DEVRİM
SADECE BİR SENARYO OLMAMALI, YAŞAMIN KENDİSİ OLMALIDIR
Yapılan
araştırmalara göre, yaşadığımız coğrafyanın bilinen ilk tarihi, m.ö. bilmem
kaçıncı yüzyılda, küçük prensliklerin kurulmasıyla başlamıştır. Yaşadığımız
coğrafyanın topraklarında yer alan bu küçük prenslikler falanca yüzyılın
ortalarına kadar egemenliklerini devam ettirmişler. Daha sonra falanca yılda
ilk defa prensliklerden biri, bu coğrafyada toprakların hepsini ve daha
fazlasını egemenlikleri altına aldılar. İlk imparatorları, birçok bölgeyi de
ele geçirdikten sonra bu coğrafyada. İmparatorun yerine geçen çocukları zamanla
bu coğrafyanın topraklarını doğuda, batıda, kuzeyde, güneyde daha da
genişlettiler.
Yüzyıl
sonra başka imparatorluklarla yapılan savaşlarda yenildiler. Daha sonra aristokrat
aileler arasında çıkan savaşlar sonucunda uzun yıllar ülke kan gölünü dönüştü.
Yüzyıl sonuna doğru aristokrat ailelerden birinin üstünlüğüyle yeni imparatorluk
ve yeni kral geldi. Bu ailenin soyundan gelen kraliyet son günümüze kadar
geldi. Elli yıl öncesinde kral kabineli hükümet sistemine geçerek meşruti
monarşiyi ilan etti. Kralın ölümünden sonra oğlu ülkede yeni değişiklikler
yaparak yeni bir anayasa yaptı. Onunda ölümü sonrasında oğlu kral oldu. O da
yeni bir sisteme geçti bir yığın parti olmasına karşılık esasında partisiz bir
sisteme geçti yani devlet partilerinden oluşan onlar partili bir sistem. Son
otuz yıldır da devam eden sistem karşıtı hareketler ve öğrenci ayaklanmaları
zamanla referanduma gidilmesini sağladı. Ancak referandumlar, seçimler hiçbir
şeyi değiştirmedi ve rejim ayakta kalmaya devam etti. Birkaç yıl sonra iktidar
sözde reformlar yaparak parlamenter sisteme geçti. Böylece sözde yeni çok partili
–devlet partileri- sisteme geçti. Zamanla soldan kimi partiler birleşerek
parlamentoda seçimlerde yüzde elliden fazla sandalyeyi alarak hükümeti kurdu.
Ancak
birkaç yıl sonra sosyalist, demokrat, komünist partilerden Bilimsel Sosyalist
Parti yeni bir sosyalist cumhuriyet kurmak için savaşma kararı aldı. Böylece
ülkede iç savaş başlamış oldu. Pek çok bölgede isyan, ayaklanma başladı. Büyük
küçük pek çok şehirde işçiler, kasabalarda köylerde köylüler ve müttefikleri
öğrenciler, aydınlar, işsizlerde bu isyana ve ayaklanmaya destek vermeye
başladı. Birçok şehirde geçici hükümetler oluşturuldu.
Kraliyet
ailesinden pek çok kral ve kraliçede dâhil olmak üzere cezalandırılarak
infazları gerçekleşti. Kralın öldürülmesinin ardından kardeşi tahta geçti. Bu
arada bilimsel sosyalistlerin isyanı dalga dalga yer yerde kızıllaşmaya
başladı. Kral geçici olarak hükümeti feshetti ve kontrolü ve tüm yetkileri
kendinde topladı. Çok geçmeden kendine doğrudan bağlı bir hükümet ilan etti.
Ancak iç savaş öylesine kızıllaşmıştı ki ülkede istikrar kalmamıştı.
Belli
bir süre istikrarsız hükümetlerle bilimsel sosyalistler arasındaki savaş devam
etti. Kuşatma ülkenin her yanına yayılmıştı. Böylece krala olan destek her
geçen gün daha da azaldı. Kral birkaç ay sonra hükümeti feshetti. Tüm güçleri
yeniden elinde toplayarak sıkıyönetim üstüne sıkıyönetim ilan etti. Ülkenin her
yanında krala bağlı askerler isyan edenleri, ayaklananları tutuklamaya, yargılamadan
katletmeye başladı. Cezaevleri tıka basa dolup taştı. Ülkede sıradan solcular,
sosyal demokratlar, cumhuriyetçiler, sosyalistler, komünistler en küçük sokak
eylemi bile yapamaz hala geldi. Pek çoğu zindanlara atıldı, kimileri sürgün
edildi, kimileri ev hapsine mahkûm edildi. İnternet, televizyon, telefon
hatları kesilerek ülke hem iç hem dış her türlü haberleşme ve iletişime
kapatıldı. Basın yayın özgürlüğü diye bir şey kalmadı, yasalar krallığın devamı
daha da güçlenmesi esasına dayalı olarak değiştirildi. Kral çok geçmeden yeni
bir hükümet atadıysa da iç savaş her şeye rağmen devam ediyordu dur durak
bilmeksizin bilimsel sosyalistler her yerde çarpışıyordu. Kral her konuşmasında
bu rejimin yani baskıların, tutuklamaların, infazların sebebinin isyancılar
olduğunu anlatıyordu.
Birkaç
yıl sonra yerel seçimler yapıldı. Pek çok sol, sosyalist, komünist partiler
seçimleri boykot ettiler. Birkaç ay sonra çoğu şehirde grevler ve sokak
eylemleri başladı. Kral tekrar hükümetin kurulması emrini verdi. Artan grevler
ve sokak eylemleri karşısında kral iktidarı ülkedeki partilerin seçim yaparak
yeniden kurma sözü verdi. Ardından birkaç içinde seçimler oldu yeniden
parlamento toplanıp yeni hükümet belirlendi. Parlamento kralın yetkilerini
kısıtlayan yasaları çıkarma yetkisini aldı. Bu arada hükümetle bilimsel
sosyalistler arasında da barış görüşmeleri de başlamıştı. Yaza doğru terörle
mücadele yasası kaldırılarak pek çok bilimsel sosyalistle birlikte muhalifler
cezaevlerinde çıkarıldı. Böylece pek çok önemli devrimci komutan serbest
bırakıldı. Bilimsel sosyalistler hükümetle görüşerek geçici hükümette yer
alacaklarına dair söz aldılar. On yıllardır devam eden yüzbinlerce insanın
ölümüne sebep olan iç savaşın bittiği açıklandı böylece. Birkaç ay sonra
parlamento yeniden kuruldu ve bilimsel sosyalistler milletvekillerinin dörtte
birinin temsil hakkını elde etti. Ardından hükümet kralın yetkilerini daha da
kısıtlayacak olan yeni yasalar çıkarma amacıyla yeni bir süreç başlatıldı.
Ancak bilimsel sosyalistler hükümetin ve parlamentonun bu yasaların çıkmasında
yavaş hatta beceriksiz hareket etmesinden dolayı hem hükümete verdikleri
desteği hem de parlamentodan çekildiler.
Bir
iki yıl sonra uzun tartışmaların ardından ülkede anayasa üzerinden bir anlaşma
yapılarak anayasa meclisi seçimleri tamamlandı. Seçimeler de ezici çoğunlukla
bilimsel sosyalistler galip geldiler. Böylece anayasa meclisini bilimsel
sosyalistler oluşturdu. İlk anayasa meclisiyle ilk geçici anayasa kabul edildi.
Monarşi yıkıldı ve yerine sosyalist cumhuriyet kuruldu.
Benzeri
milyon tane senaryo yazılabilir. Her biri de devrimin yapılabilirliği üstüne
olmak kaydıyla. Yapılabilir mi evet yapılabilir. Denemekte fayda vardır. Tüm
insanlık adına. Kaçmadan, kıvırmadan, işbirliği yapmadan, kaypaklık, döneklik
yapmadan olabilir mi, elbette.
En
geri, en güçsüz, en zor koşullarda yaşayan halklar bunu gerçekleştirdi mi,
gerçekleştiriyor mu, evet. Peki, biz neden yapmayalım! Önce inanmalıyız
devrime, sonrası biraz cesaret, biraz bilgi, biraz mücadele, biraz savaş, biraz
iddia, biraz sabır ve ardı arkası gelmeyen her türlü insanın insanı ve doğayı
sömürü adına ne varsa yok edilebilir.
Devrime
selam olsun. Devrime hizmet edenlere selam olsun. Devrim için feda olanlara
selam olsun.
HASAN
HÜSEYİN BEYDİL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder