27 Mart 2016 Pazar

DEVRİM SADECE BİR SENARYO OLMAMALI, YAŞAMIN KENDİSİ OLMALIDIR

Yapılan araştırmalara göre, yaşadığımız coğrafyanın bilinen ilk tarihi, m.ö. bilmem kaçıncı yüzyılda, küçük prensliklerin kurulmasıyla başlamıştır. Yaşadığımız coğrafyanın topraklarında yer alan bu küçük prenslikler falanca yüzyılın ortalarına kadar egemenliklerini devam ettirmişler. Daha sonra falanca yılda ilk defa prensliklerden biri, bu coğrafyada toprakların hepsini ve daha fazlasını egemenlikleri altına aldılar. İlk imparatorları, birçok bölgeyi de ele geçirdikten sonra bu coğrafyada. İmparatorun yerine geçen çocukları zamanla bu coğrafyanın topraklarını doğuda, batıda, kuzeyde, güneyde daha da genişlettiler.

Yüzyıl sonra başka imparatorluklarla yapılan savaşlarda yenildiler. Daha sonra aristokrat aileler arasında çıkan savaşlar sonucunda uzun yıllar ülke kan gölünü dönüştü. Yüzyıl sonuna doğru aristokrat ailelerden birinin üstünlüğüyle yeni imparatorluk ve yeni kral geldi. Bu ailenin soyundan gelen kraliyet son günümüze kadar geldi. Elli yıl öncesinde kral kabineli hükümet sistemine geçerek meşruti monarşiyi ilan etti. Kralın ölümünden sonra oğlu ülkede yeni değişiklikler yaparak yeni bir anayasa yaptı. Onunda ölümü sonrasında oğlu kral oldu. O da yeni bir sisteme geçti bir yığın parti olmasına karşılık esasında partisiz bir sisteme geçti yani devlet partilerinden oluşan onlar partili bir sistem. Son otuz yıldır da devam eden sistem karşıtı hareketler ve öğrenci ayaklanmaları zamanla referanduma gidilmesini sağladı. Ancak referandumlar, seçimler hiçbir şeyi değiştirmedi ve rejim ayakta kalmaya devam etti. Birkaç yıl sonra iktidar sözde reformlar yaparak parlamenter sisteme geçti. Böylece sözde yeni çok partili –devlet partileri- sisteme geçti. Zamanla soldan kimi partiler birleşerek parlamentoda seçimlerde yüzde elliden fazla sandalyeyi alarak hükümeti kurdu.

Ancak birkaç yıl sonra sosyalist, demokrat, komünist partilerden Bilimsel Sosyalist Parti yeni bir sosyalist cumhuriyet kurmak için savaşma kararı aldı. Böylece ülkede iç savaş başlamış oldu. Pek çok bölgede isyan, ayaklanma başladı. Büyük küçük pek çok şehirde işçiler, kasabalarda köylerde köylüler ve müttefikleri öğrenciler, aydınlar, işsizlerde bu isyana ve ayaklanmaya destek vermeye başladı. Birçok şehirde geçici hükümetler oluşturuldu.

Kraliyet ailesinden pek çok kral ve kraliçede dâhil olmak üzere cezalandırılarak infazları gerçekleşti. Kralın öldürülmesinin ardından kardeşi tahta geçti. Bu arada bilimsel sosyalistlerin isyanı dalga dalga yer yerde kızıllaşmaya başladı. Kral geçici olarak hükümeti feshetti ve kontrolü ve tüm yetkileri kendinde topladı. Çok geçmeden kendine doğrudan bağlı bir hükümet ilan etti. Ancak iç savaş öylesine kızıllaşmıştı ki ülkede istikrar kalmamıştı.

Belli bir süre istikrarsız hükümetlerle bilimsel sosyalistler arasındaki savaş devam etti. Kuşatma ülkenin her yanına yayılmıştı. Böylece krala olan destek her geçen gün daha da azaldı. Kral birkaç ay sonra hükümeti feshetti. Tüm güçleri yeniden elinde toplayarak sıkıyönetim üstüne sıkıyönetim ilan etti. Ülkenin her yanında krala bağlı askerler isyan edenleri, ayaklananları tutuklamaya, yargılamadan katletmeye başladı. Cezaevleri tıka basa dolup taştı. Ülkede sıradan solcular, sosyal demokratlar, cumhuriyetçiler, sosyalistler, komünistler en küçük sokak eylemi bile yapamaz hala geldi. Pek çoğu zindanlara atıldı, kimileri sürgün edildi, kimileri ev hapsine mahkûm edildi. İnternet, televizyon, telefon hatları kesilerek ülke hem iç hem dış her türlü haberleşme ve iletişime kapatıldı. Basın yayın özgürlüğü diye bir şey kalmadı, yasalar krallığın devamı daha da güçlenmesi esasına dayalı olarak değiştirildi. Kral çok geçmeden yeni bir hükümet atadıysa da iç savaş her şeye rağmen devam ediyordu dur durak bilmeksizin bilimsel sosyalistler her yerde çarpışıyordu. Kral her konuşmasında bu rejimin yani baskıların, tutuklamaların, infazların sebebinin isyancılar olduğunu anlatıyordu.

Birkaç yıl sonra yerel seçimler yapıldı. Pek çok sol, sosyalist, komünist partiler seçimleri boykot ettiler. Birkaç ay sonra çoğu şehirde grevler ve sokak eylemleri başladı. Kral tekrar hükümetin kurulması emrini verdi. Artan grevler ve sokak eylemleri karşısında kral iktidarı ülkedeki partilerin seçim yaparak yeniden kurma sözü verdi. Ardından birkaç içinde seçimler oldu yeniden parlamento toplanıp yeni hükümet belirlendi. Parlamento kralın yetkilerini kısıtlayan yasaları çıkarma yetkisini aldı. Bu arada hükümetle bilimsel sosyalistler arasında da barış görüşmeleri de başlamıştı. Yaza doğru terörle mücadele yasası kaldırılarak pek çok bilimsel sosyalistle birlikte muhalifler cezaevlerinde çıkarıldı. Böylece pek çok önemli devrimci komutan serbest bırakıldı. Bilimsel sosyalistler hükümetle görüşerek geçici hükümette yer alacaklarına dair söz aldılar. On yıllardır devam eden yüzbinlerce insanın ölümüne sebep olan iç savaşın bittiği açıklandı böylece. Birkaç ay sonra parlamento yeniden kuruldu ve bilimsel sosyalistler milletvekillerinin dörtte birinin temsil hakkını elde etti. Ardından hükümet kralın yetkilerini daha da kısıtlayacak olan yeni yasalar çıkarma amacıyla yeni bir süreç başlatıldı. Ancak bilimsel sosyalistler hükümetin ve parlamentonun bu yasaların çıkmasında yavaş hatta beceriksiz hareket etmesinden dolayı hem hükümete verdikleri desteği hem de parlamentodan çekildiler.

Bir iki yıl sonra uzun tartışmaların ardından ülkede anayasa üzerinden bir anlaşma yapılarak anayasa meclisi seçimleri tamamlandı. Seçimeler de ezici çoğunlukla bilimsel sosyalistler galip geldiler. Böylece anayasa meclisini bilimsel sosyalistler oluşturdu. İlk anayasa meclisiyle ilk geçici anayasa kabul edildi. Monarşi yıkıldı ve yerine sosyalist cumhuriyet kuruldu.

Benzeri milyon tane senaryo yazılabilir. Her biri de devrimin yapılabilirliği üstüne olmak kaydıyla. Yapılabilir mi evet yapılabilir. Denemekte fayda vardır. Tüm insanlık adına. Kaçmadan, kıvırmadan, işbirliği yapmadan, kaypaklık, döneklik yapmadan olabilir mi, elbette.

En geri, en güçsüz, en zor koşullarda yaşayan halklar bunu gerçekleştirdi mi, gerçekleştiriyor mu, evet. Peki, biz neden yapmayalım! Önce inanmalıyız devrime, sonrası biraz cesaret, biraz bilgi, biraz mücadele, biraz savaş, biraz iddia, biraz sabır ve ardı arkası gelmeyen her türlü insanın insanı ve doğayı sömürü adına ne varsa yok edilebilir.

Devrime selam olsun. Devrime hizmet edenlere selam olsun. Devrim için feda olanlara selam olsun.


HASAN HÜSEYİN BEYDİL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder