“ASİMİLASYON İNSANLIK
SUÇUDUR”, “ZORUNLU DİN DERSİ ASİMİLASYONDUR” EVET, DOĞRUDUR.
Peki, kime göre insanlık, kime
göre asimilasyon? Hangi zorunlu din dersi? Nasıl bir asimilasyon? Bu ve benzeri sorular doğru cevaplanmalı,
altı doldurulmalıdır. Bu soruların cevapları hem tarihsel, kültürel, felsefi,
bilimsel, hem de ideolojik-politik olarak verilmediği taktirde bunlar sadece
slogan olarak kalmaktadır, toplumda tam olarak karşılığını bulamamaktadır,
sadece birkaç eylem, miting, panel, sempozyum vs. için sadece birer konu
başlığı olarak kalmaktadır. Elbette ki pek çoğumuz bu etkinliklere, eylemlere
katılıyoruz, çağırıcısıyız ya da eylem komitelerindeyiz. Bu etkinlikleri
düzenli olarak takip edenler çok iyi bilir ki bu tür etkinlikler ne sorunu
çözmekte, ne de konuyla ilgili olmayanların yani asimilasyona uğramayanların
çokta umurlarında olmamaktadır. Sen, ben, bizimkiler torlanıp toplanıp, cümbür
cemaat alanlardayız, sokaklardayız, salonlardayız, yürüyüşler, sloganlar,
konuşmalar, müzikler, sloganlar, yürüyüşler ve evli evine köylü köyüne misali
dağılıyoruz. Sonuç; asimilasyon devam ediyor, zorunlu din dersi devam ediyor,
insanlık suç(ları)u devam ediyor. Sonra bu etkinlere, eylemlere çeşitli
değerler biçiyoruz, kamuoyu oluşturuyoruz, gündem yaratıyoruz, kitlemizi bilinçlendiriyoruz,
konu hakkında bilgisi olmayanları bilgilendiriyoruz vs. vs. evet doğrudur
bunların hepsi hatta daha fazlası yapılmaktadır. Yıllar geçiyor, kuşaklar
geliyor gidiyor, nesiller bitiyor, yeni nesiller, yeni kuşaklar geliyor
yürüyüşler, sloganlar, konuşmalar, mitingler, eylemler, paneller, sloganlar,
yürüyüşler ve bu döngü bir şekilde dönüyor dolanıyor tekrarlanıyor. Evet, bir
döngü ve o döngünün içinde dönen duran adeta birer merkezkaç kuvvetinin
deneysel sonucu gibi dönüyoruz. Kimse nereye gidiyoruz, nereye dönüyoruz, neyin
peşindeyiz demiyor (mu) adeta bir aydınlanma, ilericilik, demokratlık, adeta
bir solculuk adına bir merkez etrafında dönüp duruyoruz, sonuç asimilasyon
devam ediyor, zorunlu din dersi devam ediyor, insanlık suç(ları)u devam ediyor.
Öyle arkadaşlarımız, dostlarımız, yoldaşlarımız var ki neredeyse bu etkinliklerin,
eylemlerin birini bile kaçırmadan eksiksiz katılmıştır, keza pek çoğuna
bizlerde katıldık, katılıyoruz.
Geçmişte dünyanın kendi
etrafında belirli bir yörüngede -sabit bir yörüngede- döndüğü bilinmekteydi.
Evet, konumuzla ne ilgisi var denilecek haklı olarak bunca döngünün içinde
dünyanın, yörüngesinin vs. ne işi var denilecek. Şimdi doğa bilimlerindeki
verileri incelemeden, sosyal bilimlerdeki ilerlemelere dair yapılacak
değerlendirmelerin eksik olacağı ve doğa bilimlerinin yeni verileri üzerinden
sosyal bilimlerde değerlendirmeler yapıp onun üzerinden de elde edilen
sonuçlarla toplumsal sorunların çözümüne dair gerekli çalışmaların
yapılmayacağını ve insana, doğaya ve evrene (kozmosa) yönelik tüm
analizlerimizin, sentezlerimizin bu temelde olacağının ön kabulünden hareketle
ancak çözümlemeler üretimler yapabiliriz. Kimi zaman gerekli analiz sentezler
eksik ve yanlış yapıldığından ve doğanın kendi kurallarına ve yeni verilerine
uymadığında bir tekrardan, bir döngüden
başka bir şeye yaramaz. Çok klasik örneklerden biri olmakla birlikte özellikle
iş, kuvvet, cisim gibi kavramların arasındaki ilişleri açıklamak da önemli bir
örnektir, örneğin kendisi de ayrıca kolay anlaşılır olmasından dolayıdır ki
anında sosyal bilimlere de uyarlana bilecek bir yapısı vardır. Örnek şöyle a
noktasında b noktasına herhangi bir cisme kuvvet uygulandığı taktir de a
noktasındaki cisim koşar adımlarla b noktasına gider, ve burada yapılana iş
denir ve bu işin belli bir birimi vardır vs. vs., buraya kadar bir iş yaptık ve
herkesten alkış aldık hepimiz bunun farkındayız. Ancak işte tamda sorun şimdi
başlıyor, herhangi bir kuvvet b noktasındaki cismi a noktasına tekrar getirirse
işte o zaman yapılan iş sıfır olur. Bu tabi ki bir zemin ortamında
gerçekleştirilen işle ilgilidir. Sıfıra sıfır elde var sıfır dediğimiz birazda
böyle bir şeydir. Yani Yüksel Caddesi’nden çıkıp Kızılay Meydanı’na gidip
gelmek ve tekrar Kızılay Meydanı’ndan da Yüksel Caddesi’ne gitmek değil
bahsettiğimiz ya da Şişli’den Taksim’e gidip tekrar Taksim’den Şili’ye gitmek
değil kastettiğimiz!
Şimdi asıl meselemize dönelim
o kadar doğa ve sosyal biliminden bahsettik ve arada da dünyanın yörüngesi
dedik ve devam edelim oradan. Geçmişte dünyanın yörüngesinin sabit olduğu ve
dünyanın habire aynı yolu habire koşa koşa yürüye yürüye tekrarladığı gibi bir
veriye sahiptik ve böylede biliniyordu. Ne zamana kadar geçtiğimiz yüzyılın
falanca tarihine kadar. Peki, o tarihten sonra ne oldu da bize de burada bunu
tekrarlama görevi düştü, evet, dünyanın sabit bir yörünge üzerinde habire aynı
yolu aşındırdığı, gerçi yörüngeler (yollar) yürümekle aşınmaz diyenleri tasdiklercesine
yolu devam edemedi. Görüldü ki zamanla yapılan araştırmalar, deneyler,
gözlemler vs. dünyanın kendi etrafında sabit bir yönde dönmediği ve her yıl
farklı bir yörünge etrafında helezonik yani herkesin anlayacağı dille
bildiğiniz karyola yayı misali dönmekteymiş. Yani dünyanın kendisi bile bir
geçtiği yörüngeden bir daha geçmeden yoluna devam ediyormuş.
Neden bu örnek denilecek işte
burada doğa bilimlerini bize sunmuş olduğu bu ve benzeri veriler bizim sosyal
bilimlerde yeni, sonuçlar elde etmemizi sağlamalıdır ki ardından var olan
toplumsal sorun ve çelişkilerimize yeni çözümler üretebilelim. Dünyanın bile o
cansız ya da canlı varlıkları sırtına alıp gezdirirken sırf sıkılmasınlar diye
aynı yörünge bir daha kullanmaması üzerinden yapılan eylem, protesto,
etkinliklerle ilgili de sırf sıkılmasınlar diye bile her yıl eylem ve etkinlik
biçimleri değiştirilebilir denilebilir, ancak bizim amacımız salt eylem ya da
etkinliklerin her yıl değiştirilmesi olmamalıdır, tam tersine eylem ve
etkinliklerin çelişkiler ve sorunlarla ilgili çözüm üreten ve çözümü yaratan
çözüme ulaştıran bir yol katetmesi ve aynı yörüngeyi bir daha kullanmaması
gerekir.
Konu açık ve net sorun varsa çözümde
var demektir önemli olan toplumsal muhalefet güçlerinin her yıl yaptıklarının
sorunun ve çelişkilerin kaynağının değişmediğini bile bile ısrarla aynı
yörüngede dönerek soruna çözüm arandığı gibi bir iddiada bulunmaları doğanın
kendisine aykırıdır. Doğa bunu kabul etmiyor derhal atıyor. Zorunlu din dersi
ya da asimilasyon ya da insanlık suçları bunlara milyon tane sorun ve çelişki
ekleyebiliriz, Kürtleri, Ermenileri, Süryaniler, Çerkeşleri, Pomakları,
Çingeneleri vs. kadın, erkek vs. doğanın ve insanın sömürüsü sorunları,
işçileri, işsizleri, köylüleri, ırgatları, memurları, eğitim, sağlık, barınma,
ulaşım, demokrasi, barış, eşitlik,
özgürlük vs. sorunları, talepleri de aynı çerçevede düşünülmeli en azından bir
kerede olsa ya da bir yıl da olsa aynı yörüngeden geçilemeyeceği geçildiğinde
sorunun çözülemeyeceğini anlamak adına!
Yörünge sizin nereden, nereye
kadar nasıl ve neden gittiğinizi belirler. Eğer yörüngeyi şaşırmışsa bir toplum
nereden, nereye, nasıl ve neden gittiğini uzun bir süre anlayamaz. Tıpkı uzayda
başıboş gezen gökcisimleri misalidir. Güneşin çekim kuvveti dünyanın onun
etrafında dünyanın da çekim kuvveti ayın dünyanın etrafında sağladığı gibi
güneşin içinde bulunduğu samanyolu galaksisi de evrensel çekim kuvveti
etrafında helezonik yani bir geçtiği yörüngeden bir daha geçmemektedir. Gerçi
bu çok yabancı bir bilgi değil aslında biraz düşündüğümüzde pek çoğumuz bunu
destekleyecek binlerce örneği hatırlayacaktır.
Israrla aynı yörüngede
yürümenin, slogan atmanın, miting yapmanın, etkinlikler yapmanın çelişkilerin
çözümüne mi, yoksa karşı yani egemen güçlerin her geçen gün ekonomik, politik,
bürokratik olarak güçlenmesini mi sağlamaktadır, elbette egemen güçlerin elini
güçlendirmektedir. Pekâlâ, bu ısrar niye, neden çok basit özellikle çekilen
hatıra fotoğraflarındaki duruş, şekil, ifadeler net bir şekilde durumun esas
boyutunu ortaya koymaktadır. Her geçen gün neredeyse her yerde her alanda
yapılan, yaptığımız, yapılacak olan eylem ve etkinliklerin her birine dikkat
edilirse adeta bir sorumluluktan, yönetimden, değişimden, devrimden kaçış
gözlenecektir. Bir kokteyl havasında başlangıçta geçen bu etkinlikler ne de çok
kişinin albümlerinde yeni yeni nostaljiler yaratacak yaşanmışlıkları
gerçekleştirmektedir.
Oysa tutuklamalar, gözaltılar,
işkenceler, katliamlar, zorunlu bilmem neler, asimilasyonlar, inkâr ve imhalar,
işsizlik, yoksulluk, taşeronlaşma, vs. vs. devam etmekte hem de durmaksızın
evet yaklaşan yeni yerel seçimlere şimdiden merhaba demekten öteye gitmeyen
iktidar ve sözde muhalif güçler ardından tekrar genel ve cumhurbaşkanlık
seçimleri yola devam bugün akp idi, dün anavatan, evvelsi gün adalet partisi vs.
derken yarını bekleyeceğiz bakalım hangi “a” ile başlayan ve bizi habire “b” ye
götüren ve tekrar “a” ya getirerek yaptıklarımızın hepsinin sıfır olduğu
işlerle daha ne kadar devam edilecek! Bu yörünge ve “a”, “b” arasında gidiş ve “b” den tekrar “a” ya
geliş değişmeli ve değiştirmeliyiz bu da ancak mevcut sistem içindeki
bürokratizm bataklığından çıkmakla mümkündür. Evet, içlerinde dostlarımız,
arkadaşlarımız, yoldaşlarımız olan yüzlerce bürokratizmden başka hiçbir şey
olmayan kurumlarla bu döngü ancak buradan buraya gider. Her geçen gün tükenen,
savrulan, teslim alınan, asimilasyonu bırak kişiliksizleşen yeni yeni nesil
çoğalmakta ve senin, benim, onun pek çoğumuzun savunduğu değerler zamanla
tükenmekte asıl gözden kaçırdığımız asıl bu mücadelede bayrak teslimlerinin
yapılamadığını görmemiz gerekmektedir. Yeni nesiller ve onlardan sonra gelenler
adım adım ya kişiliksizleşiyor ya da teslim alınıyor.
Mevcut sistemle olan sorunları
bürokratik çözümlerle, sözde muhalif çözümlerle, sözde eleştirel çözümlerle,
parlamentolarda ya da yerellerdeki geçici milletvekilleriyle ya da belediye
başkanlıklarıyla, yasa ya da anayasa değişiklikleriyle bu sorunlar bu
çelişkiler ortadan kaldırılamaz ve kaldırılmayacak kimse kimseyi kandırmasın!
Her gün, ay, yıl, özellikle
her on yıllarda katliamların, gözaltların, tutuklamaların, işkencelerin,
sürgünlerin, göçlerin, cinayetlerin, tecavüzlerin, işsizliğin, üç kuruşa köleliğin,
bitmez tükenmez bir şekilde artarak devam ettiği bir toplumda diğer tarafta ise
sistemin içinde olan, sisteme entegre olmuş, ister burjuva olsun, ister küçük
burjuva olsun, ister yüksek maaşlı işçi ya da memur olsun hatta düşük maaşlı
kimi çevrelerde olsun, küçük ya da orta ölçekli sanayi ya da büyük sanayici
olması fark etmez hangisi olursa olsun, askeri ya da sivil bürokraside memur
olsun, emekli olsun, köyde üç beş dönüm arazisi olan olsun, öğrenci olsun vs. vs.
sistemle özel mülkiyet düzeyinde, çıkar menfaat ilişkisi içinde olanlarla bu
işlerin içinden çıkmak zor görünüyor, umarım tersi olur demekte fayda etmeyecek
hale gelinmiş durumda.
Bu coğrafyanın işçileri,
halkları, Bilimsel Sosyalistleri birliğinden oluşacak bir birliktelikle
aşabiliriz tüm bu sorunları ki bu birlikteliğin önündeki en önemli ilke, görev
ve sorumluluk Devrim olmalıdır, olacaktır da, bunu hiçbir güç
engelleyemeyecektir.
HASAN HÜSEYİN BEYDİL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder