler” olarak ideolojik politik isimle simgeleşen bir yapı ile onun karşısında olduğunu iddia eden düşünceler arasında olmuştur.

Savaşlar ideolojik, ekonomik ve politiktir. Her neden, nasıl, hangi tarih, hangi savaş açısından bakılırsa bakılsın çok nettir. Çok uzağa gitmeye gerek yok örnekler çoğaltılacağı gibi çok yakın ve açık bir söylemle dile getirdiği için örneğin pinochet’in abd’nin “şikago okulu” tezi gerçekleştirmeye başladı, ilk örneklerinden biri olması ve Allende hükümetini askeri faşist darbe ile yıkıp yerine freidman’ın tezlerinin uygulanacağı acımasız, katliamcı, sömürücü, kapitalist ekonomi politikalar hayata geçerken pinochet’in ilk açıklamaları arasında “Marksizm öylesine bir hayalettir ki siz onu yok ettiğinizi sanırsınız ama o bir yolunu bulur yeniden ortaya çıkar, Allende hükümetini ortadan kaldırarak Marksist politikalara son verdik ancak mücadelemiz devam ediyor…” der. Ne tesadüftür ki birkaç yıl sonra reagan’ın teacher’ı İngiltere’deki ziyaretinde “Marksist-Leninist sistemlerin birer birer ortadan kalkması gerekiyor ki bizim özgürlük ve demokrasi mücadelemizin önü açılsın…” diye konuşması boşuna değildir. Kaldı ki buradaki “özgürlük ve demokrasi” soğuk savaş sonrası emperyalizmin adını “küreselleşme, globalleşme” koyarak sömürgeci kolonyalist faaliyetlerinin adı olarak tüm dünyaya yayılmıştır.

Herkes şapkasını çıkarıp masaya doğru koysun, ne kadar doğru konulduğu iddia edilse de şapkalar eğri duruyor halen. Ortada Kürt- Türk savaşı yok ve olamazda. Orta da sadece bu coğrafya da egemen olan işbirlikçi burjuvazinin emperyalizmle olan özel savaş lobilerinin isteği üzerinden devam ede gelen bir savaş vardır. Bu sömürü savaşına sadece ulusal kimlikle bakmaya devam edildiği sürece bu savaş sadece özel savaş lobilerinin çıkar ve menfaatine yaracaktır.

Emperyalist kapitalist sistemin üretici güçler üzerinde yaratmaya çalıştığı sistemi ancak ENTERNASYONAL BİLİMSEL SOSYALİST bir anlayış yerle bir edebilir.


HASAN HÜSEYİN BEYDİL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder