27 Mart 2016 Pazar

“ASİMİLASYON İNSANLIK SUÇUDUR”, “ZORUNLU DİN DERSİ ASİMİLASYONDUR” EVET, DOĞRUDUR.

Peki, kime göre insanlık, kime göre asimilasyon? Hangi zorunlu din dersi? Nasıl bir asimilasyon?  Bu ve benzeri sorular doğru cevaplanmalı, altı doldurulmalıdır. Bu soruların cevapları hem tarihsel, kültürel, felsefi, bilimsel, hem de ideolojik-politik olarak verilmediği taktirde bunlar sadece slogan olarak kalmaktadır, toplumda tam olarak karşılığını bulamamaktadır, sadece birkaç eylem, miting, panel, sempozyum vs. için sadece birer konu başlığı olarak kalmaktadır. Elbette ki pek çoğumuz bu etkinliklere, eylemlere katılıyoruz, çağırıcısıyız ya da eylem komitelerindeyiz. Bu etkinlikleri düzenli olarak takip edenler çok iyi bilir ki bu tür etkinlikler ne sorunu çözmekte, ne de konuyla ilgili olmayanların yani asimilasyona uğramayanların çokta umurlarında olmamaktadır. Sen, ben, bizimkiler torlanıp toplanıp, cümbür cemaat alanlardayız, sokaklardayız, salonlardayız, yürüyüşler, sloganlar, konuşmalar, müzikler, sloganlar, yürüyüşler ve evli evine köylü köyüne misali dağılıyoruz. Sonuç; asimilasyon devam ediyor, zorunlu din dersi devam ediyor, insanlık suç(ları)u devam ediyor. Sonra bu etkinlere, eylemlere çeşitli değerler biçiyoruz, kamuoyu oluşturuyoruz, gündem yaratıyoruz, kitlemizi bilinçlendiriyoruz, konu hakkında bilgisi olmayanları bilgilendiriyoruz vs. vs. evet doğrudur bunların hepsi hatta daha fazlası yapılmaktadır. Yıllar geçiyor, kuşaklar geliyor gidiyor, nesiller bitiyor, yeni nesiller, yeni kuşaklar geliyor yürüyüşler, sloganlar, konuşmalar, mitingler, eylemler, paneller, sloganlar, yürüyüşler ve bu döngü bir şekilde dönüyor dolanıyor tekrarlanıyor. Evet, bir döngü ve o döngünün içinde dönen duran adeta birer merkezkaç kuvvetinin deneysel sonucu gibi dönüyoruz. Kimse nereye gidiyoruz, nereye dönüyoruz, neyin peşindeyiz demiyor (mu) adeta bir aydınlanma, ilericilik, demokratlık, adeta bir solculuk adına bir merkez etrafında dönüp duruyoruz, sonuç asimilasyon devam ediyor, zorunlu din dersi devam ediyor, insanlık suç(ları)u devam ediyor. Öyle arkadaşlarımız, dostlarımız, yoldaşlarımız var ki neredeyse bu etkinliklerin, eylemlerin birini bile kaçırmadan eksiksiz katılmıştır, keza pek çoğuna bizlerde katıldık, katılıyoruz.

Geçmişte dünyanın kendi etrafında belirli bir yörüngede -sabit bir yörüngede- döndüğü bilinmekteydi. Evet, konumuzla ne ilgisi var denilecek haklı olarak bunca döngünün içinde dünyanın, yörüngesinin vs. ne işi var denilecek. Şimdi doğa bilimlerindeki verileri incelemeden, sosyal bilimlerdeki ilerlemelere dair yapılacak değerlendirmelerin eksik olacağı ve doğa bilimlerinin yeni verileri üzerinden sosyal bilimlerde değerlendirmeler yapıp onun üzerinden de elde edilen sonuçlarla toplumsal sorunların çözümüne dair gerekli çalışmaların yapılmayacağını ve insana, doğaya ve evrene (kozmosa) yönelik tüm analizlerimizin, sentezlerimizin bu temelde olacağının ön kabulünden hareketle ancak çözümlemeler üretimler yapabiliriz. Kimi zaman gerekli analiz sentezler eksik ve yanlış yapıldığından ve doğanın kendi kurallarına ve yeni verilerine uymadığında bir tekrardan,  bir döngüden başka bir şeye yaramaz. Çok klasik örneklerden biri olmakla birlikte özellikle iş, kuvvet, cisim gibi kavramların arasındaki ilişleri açıklamak da önemli bir örnektir, örneğin kendisi de ayrıca kolay anlaşılır olmasından dolayıdır ki anında sosyal bilimlere de uyarlana bilecek bir yapısı vardır. Örnek şöyle a noktasında b noktasına herhangi bir cisme kuvvet uygulandığı taktir de a noktasındaki cisim koşar adımlarla b noktasına gider, ve burada yapılana iş denir ve bu işin belli bir birimi vardır vs. vs., buraya kadar bir iş yaptık ve herkesten alkış aldık hepimiz bunun farkındayız. Ancak işte tamda sorun şimdi başlıyor, herhangi bir kuvvet b noktasındaki cismi a noktasına tekrar getirirse işte o zaman yapılan iş sıfır olur. Bu tabi ki bir zemin ortamında gerçekleştirilen işle ilgilidir. Sıfıra sıfır elde var sıfır dediğimiz birazda böyle bir şeydir. Yani Yüksel Caddesi’nden çıkıp Kızılay Meydanı’na gidip gelmek ve tekrar Kızılay Meydanı’ndan da Yüksel Caddesi’ne gitmek değil bahsettiğimiz ya da Şişli’den Taksim’e gidip tekrar Taksim’den Şili’ye gitmek değil kastettiğimiz! 

Şimdi asıl meselemize dönelim o kadar doğa ve sosyal biliminden bahsettik ve arada da dünyanın yörüngesi dedik ve devam edelim oradan. Geçmişte dünyanın yörüngesinin sabit olduğu ve dünyanın habire aynı yolu habire koşa koşa yürüye yürüye tekrarladığı gibi bir veriye sahiptik ve böylede biliniyordu. Ne zamana kadar geçtiğimiz yüzyılın falanca tarihine kadar. Peki, o tarihten sonra ne oldu da bize de burada bunu tekrarlama görevi düştü, evet, dünyanın sabit bir yörünge üzerinde habire aynı yolu aşındırdığı, gerçi yörüngeler (yollar) yürümekle aşınmaz diyenleri tasdiklercesine yolu devam edemedi. Görüldü ki zamanla yapılan araştırmalar, deneyler, gözlemler vs. dünyanın kendi etrafında sabit bir yönde dönmediği ve her yıl farklı bir yörünge etrafında helezonik yani herkesin anlayacağı dille bildiğiniz karyola yayı misali dönmekteymiş. Yani dünyanın kendisi bile bir geçtiği yörüngeden bir daha geçmeden yoluna devam ediyormuş.

Neden bu örnek denilecek işte burada doğa bilimlerini bize sunmuş olduğu bu ve benzeri veriler bizim sosyal bilimlerde yeni, sonuçlar elde etmemizi sağlamalıdır ki ardından var olan toplumsal sorun ve çelişkilerimize yeni çözümler üretebilelim. Dünyanın bile o cansız ya da canlı varlıkları sırtına alıp gezdirirken sırf sıkılmasınlar diye aynı yörünge bir daha kullanmaması üzerinden yapılan eylem, protesto, etkinliklerle ilgili de sırf sıkılmasınlar diye bile her yıl eylem ve etkinlik biçimleri değiştirilebilir denilebilir, ancak bizim amacımız salt eylem ya da etkinliklerin her yıl değiştirilmesi olmamalıdır, tam tersine eylem ve etkinliklerin çelişkiler ve sorunlarla ilgili çözüm üreten ve çözümü yaratan çözüme ulaştıran bir yol katetmesi ve aynı yörüngeyi bir daha kullanmaması gerekir.

Konu açık ve net sorun varsa çözümde var demektir önemli olan toplumsal muhalefet güçlerinin her yıl yaptıklarının sorunun ve çelişkilerin kaynağının değişmediğini bile bile ısrarla aynı yörüngede dönerek soruna çözüm arandığı gibi bir iddiada bulunmaları doğanın kendisine aykırıdır. Doğa bunu kabul etmiyor derhal atıyor. Zorunlu din dersi ya da asimilasyon ya da insanlık suçları bunlara milyon tane sorun ve çelişki ekleyebiliriz, Kürtleri, Ermenileri, Süryaniler, Çerkeşleri, Pomakları, Çingeneleri vs. kadın, erkek vs. doğanın ve insanın sömürüsü sorunları, işçileri, işsizleri, köylüleri, ırgatları, memurları, eğitim, sağlık, barınma, ulaşım,  demokrasi, barış, eşitlik, özgürlük vs. sorunları, talepleri de aynı çerçevede düşünülmeli en azından bir kerede olsa ya da bir yıl da olsa aynı yörüngeden geçilemeyeceği geçildiğinde sorunun çözülemeyeceğini anlamak adına!

Yörünge sizin nereden, nereye kadar nasıl ve neden gittiğinizi belirler. Eğer yörüngeyi şaşırmışsa bir toplum nereden, nereye, nasıl ve neden gittiğini uzun bir süre anlayamaz. Tıpkı uzayda başıboş gezen gökcisimleri misalidir. Güneşin çekim kuvveti dünyanın onun etrafında dünyanın da çekim kuvveti ayın dünyanın etrafında sağladığı gibi güneşin içinde bulunduğu samanyolu galaksisi de evrensel çekim kuvveti etrafında helezonik yani bir geçtiği yörüngeden bir daha geçmemektedir. Gerçi bu çok yabancı bir bilgi değil aslında biraz düşündüğümüzde pek çoğumuz bunu destekleyecek binlerce örneği hatırlayacaktır.
Israrla aynı yörüngede yürümenin, slogan atmanın, miting yapmanın, etkinlikler yapmanın çelişkilerin çözümüne mi, yoksa karşı yani egemen güçlerin her geçen gün ekonomik, politik, bürokratik olarak güçlenmesini mi sağlamaktadır, elbette egemen güçlerin elini güçlendirmektedir. Pekâlâ, bu ısrar niye, neden çok basit özellikle çekilen hatıra fotoğraflarındaki duruş, şekil, ifadeler net bir şekilde durumun esas boyutunu ortaya koymaktadır. Her geçen gün neredeyse her yerde her alanda yapılan, yaptığımız, yapılacak olan eylem ve etkinliklerin her birine dikkat edilirse adeta bir sorumluluktan, yönetimden, değişimden, devrimden kaçış gözlenecektir. Bir kokteyl havasında başlangıçta geçen bu etkinlikler ne de çok kişinin albümlerinde yeni yeni nostaljiler yaratacak yaşanmışlıkları gerçekleştirmektedir.

Oysa tutuklamalar, gözaltılar, işkenceler, katliamlar, zorunlu bilmem neler, asimilasyonlar, inkâr ve imhalar, işsizlik, yoksulluk, taşeronlaşma, vs. vs. devam etmekte hem de durmaksızın evet yaklaşan yeni yerel seçimlere şimdiden merhaba demekten öteye gitmeyen iktidar ve sözde muhalif güçler ardından tekrar genel ve cumhurbaşkanlık seçimleri yola devam bugün akp idi, dün anavatan, evvelsi gün adalet partisi vs. derken yarını bekleyeceğiz bakalım hangi “a” ile başlayan ve bizi habire “b” ye götüren ve tekrar “a” ya getirerek yaptıklarımızın hepsinin sıfır olduğu işlerle daha ne kadar devam edilecek! Bu yörünge ve “a”,  “b” arasında gidiş ve “b” den tekrar “a” ya geliş değişmeli ve değiştirmeliyiz bu da ancak mevcut sistem içindeki bürokratizm bataklığından çıkmakla mümkündür. Evet, içlerinde dostlarımız, arkadaşlarımız, yoldaşlarımız olan yüzlerce bürokratizmden başka hiçbir şey olmayan kurumlarla bu döngü ancak buradan buraya gider. Her geçen gün tükenen, savrulan, teslim alınan, asimilasyonu bırak kişiliksizleşen yeni yeni nesil çoğalmakta ve senin, benim, onun pek çoğumuzun savunduğu değerler zamanla tükenmekte asıl gözden kaçırdığımız asıl bu mücadelede bayrak teslimlerinin yapılamadığını görmemiz gerekmektedir. Yeni nesiller ve onlardan sonra gelenler adım adım ya kişiliksizleşiyor ya da teslim alınıyor.

Mevcut sistemle olan sorunları bürokratik çözümlerle, sözde muhalif çözümlerle, sözde eleştirel çözümlerle, parlamentolarda ya da yerellerdeki geçici milletvekilleriyle ya da belediye başkanlıklarıyla, yasa ya da anayasa değişiklikleriyle bu sorunlar bu çelişkiler ortadan kaldırılamaz ve kaldırılmayacak kimse kimseyi kandırmasın!

Her gün, ay, yıl, özellikle her on yıllarda katliamların, gözaltların, tutuklamaların, işkencelerin, sürgünlerin, göçlerin, cinayetlerin, tecavüzlerin, işsizliğin, üç kuruşa köleliğin, bitmez tükenmez bir şekilde artarak devam ettiği bir toplumda diğer tarafta ise sistemin içinde olan, sisteme entegre olmuş, ister burjuva olsun, ister küçük burjuva olsun, ister yüksek maaşlı işçi ya da memur olsun hatta düşük maaşlı kimi çevrelerde olsun, küçük ya da orta ölçekli sanayi ya da büyük sanayici olması fark etmez hangisi olursa olsun, askeri ya da sivil bürokraside memur olsun, emekli olsun, köyde üç beş dönüm arazisi olan olsun, öğrenci olsun vs. vs. sistemle özel mülkiyet düzeyinde, çıkar menfaat ilişkisi içinde olanlarla bu işlerin içinden çıkmak zor görünüyor, umarım tersi olur demekte fayda etmeyecek hale gelinmiş durumda.

Bu coğrafyanın işçileri, halkları, Bilimsel Sosyalistleri birliğinden oluşacak bir birliktelikle aşabiliriz tüm bu sorunları ki bu birlikteliğin önündeki en önemli ilke, görev ve sorumluluk Devrim olmalıdır, olacaktır da, bunu hiçbir güç engelleyemeyecektir.


HASAN HÜSEYİN BEYDİL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder